KUŞATMAYI YARACAK “DERİNLİĞİ OLAN BİR DEVLET AKLI” YOKSA?..
-I-
Sanıyorum, rahmetli Ömer Lütfi Mete söylemişti; her şeyi “derin devlete” bağlayan ve onunla açıklamaya çalışan bir yaklaşım karşısında, biraz da hayıflanarak;
“Keşke sanıldığı gibi bir derin devlet olsaydı…”
Diye…
Türkiye ve Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz şartlara bakınca; insan ister istemez;
Keşke, o kadar “derin” olmasa da; “derinliği olan bir devlet aklı”, vasat bir “bütünleşmeyi” sağlayacak ve mevcut “kuşatmayı” yaracak, parçalayacak “milli bir devlet politikası” üretip uygulayacak olsaydı diye düşünmeden edemiyor.
Evet; hem Irak, Suriye ve İran’dan gelen tehditler, hem içerden; Fetullaçı ajan yapılanma, PKK ve Silahlı sol tarafından “kuşatılmaya” çalışıldığımız, yok edilmek istendiğimiz bu şartlarda, bugüne ve yarına dair biraz derinliği olan bir “devlet aklı” olsaydı ve o “akıla” bağlı kararlı bir irade ile ortaya çıkabilseydi!
Mevcut şartları göz önüne aldığımızda sadece; “İnşallah vardır” diyebiliyoruz…
Aslında bundan da önce bugün Türkiye ve bölge olarak içinde bulunduğumuz durumu, bütün “künhüne nüfuz” ederek okuyabilmek için; Üstad’ın İdeolocya Örgüsü’nde; bundan altmış yıl önce ortaya koymuş olduğu; “Doğu Batı Muhasebesi”ni bütün ruhu ve incelikleriyle okumak gerekiyor;
Daha da doğrusu, eğer o dönemden bugünlere kadar; İdeolocya Örgüsü “başucu kitabı” olarak başucumuzda duruyor olsaydı; bugün bin bir türlü oyunla “boğulmak” istendiğimiz tuzaklardan hiçbirine düşmeyecektik!
Yaşadığımız gerçek; tam da orda işaretlenen gerçek;
Büyük bir “Doğu-Batı savaşı” bu!
Her yönüyle ve her cephesiyle; Doğu ile Batı’nın savaşı!
1 Kasım Seçimleri de bu büyük savaşın bir parçası…
Bu tarihî arka plânı görebilecek; “derinliği olan bir devlet aklı” yoksa; bizi bekleyen tek şey kaostur!
“SEÇİM” DEĞİL, SAVAŞ
-II-
Türkiye “tarihî” bir seçime gidiyor…
Bu seçimleri “tarihî” kılan; “Batıcılar”la “milli unsurlar” arasındaki, “demokratik” zeminde verilen son kavga olması!.
Bütün bölgemizde yaşanan “Doğu-Batı savaşı”nın bir parçası bu seçimler!
Eğer bu seçimlerde Türkiye güçlü ve istikrarlı bir “iktidar”ı sandıktan çıkaramazsa; -ki bana kalırsa çıkarsa dahi- başta, bölünme, parçalanma, iç savaş, kaos, kargaşa olmak üzere büyük bir “belirsizliğe” yuvarlanacak;
“Türkiye’nin Suriyeleştirilmesi” denilen plân bu!
Türkiye’ye bu dayatmayı yapan; “Küresel güçler…”
(Ankara’nın göbeğinde patlayan ve yüzden fazla insanın öldüğü saldırı bu eksende çok açık bir işaret fişeği…)
Neden?..
Küresel güçler neden böyle bir “plân ve dayatmada” bulunuyorlar?..
Bunun, “dinî ve ticarî temelde” açıklamaları var, fakat biz oralara girmeyeceğiz, sadece görünen tarafına bakacağız:
Türkiye Batı’nın ve Amerika’nın her dediğine, “Evet, emriniz olur!” demeyi bıraktı, bırakmaya çalışıyor!
Türkiye Erdoğan önderliğinde Batı’yı, Amerika’yı, Küresel güçleri rahatsız eden çok ciddi “milli ve bağımsız” (hem de Batı ve Amerika’nın onayını almadan!) hamlelere niyetlendi;
Bir: Çözüm süreci…
İki: Başkanlık sistemi…
Üç: Ekonomide, sanayide, mille hamle ve projelere öncelik vermeye başlaması, silah yapmaya, kendi enerjisini üretmeye davranması…
Dört; Bölgesel sorunlara müdahale..
