Suriye halkı ağır bedeller ödedi ama zilletten ve mahkûm vaziyetten kurtulmuş oldu. Cihad dışındaki yollara tevessül edenler ise zelil bir şekilde mahkûm kalmaya devam etmekteler.
Arap Baharı, halkların kendilerini İslâm’a nispet edip merdiven altından ise ümmete zulüm eden ısırıcı diktatörlüklerden kurtulma gayesiyle ortaya çıkan bir süreçti. Tamamen sivil ve barışçıl gösterilerle başlayan olaylar (eylem, protesto, bildiri vs.) bazı ülkelerde silahlı direnişe evrildi. Olayların vukuu bulduğu ülkeler içerisinde halkın başarıya ulaşması noktasında en az ümit vaad eden ülke Suriye idi. Çünkü Suriye Arap Cumhuriyeti’nde halk takribi elli yıllık tiranlık döneminde Nusayri zulmü altında insanlık tarihinin en aşağılık muamelesine (toplu tecavüz, işkence, Mekke Dönemi’ni anımsatacak biçimde zalim-kafir Esed’in ilahlık iddiasını Müslümanlara cebren tasdik ettirmesi vs.) maruz kalmıştı. Öyle ki ülke Suriye Muhaberat (Suriye İstihbarat Teşkilatı) Cumhuriyeti diye anılır hale gelmişti. Yine ABD (Allah bize yerle bir olduğunu görmeyi nasip etsin) esir aldığı Müslümanları Suriye muhaberatına teslim etmekle tehdit edip ailelerini bununla korkutmaktaydı.
Suriye Devrimi’nin seyri hakkında herkesin yeterli bilgisi olduğunu varsayıp süreç hakkında yazmayacağız. Tüm bu süreç içerisinde Silahlı Muhalifler’in Esed, İran, Hizbullah, Şii Paramiliter Gruplar ve Rusya’ya karşı gerilediği dönemlerde Suriye Devrimi bütün devrimcilerin hayal kırıklığı olmuş ve ümitlerini kesecek noktaya gelmişti. Muhalifler hem toprak ve güç kaybediyor hem de mesuliyetleri altındaki halklar büyük feragat gösteriyordu. Öyle ki sivil halktan yüzbinlerce şehid verilmiş, milyonlarcası yerinden, yurdundan sürgün edilmişti. Arap Baharı’nın etkisinin kırıldığı diğer ülkeler hatta dünya kamuoyu özgürlük ve direniş türkülerini alaya alıp; “Silahlı mücadeleye kalkışırsanız sonunuz Suriyeli Muhalifler gibi mağlubiyet olur. Halkınıza ölüm ve sürgünden başka bir şey getirmeyeceksiniz” diye telkinde bulunuyordu. Zorba iktidarlar ve sinsi küffar taifesi Suriye Devrim’inden öyle korkmaktaydılar ki her türlü medya organları ile Silahlı Muhalifler’in aleyhine propaganda yapmayı bir an olsun kesmiyorlardı.
Ve Allah’ın yardım ve ikramıyla sünni halk devrimi gerçekleşti. Devrimin anatomisini işin ehli yazacak elbette. Böylelikle devrim nasıl olur; devrimin siyasî, askerî, içtimaî, iktisadî ve iradî boyutu ile iç-dış dinamiklerini etraflıca öğrenmiş oluruz.
Arap ülkeleri içerisinde belki de en acımasız, en vahşi müesses nizama sahip Esed Diktatörlüğü’nün 11 gün gibi kısa bir zaman diliminde yıkılmış olması herkesi hayretler içerisinde bıraktı (Şüphesiz bu zafer Allah’ındır, Allah’tandır ve mazlum mustazaf halkımız için Allah’tan bir lütuftur. Elhamdulillah.). Doğrusu biz her ne kadar rejimin 11 gün gibi kısa bir süreçte 152 bin kişilik ordusuyla 12 bin kişilik vurucu mücahid gücüne karşı kaybetmesine şaşırmış olsak da günün sonunda savaşı kazanacağımıza dair tam bir ümit içerisindeydik. Çünkü bu 11 gün, 13 yıllık bir hazırlık ve tecrübe döneminin mahsulüydü. Diğer yandan Rusya-Ukrayna Savaşı ile İsrail'in Hizbullah ve İran’ı yıpratması sebeplerin başına konuluyor olsa da mücahidlerin hazırlıkları ile savaşma azimleri zaferin birincil vesilesiydi.
