Henüz ortaokul kitaplarımızdan görmeye başladığımız, Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu, I. Petro (Deli Petro) döneminde Rus dış politikasının önemli amaçlarından biri haline gelmiştir. Bu amaç doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu’nu askeri açıdan en çok zorlayan devlet de Çarlık Rusya’sı olmuştur. Rusların Balkanlar ve Kafkaslar üzerinde baskı kurması ve kontrolü sağlama girişimlerinin bir sebebinin de bu politikanın gerçekleştirme arzusu olduğu söylenebilir. Yine Rusların I. Dünya Savaşına dahil olmalarının temel motivasyonlarından biri olarak, Boğazlar üzerinde hakimiyet kurma ve sıcak denizlere inme politikası sayılabilir.
Birinci Dünya Savaşı sürerken 25 Ekim 1917’de gerçekleşen Bolşevik Devrimi’yle Çarlık Rusya’sı yıkılmış, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Bu devrim neticesinde Lenin’in vaatlerinden biri olan “savaştan çekilme” gerçekleşmiştir. SSCB’nin kuruluşu sonrası, Sovyet Rusya’sının dış politika motivasyonu, stratejik ve çıkar temelli olmaktan ziyade ideolojik bir eksene kaymıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında gerek İtilaf Devletlerinin Orta Doğu’daki sömürge ve manda yönetimleri, gerekse Sovyet Rusya’sının kendi iç karışıklıkları ve yeni düzenlerini oturtma çalışmaları, Sovyetlerin güneye açılmasına engel olan faktörlerden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı galiplerinden ve Doğu Bloğunun temsilcisi olan SSCB, Orta Doğu’da Avrupa otoritesinin zayıflamasıyla özellikle Sosyalist Baas iktidarlarıyla güçlü ilişkiler geliştirmiştir. Önceki yazımızda Rusya’nın Suriye politikasını anlatırken özellikle Soğuk Savaş dönemindeki seyrine ve 2011 olayları sonrası durumuna değindiğimizden, burada Suriye’nin Rusya için önemine değinmeyi tercih ediyoruz.
Rusya’nın Akdeniz’deki en güçlü varlığı 1971’de Hafız Esed’le yapılan anlaşma ile kurduğu Tartus Deniz Üssü iledir. Tartus Üssü Rusya için Kırım-Sivastopol üssü kadar büyük bir öneme sahiptir. Daha ziyade Suriye İç Savaşı sonrası, Rusya üsse savaş gemileri göndererek Akdeniz-Atlantik-Kızıldeniz hattında kontrol sağlama imkânını elde etmiştir. Ayrıca Tartus Üssü, önemli karayolu bağlantılarına sahip olduğu için, Rusya tarafından rejim güçlerine silah sevkiyatı açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle üs, Suriye iç savaşının gidişatını belirleyebilecek potansiyeldedir. Yine Rusya, Lazkiye’deki Humeymim Hava Üssü ile Şam, Hama ve Humus’daki kara üsleri ile Suriye’deki askeri varlığını tahkim etmektedir. Son dönemlerde Amerika’nın YPG kontrolündeki bölgelerde hava ve kara üsleri inşa etmesine karşın Rusya’nın da yeni üsler inşa etme ihtimali gündeme gelmektedir.
Rusya'nın, Suriye'deki nüfusun yüzde 10’nu teşkil etse de Baas yönetiminde önemli bir paya sahip olan Ortodoks Hristiyan nüfusu kullanarak, Ortodoksların hamisi haline gelme politikası bulunmaktadır. Rusya Ortodoks Kilisesi de, Rusya’nın müdahalesini kutsal bir savaş olarak görmektedir. Suriye sahasına gönderilen Rus askerlerine, Ortodoks din adamlarının dinî törenler düzenlemesi ise savaşa dinî motivasyon ekleme ve meşruiyet sağlama girişimleri olarak yorumlanabilmektedir.