Beş: İsrail’e “çüş” deme cüreti!
Altı: Bölgedeki “enerji politikaları”nda Türkiye’nin kendi menfaatlerine göre hareket etmeye davranması…
Kabaca bunlar “Batı ve Amerika yörüngesine” uymayan, “çok kusurlu hareketler” olarak görüldü!.
(Bunlara ilave edilebilecek diğer hususlar da var tabii ki; Irak’ın işgali, Suriye’nin durumu gibi, jeopolitik, jeostratejik hedefler vesaire…)
7 Haziran seçimleri öncesi, daha doğrusu Türkiye 7 Haziran seçimlerine giderken sırtında “yumurta küfesi” ile gitti…
Türkiye’nin bu seçimlerden “sağ salim çıkıp çıkamayacağı” endişesi bütün kesimlerde mevcuttu…
Bu endişe; Küresel güçler tarafından “Türkiye üzerine büyük bir operasyon” yapıldığı, yapılacağı, bunun da “toplumsal bir kaos” oluşturularak gerçekleştirileceği yönündeydi…
Büyük bir terör eylemi…
Suikast…
“Çözüm sürecinin” bitirilmesi ile gerçekleştirileceği yönünde bir kaygı ve endişe hâkimdi…
Nitekim “operasyon” gözümüze soka soka yapıldı;
90’lı yıllardan bu yana “oy oranı, yüzde; 4,5’la yüzde 5 arası” olan HDP; CHP, Fetullahçı ajan yapılanma, sol ve Aydın Doğan, liberaller, laikler vesairenin “açık desteği” ile; yüzde 13’e çıkarıldı!.
Çözüm sürecine ihanet eden PKK’nın dağlardan “şehirlere inmesi” ve silah tehdidi de bunda çok etkili oldu!.
Uzatmayalım;
Büyük fotoğraf bize her yönden; “Türkiye’nin Suriyelileştirilmek istendiğini” çok açık biçimde gösteriyordu!
7 Haziran’da elde etmeye çalıştıkları sonucu aslında “kısmen” elde ettiler!
Fakat tam başarılı olamadılar. 1 Kasım seçimleri bu açıdan, 7 Haziran’da başarılı olamayan “Küresel güçler” ve içerdeki hain işbirlikçilerle, Türkiye’nin “bağımsızlığından” yana olan güçler arasındaki bir savaştır da!
Bu savaş; “seçimlerden” sonra da devam edecek!
*
BÜYÜK FOTOĞRAF
Büyük fotoğrafta görünen gerçek şu:
Türkiye bir “ateş çemberinin” içine alınmış durumda… Bir yanda “ateşi körükleyenler” var, diğer yanda, bu ateşe su taşıyanlar…
Ateşi körükleyen unsurların başında;
Amerika’nın tetikçisi, “Türkiye’nin yeni gladiosu Fetullahçı ajan yapılanma” geliyor…
(Bu hain yapı, yaklaşık olarak otuz yıldır, Kemalizm gibi “üretilmiş” bir Batıcı projedir; Türkiye iç ve dış şartlar açısından Kemalizm’le yönetilemez olunca, onun yerine ikâme edilmek üzere üretilmiş, Türkiye’deki “örtülü Batıcı işgali” sürdürmek amacıyla yapılandırılmış bir projedir… 17 Aralık’ta gümleyen işte bu projeydi! O yüzden bu gümlemenin sesi bütün dünyadan duyuldu.)
Bu ihanet şebekesinin “Türkiye’nin genetiği” ile oynadığı da artık herkesin malûmu…
Buna bağlı olarak;
Küresel güçlerle “göbek bağı” olduğu ayan beyan ortada olan; “Aydın Doğan” medyası…
Laikler, liberaller, renksizler, Kemalistler…
Her rengi ve her tonu ile; “devrimcisi” ve “evrimcileri” ile sol…
TÜSİAD benzeri, ülkelerin “ekonomik tetikçisi” konumunda olan kurumlar… Kendi ülkelerini, kendi topraklarını, kendi insanlarını sömürgeci Batı ile işbirliği yaparak yağmalayan, sömüren, “Batılılaşma ihanetinin” öncü kurumları…
Ve PKK…
Türkiye dışında, ne kadar Türkiye düşmanı ülke varsa hepsi ile aynı anda fingirdeşmeyi başaran “Batıcı” ve özde “İslâm düşmanı” bir yapı…
Bütün bu saydıklarımızın açık, alenî bir ittifak yaptığı bir ortamda…
Yapılması gereken de bellidir;
Ülkemizi, vatanımızı, topraklarımızı, değerlerimizi korumak için savaşacağız!
