Esselâmü Aleyküm.
Sizi bu kadar geç aradığım için kusura bakmayın. Çok yorgundum, uyuyordum.
Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu, “yeniden yargılanma” çerçevesinde gelecek hafta görülecek duruşmanın inşallah son olacağını söylüyor Carlos’a.)
Masum değildir o. Şayet masum olsaydı, hıristiyan olurdu! (Carlos, yaptığı latifeden sonra gülüyor.) Şaka yapıyorum tabiî. İnşallah hâlledilir bu mesele. Çok fazla oldu zaten ona yaşatılanlar. Kaldı ki, bugünkü gibi bir durumda, Kumandan Mirzabeyoğlu çapında bir insanın Türkiye halklarına yeniden barış ve refah getirmekte oynayabileceği tarihî bir rol var.
Yeri gelmişken, bir şey farkettim: O iki kemalist gazeteci (Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar ve Erdem Gül), duruşmalarından önce serbest bırakılmış. İyi bir gelişme bu. Biliyorsunuz, kemalistlerle ideolojik bakımdan farklılıklarım var benim. Elbette bunda bir kuşku yok. Ancak, “hür konuşma”ya inanırım ben. İnsanlar kendisini ifâde edebilmeli. Şayet bir insan yalan yanlış şeyler yayınlıyorsa, gazeteler değil ama ona imza atan kişi cezalandırılmalı. Bunun dışındaki durumlarda ise, istisnaî olmalı bu ceza.
Evet, “hür konuşma”ya inanırım ben. “Hür konuşma”ya tahammülünüz yoksa eğer, sizin safınızda olmayan insanların kelimelerinden korktuğunuz ve zayıf bir sisteme sahib olduğunuz anlamına gelir çünkü.
Herşey bir yana, Kemal Atatürk’ten beri en popüler hükümet, Gönüldaş Erdoğan’ın hükümetidir. Doğrudur bu. Nüfusun çoğunluğu destekliyor kendisini. Bu bakımdan, danışmanlarının kötü tavsiyelerine itibar etmeye devam etmemesini umuyorum.
Korkarım, Türkiye’deki sistemde bazı sızmalar var. Gülencileri biliyoruz zaten. Bu sözümle, onun takibçilerini, ona inananları kasdetmiyorum. Bunlar iyi insanlar, iyi müslümanlardır sonuçta. Onları idare eden CIA ajanlarını kastediyorum. Türkiye’yi kontrol etmeyi neredeyse başarmışlardı bir dönem.
Ne var ki, başka bir seviye daha var. Hoyratlığı daha az, açıklığı daha az olan bir başka düşman sızması var.
Düşmanımız olan emperyalizmden, sadece ABD emperyalizminden bahsetmiyorum. Ki, ülke olarak ABD’den de bahsetmiyorum. Büyük bir ülkedir ABD ve hiçbirimizin kendiliğinden düşmanı falan da değildir. ABD’yi idare edenlerdir bizim düşmanımız, bunlardır insanoğlunun, en başta ABD halkının düşmanı.
Evet, Türkiye’de bir düşman sızması daha olmalı ve sanıyorum daha ziyâde siyonist sızma olmalıdır bu. Rejimde, hükümette, sistemde, belli problemler doğuran böyle bir sızma olmalı.
Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, olup bitmekte olan herşeyi bilemez her ân. Önüne gelen raporlara göre kararlar alır, o kadar. Bilmiyorum. Gönüldaş avukat Hasan Ölçer neler olup bittiğini daha iyi biliyor olmalı. Orada iyi bir iş çıkardığını zannediyorum.
Neyse… Bana soracağınız, hakkında konuşmamı istediğiniz herhangi bir şey var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Tamamdır…
Bir müslüman olarak, hattâ müslüman olmadan önce bile, sanıyorum daima barış ve huzur adamı oldum ben. İspanyolcada “mezarlıkların huzuru” diye bir şaka vardır gerçi ama hakkında konuştuğum şey bu değil.
Gerçekten de, çocuk yaşımdan beri, savaş nedir, şiddet nedir, bilirim ben. Babam öyle şiddet sever bir adam değildi. Çok kızdığı zamanlar sert olabiliyordu ancak tüm hayatı boyunca daha iyi, daha kaliteli, herkesin hakkını alabileceği bir toplum için savaştı, daima bunun için mücadele etti, daima bunu istedi o.