Suriye’de devrim oldu ve yıllarca medya üzerinde “terörist” olarak lanse edilenler bir anda legal, meşru hükümet olarak kabul edildiler. Zaferin aklayan yönü buydu. Dünya satranç tahtasının stratejik orta dört karesinden biri olan Suriye'yi kimin yöneteceğine bakmadan kimse kaybetmek istemez elbette. Her yerde aşağılanan ve terörist muamelesi gören adamlar bir anda devrimci kahramanlara döndüler. İşte Allah böylece kendi yolunda savaşanlara izzeti bahşetmiş oldu.
Suriye Devrimi Arap Baharı’nın içinden çıktı, Suriye Devrimi’nin içinden yeni bir Arap Baharı çıkar mı?
Mücahidler Suriye’de zafer ile meşru hükümet oldu. Halihazırda kendilerine karşı koyacak silahlı iç-dış düşman (fitneci, hain İran’ın rafizileri kışkırtması ve İsrail’in tazyiklerini saymazsak) da yok. Diğer yandan dünyanın geri kalan kısmında büyük bir kabul ile makamlara oturdular.
Arap Baharı’nın diğer ülkelerdeki ahvalini tek tek yazamasak da bir karşılaştırma yazısı yazmak yerinde olacaktır. Ancak Mısır ve Tunus’taki yumuşak geçiş diye övülen süreçler halihazırda başka tiranların iktidarıyla akim kaldı. Yemen’de Ehli Sünnet’in desteklenmemesi yüzünden İran büyük oranda mevzi kazanmış oldu, Libya bölündü. Ürdün ve Suud'u ABD-İsrail-İngilizler ayakta tutuyor.
Sonuç olarak; bir ay öncesine kadar en kötü örnek olan Suriye şu an tek başarılı örnek olarak önümüzde durmaktadır. Suriye halkı ağır bedeller ödedi ama zilletten ve mahkûm vaziyetten kurtulmuş oldu. Cihad dışındaki yollara tevessül edenler ise zelil bir şekilde mahkûm kalmaya devam etmekteler. Bu durum kendilerinin yeniden bir sorgulama ve menheclerini gözden geçirmelerine vesile olacaktır. Suriye’de şeriata dayalı örnek bir müesses nizam inşa edilir; halkın din, can, nesil, akıl ve mal güvenliği sağlanıp, refah seviyesi yükseltilirse esaret altındaki halklar için iyi bir örnek olacaktır. Umulur ki yeniden Allah’ın dinine dönüp cihada sarılacaklar ve Allah Suriyelilere verdiği gibi kendilerine de zaferler verecektir.
Dinin ikamesi, hürriyet, şeref ve izzet elbet büyük bir bedel isteyecekti. O bedeli ödeyen (başta arkadaşlarım ve kardeşlerim olmak üzere) herkesin mücadelesini Allah kabul etsin. On üç yıllık süreçte maddî ve manevî destek veren herkesten Allah razı olsun. Yeni rotamız hususunda Allah’tan muvaffakiyet dileriz. Aziz ve Celil olan Rabbimizden niyazımız bu yazıyla ortaya çıkarmaya çalıştığımız Suriye Devrim’inde izlenen metodun istibdat altındaki komşu halkları siyasî istikrar, iktisadî ferah ve ahlâkî gelişmeler hususunda motive etmesidir.
Aylık Baran Dergisi 35. Sayı, Ocak 2025