Yedi Güzel Adam, bildiğiniz üzere rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun bir şiiri. Kendisi “Yedi Güzel Adam, şu kişilerdir” dememiştir. Ama sonradan yakın çevresindekilere yakıştırılmış, böylece “7 Güzel Adam” fenomeni ortaya çıkmıştır. Dizide bu kişiler şöyle belirlenmiş: Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Ali Kutlay, Akif İnan, Alaaddin Özdenören. Sezai Karakoç dizide canlandırılmayı reddettiği için yerine Ali Kutlay seçilmiş meselâ.
Yapımcılığını Pusula Film adına İlksen Fırat ve Ömer Can'ın yaptığı, senaryosunu Şilan Avcı'nın yazdığı Yedi Güzel Adam dizisinin yönetmen koltuğunda Levent Demirkale oturuyor. Rasim Özdenören dizi hakkında şunları söylüyor:
- “Yedi Güzel Adam dizisine ilişkin önce biraz sitayişle şunu söylemeliyim, bize danışan olmadı. Sadece sinopsisini okudum, onun hakkındaki görüşlerimi söyledim. Son tahlilde bir televizyon filmidir. Her filmde olduğu gibi kurgu yanı ağır basan bir dizi filmdir. Realiteye uyulmayan yerleri de izleyiciyi yakalamak adına planlanmış. Realiteye uymayan hususlarından biri de Üstad Necip Fazıl'la Cahit (Zarifoğlu) arasında geçen evlenme meselesinin konuşulduğu o sahnedir. O görüşmede Necip Fazıl, Cahit'e evlenmesini tavsiye ediyor, ona evliliğin faziletlerinden bahsediyor. Böyle bir şey söz konusu değil. Cahit'in evlenmesinde bizim ailemiz rol oynadı. Bitlis'te bir arkadaş görmüş Berat Hanım'ı, durumu bize intikal ettirdi, biz de Cahit'e söyledik. Cahit de olur dedi. Sonra talep Berat Hanım'ın babası Kasım Arvasi Hoca'ya aktarıldı. Kasım Hoca da 'bu adamlar madem yazar-çizer taifesindendir, o halde Üstad bunları tanır' diyerek durumu Necip Fazıl'a sormuş. Üstad, o tarihlerde Cahit'i tanımazdı. Akif'le beni aradı, bize sordu. Biz de 'Üstadım uygundur' dedik. Böylece Necip Fazıl da Kasım Hoca'ya olumlu kanaatini bildiriyor. Ve sonra Üstad da nikâh şahidi oluyor zaten. Yanlış bir olay aktarımıdır ama neticede bir kurgudur, bir dizidir bu. Ama Necip Fazıl'ın karakteri o sahnedeki duruma uygun değildir. O sahnede Üstad, Cahit'i ikna etmeye çalışıyor, Cahit de nazlanır gibi tavır takınıyor. Cahit'in tavrı da o kadar süklüm püklüm bir tavır değil. Ama dediğim gibi neticede filmdir, insanlar beğeniyorsa sorun yok.”
Dizide canlandırılan şahısların diziden haberi yok. Dizi ekibinin, danışman olarak, en azından bu kişilerin hayatta olanları ile çalışması gerekmez miydi? Sonuçta gerçek bir hayat hikâyesi anlatılıyor. Benim asıl eleştirim ise dizide Üstad Necib Fazıl’ın çok farklı bir portrede temsil edilmesi. Oyuncunun onun mizacını yansıtamaması başlı başına bir problem. Neyse ki dizi, Necib Fazıl ekseninde akmıyor.
Ama tüm bu eksikler, bu dizinin, en azından sektörde “tecrübe” kabilinden ilk örneklerden biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü artık bu piyasada müslümanların hassasiyetlerine öncelik veren yapımların desteklenmesi, sektörü elinde tutan “elitlerin” bu yeni duruma alışması ve mümkünse artık bu milletin ahlâkını bozan yayınların hepten defedilmesi gerekir.