Suriye, Rusya için önemli bir pazar konumundadır. Libya'da “Arap Baharı” olarak literatüre geçen içtimaî hâdiseler, lider Kaddafi'nin devrilmesiyle sonuçlanmış ve sonrasındaki süreçte Rusya ile olan silah anlaşmaları tek taraflı olarak feshedilmiştir. Rusya, aynı duruma Suriye’de de düşmek istememektedir. Çünkü Suriye, tankların yedek parçaları dâhil askeri gereksinimlerinin yüzde 78'ini Rusya'dan karşılamaktadır. 2007 ile 2011 arasında Rusya'nın Suriye'ye sattığı silah oranı yüzde 580 artış göstermiştir. İç savaş ile birlikte Rusya, askerî araç-gereç, teçhizat ve mühimmata varana dek savaşın lojistiğini üstlenmiş durumdadır. Yaptığı masrafları kalem kalem muhasebe eden Rusya, Esed rejimini ağır borçlar altına sokmuştur. Rusya bu pazarı kaybetmek istememekle birlikte verdiği borçlar karşılığında Suriye toprakları ve ekonomik imkanları üzerinde geniş imtiyazlar elde etmiştir.
Doğalgaz temini konusunda Avrupa, Rusya’ya alternatif tedarikçiler ve yeni güzergahlar arayışına girmiştir. Bu bağlamda, Katar’ın doğal gazını Suudi Arabistan ve Suriye üzerinden Türkiye’ye taşıması öngörülmüş, ancak Şam yönetimi projeyi reddetmiştir. Suriye yönetimi, Irak üzerinden İran ve Lübnan’ı birbirine bağlayacak rakip bir boru hattı projesine destek vermiştir. Bu da aynı bölgeden gaz tedarik etmeyi öngörüyordu (14 trilyon metreküp doğal gaz rezervine sahip Güney Pars Sahası). Nitekim 2007’de Türkiye ile İran arasında imzalanan Güney Pars sahası anlaşması ortak gaz çıkarmayı içeriyordu. Rusya'nın Suriye hassasiyetlerinden birini de bu durum oluşturmaktadır. Zira Avrupa-ABD-Türkiye-Körfez ülkeleri lehine bir yönetim değişikliği, alternatif enerji hattı projelerini hayata geçirecek, Rusya'nın öncelikli tedarikçi pozisyonunu yok edecek ve gaz fiyatlarının düşmesine sebep olacaktır.
Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişleyip Balkanlarda hâkimiyet kurması, Çin ve Japonya’nın özellikle Pasifik’te kurduğu etkinlik iki “süper güç” olan ABD ve Rusya’yı Ortadoğu’yu paylaşma noktasında karşı karşıya getirmiştir. Suriye de, bu mücadele alanlarından birini teşkil etmektedir. İç savaştan bu yana Esed yönetimine koşulsuz destek veren Rusya, Suriye’yi kaybetmesi halinde Ortadoğu’daki etki alanının, Akdeniz’deki varlığının ve büyük pazarının yok olacağının farkındadır.
Rusya'nın Suriye iç savaşına aktif müdahalesinin temel sebeplerinden biri de, Rusya ve ona biat eden rejimlere göre tehlikeli görülen “radikal İslamcı” olarak tanımlanan unsurların Suriye'ye gidip savaşa dâhil olmalarıdır. Suriye savaşında tecrübe kazanan Kafkasyalıların, Rusya'nın çıkar alanlarında gerçekleştirecekleri eylemler Rusya'yı korkutmuştur. Rusya vatandaşı yaklaşık 20 milyonluk Müslüman nüfusun da bu süreçte “radikalleşme” potansiyeli diğer bir etken olmuştur. Ayrıca Orta Asya ülkelerinden Suriye'ye gidip “radikal gruplar” safında savaşanların sayısı da Rusya'yı endişelendiren bir boyuta ulaşmış durumdadır.
Sonuç olarak, Suriye Rejimi üzerinde kesin bir otorite tesis eden Rusya, ülke kaynaklarını sömürme noktasında ciddi çalışmalar yürütmektedir. İran’ın sahada Şia temelli yayılışının yanında Rusya daha çok stratejik çıkarlar ve ekonomik menfaat temini üzerinde yoğunlaşmaktadır. Rusya için, Akdeniz’de var olmak, NATO üyesi ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarını körüklemek, uluslararası dengeleri kendi lehine yeniden kurmak gibi daha küresel amaçlar da bulunmaktadır. Rusya’nın tüm bu hedefleri için sahada aktif olarak kullandığı paralı askerleri -Wagner- ileride yazmayı düşünüyoruz.
Baran Dergisi 738.Sayı