Başka vesilelerle de söylemiştim daha önce; babam şöyle öğretmiştir bana:
- “M……. en büyük tarihî şahsiyettir!”
Bunu işittiğimde şaşırmıştım, çünkü İslâma karşıdır bizim tarihî kültürümüz. Biliyorsunuz, müslümanlar İspanya’yı fethetmiş, İspanyol denizciler sonra Amerika’yı keşfetmiş, hıristiyanlık Amerika’ya yayılmıştır, vesaire. Tüm bu hikâyeler kültürümüzü oluşturmuştur bizim. Gerçi ben hiçbir zaman hıristiyan olarak büyütülmedim, hattâ vaftiz bile edilmedim ama kültürel olarak bu İslâm karşıtı ortam içerisine doğduk hepimiz.
Evet, babam 1960-1961 gibi söylemişti bu sözleri bana. Din karşıtı sert bir ateist olmasına rağmen, Hazret-i Peygamber hakkında böyle saygıyla konuşmuştu. Yeri gelmişken, ilâhiyat bilirdi babam, çok eğitimli bir adamdı ve papaz olabilecek kadar da bir tarih bilgisi almıştı bu konuda. Katolik kilisesinin müesseseleri çok yüksek bir kalite arzeder zaten. Bunu teslim etmek lâzım. Katolik kilisesinin bugüne dek dünyayı kontrol etmesini de işte bu kalite sağlamıştır.
Söylemek istediğim şey şudur:
Şayet bir müslümansanız, ki bu bir şaka falan değildir, bir barış ve huzur adamı olmalısınız siz. Şiddet kullanmak zorunda kaldığınız, buna zorlandığınız durumlar dışında elbette. “Selâm dini”dir İslâm, barış ve huzur dinidir (Arabça, İngilizce ve Fransızca olarak ayrı ayrı söylüyor Carlos). Bugün Türkiye’de mevcut bulunmayan şey tam da budur.
Bir şiddet sarmalı içerisinde bulunuyoruz şu ân. Bu bakımdan söylemek zorundayım ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan yanlış kararlar almıştır. Niyeti yanlış değildi belki ama Türkiye’yi savaş durumuna sokan bu kararlar yanlıştı. En kötüsü de, hükümetin savaşta olması değil, Türkiye topraklarının büyük kısmındaki sivil nüfusun herhangi bir yer ve zamanda daima tehlike içerisinde olmasıdır. Her ân bir saldırıya uğrayabilir, bir patlamaya maruz kalabilir ve ölebilirler. Berbat bir durum bu.
Üstelik bu eylemlerin ardında kimin olduğu da bilinemeyecektir bazen. Zira fedaî eylemleri gerçekleştiren, şehid olmak için kendi hayatına son veren insanlardan bir bilgi alamazsınız.
Bugün Cumartesi, ha söylemeyi unuttum: Şabat Şalom! (Carlos yahudilerin selâmını söyleyerek yaptığı şakadan sonra gülüyor ve cezaevindeki evanjelik hıristiyanlarla da sabah böyle şakalaştığını; müslüman olmasalar bile insanların cezaevinde herhangi bir dine bağlanmalarının, onlara daha anlamlı ve huzurlu bir hayat sağlaması, ayrıca onları alkol ve uyuşturucu gibi sahte huzur ve sükunet veren berbat şeylerden ve kavga gürültüden uzak tutması bakımından iyi olduğunu söylüyor).
Evet, bugün Cumartesi ve Suriye’de bir ateşkes var bugün. İnsanların hiç olmazsa bir nefes alması, bombalanma ve vurulma endişesi taşımaksızın sokağa çıkması iyi elbette ve prensib olarak karşı da çıkamazsınız buna. Ne var ki bu ateşkes anlaşmasına varanlar, -savaşın yaşanmakta olduğu bölgede bulunan- herhangi bir Asya ülkesi değil, müslüman bir ülke de değil. Müslüman olmayan iki ülkedir bu ateşkesi hayata geçirenler: Rusya ve ABD!
