Bu durum Türkiye'deki İslâmcıların iktidara çok alıştıklarını, iktidar nimetlerini terk etmek istememeklerinden kaynaklanıyor. 28 Şubat Postmodern darbesi bizzat Necmettin Erbakan hükümetine karşı yapıldı. Şu anki belediye başkanı, başbakanı, cumhurbaşkanı o zamanın siyasî kadrolarıydılar. 28 Şubat darbesinin birinci muhatapları onlardı. Maalesef onlar AKP iktidarıyla birlikte iktidara alıştırlar, devletin nimetleri hoşlarına gitti, "derin devletle kavga etmeyi" bir tarafa bıraktılar. 28 Şubat'ı, 27 Nisan'ı sorgulayacakları yerde, 12 Eylül'ü sembolik olarak güdeme getirdiler. 12 Eylül'ün de Kenan Evren ve Tahir Şahankaya dışındaki generalleri, yani bir numaralı sorumluları öldüler.
Türkiye'de bu şartlarda 28 Şubat'ın yargılanma ihtimali var mıdır?
Bugün ki iktidardan bunları beklemiyoruz. Nasreddin hocanın bir hikâyesi var; "yüzüğünü kaybediyor ve aramaya başlıyor. Kendisine soruyorlar 'yüzüğünü nerede kaybettin?' Başka bir yeri gösteriyor. Diyorlar ki 'orada kaybettiysen niye burada arıyorsun?' Cevap veriyor 'orası aydınlık, burası karanlık' diye…" İktidar da sonuç alabileceği yerlerle hesaplaşmaya girmiyor; çünkü bunun bir bedeli var. Bırakın 28 Şubat'ı, daha yakın bir tarih var. Yaşar Büyükanıt 27 Nisan'da muhtıra verdi hükümete. Bunlarla hesaplaştığı zaman zarar göreceğini düşünüyor.
Kimileri 28 Şubat'ın rantını yerken, kimileri de zararını çekmeye devam ediyor. Salih Mirzabeyoğlu da onlardan birisi ve kendisi cezaevinde… Salih Mirzabeyoğlu hakkındaki fikirlerinizi alabilir miyiz?
Orhan Veli'nin bir şiiri var: "Kimimiz öldük/ kimimiz nutuk attık bu vatan için…" Bu İslâmcılık mücadelesinde de biz bedeller öderken, birileri de nutuk atıp bu işin rantını yediler. Allah haklarını koymasın…
Teşekkür ederiz…
Hayırlı günler, selamlar…