Yedi Güzel Adam’la ilgili yazılan bir eleştiri, bu satırları kaleme almama vesile oldu. Tabiri caizse “milliyetçilik” duygularım kabardı. Çünkü makalede “muhafazakâr” adı altında “müslümanlar” hakkında, “onlar sanattan ne anlar?, işte yapıp yapacakları bu, haa AKP de destek olmuş diziye, ona göre…” şeklinde çok nezih (!) bir eleştiri mevzuti.
Evet, müslümanların kültür-sanat vasatında çok parlak başarıları olduğu söylenemez. Lâkin sormazlar mı adama, o kadar desteğe ve imkâna rağmen, 80 küsur yıllık Cumhuriyet tarihinde 3-5 “yerel” şahsiyet dışında hangi “sanatçı”dan, dünyayı peşinden sürükleyen hangi sanat akımından bahsedebiliyoruz? Ama iş parsa kapmak, parayı götürmek, banka sponsorlukları altında sergiler düzenleyip, avanak sanat avcılarını avlamak, üstelik bu işi de “bir avuç elit” arasında alış-veriş olarak yapmak varken, sanat da neymiş, alınıp satılan bir şey değil mi neticede?
Dizilere bakalım; önümüzde “Muhteşem Yüzyıl” isimli bir tarihi çarpıtma, ahlâkî değerleri hiçe sayan üç-beş soytarı mizah (!), güya edebiyat uyarlaması, ama özünde klasik Yeşilçam filmlerinin uzatmalı dizi versiyonları vesaire var. Bir “Lost” çekildi de biz mi kaçırdık?
Şimdi gelelim malûm yazıya. Can Semercioğlu, “Popüler Kültürde Muhafazakâr Damar Arayışı” isimli makalesinde sonuç olarak diyor ki:
- “Peki, Yedi Güzel Adam popüler kültür içindeki muhafazakâr işlevini yerine getirebiliyor mu? Dar bir izleyici kitlesine ulaşmış olsa da, bazı muhafazakâr yazarlar tarafından övgü almış olsa da, mevcut kitlesinin dışına çıkabildiğini, ilk dört bölüm itibariyle söylemek pek mümkün değil. Sonuç olarak Yedi Güzel Adam, popüler kültüre muhafazakâr bir girdi ve etki yaratmanın bir aracı rolünü üstlenmiş olsa da, bunu yeterince başaramamış. Ancak başaramamış olsa da yedi muhafazakâr şairin bilinirliği artıyor ve bir toplumsal beğeni oluşturuyor. Kısa vadede edebiyatın muhafazakârlarca çok daha fazla “kullanılacağını” söyleyebiliriz. Sonuçları itibariyle düşündüğümüzde de, popüler kültüre yönelik muhafazakâr ilgi ve müdahale çabasının masum olmadığını görürüz.” (*)
Burada “muhafazakâr” tabiri bir çarpıtma olarak kullanılıyor; nitekim dizideki sözkonusu edebiyatçılar kendilerini “İslâmcı” olarak niteleyen müslümanlar. Ortada “muhafazakâr” bir durum yok yani. Ama yazar ısrarla “muhafazakâr” lafzını hem de olumsuz anlamda kullanıyor. İkiyüzlülük de açık: “Muhteşem Yüzyıl” gibi “oryantalist algılara” hitap eden muhteşem bir örnek dururken, İslâmcıların ilk televizyon dizisi denemesine bu kadar yüklenmek hangi “amacı” güdüyor? Üstelik STV’de onlarca saçma-sapan maneviyat (!) muhtevalı dizi arzı endam ederken, bu ilk tecrübeye “çakmak” tek kelimeyle ikiyüzlülüktür.
Mesele, yakinen tanıdığım ve bildiğim güçlü kalemlerin yazdıkları senaryoların hayata geçirilecek imkân ve fırsatı bulmasıdır. “Muhafazakârlığın” (!) popüler kültüre tesirini siz o vakit seyreyleyin.
* http://www.sabitfikir.com/dosyalar/populer-kulturde-muhafazakar-damar-arayisi
Baran Dergisi 387. Sayı...