Evet, Kâbe kurtulmalı… Irak, Suriye kurtulmalı… Doğu Türkistan kurtulmalı… Velhasıl insanlık kurtulmalı… Bu uğurda Üstad’ın “Ya ol ya öl” düsturunca hareket etmeliyiz. İkisi arası bir tavırda bize hayat hakkı asla yok!
Kâbe, bağrı yanık mü’minlerin her vakitte yönlerini döndükleri kutsal mekân. Her vakitte dua ehlinin gözyaşlarına boğulduğu ve orda olmak dileğiyle yanıp tutuştuğu ruh vatanı. Kâinatın tacı, varlığın zirvesi peygamberden izler ve esintiler diyarı. Kâbe, bütün doğuş ve oluşlara tanıklık eden dünyanın ana rahmi. Rabbimizden ne gelirse ve Rabbimize ne giderse iniş ve yükselişlerin geçit noktası. Ve yine Kâbe… Mekânın ruhlaşıp, ruhun pıhtılaştığı esrarlı yer.
İnanıyoruz ki… Kâbe’ye gitmek için yanıp tutuşanlar hakkıyla ancak ümmetin ve tüm mazlumların acılarıyla dertlenirler. İnanıyoruz ki… Kâbe’nin manasında eriyenler tüm insanlığın muhtaç olduğu şifayı taşıyabilirler. Ve yine inanıyoruz ki tek yönleri Kabe olmayan Kürd’ü, Türk’ü, Arab’ı velhasıl ümmetin tüm milletleri parçalanıp giderler.
Dünya sancılı… Bütün insanlık kıvranıyor… Bir yanda büsbütün sapıklığa düşmüş hiçbir insanî değer taşımayıp yiyip içenler ve sömürenler… Diğer yanda değerleri alt üst olmuş, açlık ve sefalet içinde yaşayanlar. Dünya sancılı… Sancısının tezahürleri, halkı Müslüman olanların diyarında oluyor... Yıkılan şehirler, dağılan aileler, ölen yavrular. Yalnızca silah gücüne tapanlar, hakikat namına kalplerinde ürperti duymayanlar İslâm diyarlarında güç gösterisinde bulunuyorlar. Siyasî hesaplaşmalarını utanmaz ve acımasızca bu topraklar üstünde sürdürüyorlar. Ortadoğu peygamberler diyarı. Gelmiş ve geçmiş bütün bâtıl görüşleri söndüren manâlar yatağı. Dünya’ya hakim olmanın sembol mekânı. Güç gösterisinde bulunan Yahudi-deccal tayfası, hakimiyetini tam anlamıyla ilan etmek için son kozunu oynamak istiyor. Irak dağıldı, Libya çökertildi, Suriye perişan, Doğu Türkistan zulüm altında inliyor. Say say... Saymakla bitmiyor bütün bu menfilikleri…Ve nihayet Türkiye... Lozan antlaşmasıyla rotalarına oturttukları ülkemizin tarihî hafızasının canlanır gibi olduğunu gördükleri için endişeye kapıldılar. Kendilerinin taşeronluğunu yapan iç ve dış düşmanlarla yine ülkemize diz çöktürmek istiyorlar. Bozulan rotayı daha da acımasızca oturtmak en büyük gayeleri. Bu defa milyonlarca insanı öldürüp tutuklayabilirler. En büyük bela Fetö idi, ilahî cilve gereği ifşa oldular ve yenildiler. Niçin en büyük bela Şiiliğin takiyye zırhıyla kendilerini gizleyip bizden gözüken güya Ehli Sünnet bağlısı şeytan askerleriydi? Rabbimizin hesabı büyüktür. İlahî tuzağı çok acımasızdır. Yakaladı mı perişan eder. Lakin boş durmuyorlar boş durmayacaklar. Devamlı dolaşıp duruyorlar, türlü kılıflar ve şeytan edasında. Mağdurluktan şundan bundan bahsediyorlar. 15 Temmuz’un düzmece olduğunu hissettirmek istiyorlar. Amerika’da semizlenen, Anadolu insanını arkadan vuran, çocuklarımızı zehirleyen, itikat arsasını zedeleyen, Yahudi ve Hristiyanları da doğru yol üzere addeden, “Haçlıların kırmızı çizgileri var.” deyip; Haçlı ve Yahudilere: “Türkiye’yi kuşatın.” diyen bin yılın haini ile ilgili tek bir cümle kurmuyorlar. Abilerden aldıkları kalıplaşmış cümlelerle yine konuşup duruyorlar. Mağduriyet lafları, "çocuğum-akrabam boş yere suçsuz yatırıldı" falan filan. Olabilir, inşallah varsa da mağduriyet giderilsin . Adalet yerini bulsun. Lakin dediğim gibi Amerika-İsrail köpeğine tek bir laf yok. Biraz dinleyip Fetö hakkında ne düşünüyorsun? Beş yüz dönüm çiftlik vari bir mekânda yalnızca iki ceketi olan alçakgönüllü sapık hakkında görüşünü sorduğumda ıkınıp sıkınıp biraz zorlanarak kötülüyorlar. Kötülemeseler foyaları gün gibi çıkacak ya ıkınıp sıkınmalarından zaten anlıyorsun. Evet, bin yılın hainleri ocağımızı, diğer cemaatleri, cübbeli-cübbesiz, sakallı-sakalsız dolaşıp duruyorlar. Bunlar milletin silahıyla milletimizi arkadan vurdular, halleri düşmandan beter.