Savaşın sahadaki tarafları olan Suriye rejimi ile muhalif güçler bünyesindeki ufak tefek grubları bile kapsayan bu ateşkes, nedense sadece iki kesim için geçerli değil: Birincisi, sadece isim olarak değil, bizzat bir devlet olan “İslâm Devleti”; ikincisi de, Suriye’deki el-Kaide!.. Oysa savaşın asıl aktörleri bu İslâmcı teşkilâtlardır, ama her ne hikmetse dahil edilmiyorlar ateşkese. Bu da çok acayib doğrusu.
Bu arada, ABD ordusu da, 30 yıl sürecek, tekrar söylüyorum, tam 30 yıl sürecek bir savaşa hazırlanıyor orada. “Fanatik terörist bir gruba” karşı 30 yıllık bir savaş plânı hazırlıyor. Bunun gerçekçi olduğunu sanmıyorum ve müslümanlar da sonunda kaybedecek değildir zaten.
Evet, Cenevre’deki barış görüşmelerine katılan ve savaşın sahadaki tarafı olan rejim veya muhalif güçler değildir bu ateşkese karar veren; bu iki büyük güçtür.
Tamam, prensib olarak ateşkes iyi bir şeydir. Özellikle nüfusun neredeyse yarısının evlerini terketmek zorunda kaldığı –ki herkesin birbirini bombaladığı II. Dünya Savaşı dahil, yakın tarihte bunun bir benzeri yaşanmamıştır sanıyorum- Suriye gibi bir ülkede bu kesinlikle iyidir. Şakası yoktur Suriye’de yaşananların. Ne var ki, başka kıtalardan bölgeye gelmiş ve müslüman da olmayan saldırgan yabancılara karşı bir saldırı düzenliyorsanız, siz bu ateşkesin dışındasınız!
Türkiye’nin ise, bölgedeki esas İslâmcı güç olarak burada büyük bir tarihî rol oynaması gerekirken, oynadığı hiçbir ciddi rol yoktur artık. Sadece oradaki problemli durumu sürdürmeye ve günden güne nüfuzunu kaybetmeye devam etmektedir. Kimsenin ajanı olmayan, korkak da olmadığını -Gülencilere karşı hamlesiyle- göstermiş olan Erdoğan gibi bir adamın, etrafını saran ve kendisinin de inanıp güvendiği kötü danışmanlarından kurtulmasını ümid ediyorum. Çünkü kendi döneminin de sonunu getirecek, ülkeyi iç savaşa ve askerî darbe riskine sokacak bir politika takib ediyor. Unutmayın ki, Türk ordu geleneği, Kemal Atatürk’ün fotoğrafını ve Türkiye Cumhuriyeti bayrağını selâmlıyor hâlâ. İnsanlar unutmamalıdır bunu.
Neler olacağını bilmiyorum ama kendisine karşı sempatimi saklamadığım ve Rusya’ya tarihî rolünü kazandırmaya çalışan Putin’i ve Rusya’yı etkisizleştirmeyi de hedefleyen bir dünya komplosu var. İnşallah, yaşadığımız tarihî çatışmada Putin doğru tarafta kalır ve yanlış tarafa geçmez. Komplo teorilerine prim vermem ama ortada bir dünya komplosu var ve kazanan liderler kim olursa olsun, ister kazanan ister kaybeden tarafta yer alsınlar, bunun bedelini daima halklar ödeyecektir.
İnşallah ateşkes hakiki bir ateşkes olur bir gün ve bölgenin yeni sınırlarının tanındığı, herkesin kendi etnik ve dinî haklarını aldığı bir barış gelir bölgeye.
Adalet er geç tecelli edecektir.
Allahü Ekber.
 
(Carlos, mûtad konuşması bittikten sonra da konuşmaya devam ediyor bir süre ve şöyle bitiriyor: “Meslekdaşlarınıza çok selâm söyleyin benden, tabiî Adana’daki düşmanımız hariç! -Carlos, Av. Ahmed Arslan’a her zamanki gibi takılıyor ve kendisini sımsıkı kucakladığını söylüyor peşinden-. Tercümanımıza da çok selâm söyleyin ayrıca. İyi ve büyük bir iş yapıyor. Hakettiği mükâfatı alacaktır bir gün. Saygıdeğer bir iştir şu ânda yaptığı. Gerçekten müteşekkirim.”)
 

27 Şubat 2016
Baran Dergisi 477. Sayı