PKK’NIN “HENDEK KAZMA SİYASETİ” İLE FETULLAHÇI AJAN YAPILANMANIN “KUYU KAZMA SİYASETİ” BİRLEŞTİ!
-III-
Bu “operasyonun sürdüğü” anlamına geliyor!
Mevcut süreç, -seçim süreci de buna dâhil- büyük bir hesaplaşmaya doğru adım adım gidiyor:
Türkiye şu an;
PKK’nın “hendek kazma siyaseti” ile Fetullahçı ajan yapılanmanın “kuyu kazma siyaseti” arasına sıkışmış durumda!
Bu sıkışıklığı körükleyen diğer bir husus da:
Ahmet Hakan’ın “kırılan burnu” ile Hürriyet’in “kırılan camları” arasındaki illiyet bağı; yani “kırılan burun ve camlardan” gerginlik üretmeye davranmak; “operasyondan” başka bir şeyle açıklanamaz!
Doğu’da yüzlerce şehid verilirken, Batı’da, verilen yüzlerce şehide değil de, “kırık burun ve camlara” yoğunlaştırılmış bir gündem; Türkiye üzerine “operasyon”dan başka bir şeyle açıklanamaz!
Yani “devletin” bütün “dokunulmazlarını, kırmızı çizgilerini, temel ilkelerini, varlık sebebini” hiçe sayan, “düşman kuvvetler öncü birliği” gibi “psikolojik harp” yürüten Aydın Doğan medyası-Fetullah medyası-PKK medyası ve Sol, liberal medya, yabancı güçlerle alenî ittifaklarını gösteren bu durum karşısında?...
Biz bu “ihanete” karşı;
Ülkemizi ve topraklarımızı savunacak, ülkemiz ve topraklarımız için savaşacağız!
Son olarak mevcut durumu;
“1950’lerden beri siyasetin farkındayım; yirmi yıl kadar örgütlü solun içinde yer aldım; iki askeri darbenin mağduru oldum; birinde hapse girdim çıktım, işkence gördüm, iki küsur yıl Mamak’ta kaldım. Hiç bir zaman kendi kimliğinden nefret eden (self-hating) bir Türk olmadım” diyen Prof. Halil Berktay’ın mevcut tabloyu özetleyen sözlerinden aktaralım:
“Amaç, ilk adımda seçimleri yaptırmamak ve/ya itibarsızlaştırmak. İkinci planda, siyaseti tıkamak ve ülkeyi tümüyle yönetilmez kılmak, ya da böyle içinden çıkılmaz bir kriz görüntüsü uyandırmak. Nihai olarak, tam bir “çökmüş, iflâs etmiş devlet” (failed state) durumu yaratıp, belki hem iç hem dış müdahaleleri dâvet etmek. Bu bir kaos tasavvuru; tam bir felâket, bir Armageddon, bir kıyamet günü senaryosu.”
KAOSTAN ÇIKIŞ VE DEVRİMCİ İRADE!
Dünyada ancak Türkiye gibi bir ülkeye dayatılabilecek “sınırsız ve mihraksız demokrasi” yoluyla bu kaostan çıkılamaz!
Ülkenin ve vatanın bu “kuşatma ve operasyon”lardan kurtulmasının yegâne yolu; “devrimci bir irade” ile kurulan tuzakları bozmaktan ve “ihaneti” tepelemekten geçer!
Böyle bir “kuşatılmışlık” karşısında bizim tavrımız;
Hainlerden, Hak ve Halk düşmanlarından, Fetullahçı ajan yapılanmadan, PKK’dan, Liberallerden, Laiklerden, Kemalistlerden, Sol’dan yana değil;
İslâm’dan ve Müslümanlardan yanadır!
Bu yüzden, “Direnen adam Erdoğan”dan yanadır!
Ve nihayet “Milli ve tam bağımsızlıkçı” gerçek vatanseverlerden yanadır!
Baran Dergisi 459. Sayı