Sol desen; Mahir Çayan zamanındaki soldan eser yok, hiç olmazsa onların biraz olsun yerlilik ve antiemperyalist eylemleri vardı. Şimdi ise Marksizm kökenli Kürt milliyetçiliğini kullanan pragmatist PKK ile güç birliği içerisinde devlete isyan halindeler. Karargâhları, Esed’in diyarı Suriye ve Nato’nun merkezi Belçika. Din düşmanlıkları her şeyin üstünde. Antiemperyalistlerle mazlum Asya, Afrika ve Amerika halklarına zulüm yaşatıp sömüren, kendilerine uymayan hükümetleri devirip indirenlerle kucak kucağa oturmuş devlet kurma hayallerini gerçekleştirme derdinde PKK ile eylem birliği içerisinde. Amerika ve Batılı kapitalist ülkelerle yatıp kalkıyorlar. “Halkçıyız” deyip, halkı öldürüp, halkın inançlarına düşman devrimcilik yapıyorlar. Demek ki birbirini düşman kutup gören Batı çıkışlı, aklı merkez alarak nefsi ilahlaştıran dünya görüşleriyle oluşan hareketler, Doğu’nun ve nihayetinde tüm insanlığın kurtuluşuna talip maveraî İslâm’ın karşısında birlikte durabiliyorlarmış. Hakikat gün gibi ortada: “Küfür tek millettir.” Sen onlardan olmadıkça, onlar senden asla razı değildirler.
Evet, içten ve dıştan kuşatma altındayız. Bu içten ve dıştan kuşatmayı görmeyip tedbir alamayan, ona göre saflarını netleştirmeyen kim varsa yazıklar olsun. Anadolu’nun halis insanları olarak derin ve ince Müslüman edasında rolümüzü hakkıyla oynamalıyız. Derin ve ince Müslüman Allah’ın halifelik misyonu yüklediği eşya ve hadiseleri teshir altına almakla mükellef tuttuğu insandır. Bu yüzden her an İslam’a nüfuz etmeli, aşk ve vecdimizi yenileyerek tarihî vecibemizi yerine getirmenin manâ ve madde şartlarına ermeliyiz. Aksi taktirde yerimiz efendileri için çalışan kölelerin yanı olur. Aşk ve vecd sahibi kim olursa, alacağı mesafeleri kuş misali uçarak alır. Yıllarca alınması gereken mesafeleri göz açıp kapayıncaya kadar gider. Öğrenci misin? Saatlerce disiplin altında aldığın ilmi, İbda dünya görüşünde hesaba çekici tavırla, sabır ve gayret içinde çalışmalısın. Asker misin? En büyük disiplin ve gözü karalık içinde düşmanına galip gelmenin derdiyle yanmalısın. Mühendis misin? En büyük buluşun, en kısa zamanda ilham ve keşif yoluyla sana ram olmasına niyet beslemelisin. Bak o zaman mucizelere inanmayan nice sapık İslâmcı ekollere ve Yahudi-Hristiyan tayfasına ne şaşkınlıklar yaşatırsın. Bak o zaman karşı kutbun yüzyıllar boyu aldığı yolu ne kadar sürede alırsın.
İslâm diyarları mahzun. Vahhabî tandanslı İngiliz mamulü, Osmanlı’yı arkadan vuran Suudi hakimiyetinde Kâbe mahzun. Milyarlarca dolarlarının zerresini açlıktan ölen Müslümanlara koklatmayan Amerika ve İsrail kuklası Suudi rejimi altında Kâbe, firavun sarayına taş çıkartıcı binalarla kuşatılmış. Kâbe’nin manâsı öldürülmek isteniyor. Kâbe kurtulmalı. Kâbe kurtulursa, sıra her yere gelir. Bunun rüyasını görmeliyiz. Bu rüyayı gerçekleştirme fiiliyle cehd ve gayret etmeliyiz. Üstad Necip Fazıl'ın ifadesiyle içimizdeki küfür ve bizden gözüken ham yobazı temizleyip, madde ve manâda muazzam bir nesil yetiştirmeli. Dışarıda İslâm âlemi ve mazlum milletlerle ruh ve el birliğine girip bütünleşmeliyiz. Kâbe’yi kurtardıktan sonra Medine merkezli tüm İslâm âleminin temsilî yeri olan şura ehli kurarak güçlü bir şekilde müeyyideleştirmeliyiz. İslâm dünyasını fikirde ve maddede hiçbir şeye muhtaç olmayacak seviyeye yükseltmeliyiz.
Ve nihaî manâda Batı’ya nefsanî oluş ve illetten kurtuluşun hak ve hakikat kutbunu olanca haşmetiyle göstermeliyiz.
Evet, Kâbe kurtulmalı… Irak, Suriye kurtulmalı… Doğu Türkistan kurtulmalı… Velhasıl insanlık kurtulmalı… Bu uğurda Üstad’ın “Ya ol ya öl” düsturunca hareket etmeliyiz. İkisi arası bir tavırda bize hayat hakkı asla yok!
Aylık Dergisi 177. Sayı Haziran 2019