Herkes Suriye'de olmak istiyor ve geçmişi kapatıp yeni sayfa açalım derdinde. Biz hala geçmişin argümanıyla, üç-beş ırkçı soysuz faşistin gönlü olsun diye durmadan yok o gitti, bu gitti demek doğru bir tavır değil!..

Bölgeyi yakından tanıyan biri olarak, Suriye’deki mevcut sosyolojik durum hakkındaki genel gözlemleriniz nelerdir?

Biliyorsunuz orada her şey birbirine karıştı. 2011 öncesi olan yapı tamamen altüst oldu. 2024'ün 7 Aralık’ında olan durum da tamamen değişti. Geçen gün baktım, Lazkiye-Tarsus’ta Nusayri köyleri 50 yıl-100 yıl geride kalmış. Yani mevcut Suriye'nin bile gerisindedir... Nasıl, PKK'nın en fazla zararı Kürtlere ise, diktanın da en büyük zararı Nusayri kitleye olmuş. 

Olan halka oluyor…

Tabii… Mesela bugünkü PKK’nın bulunduğu Rakka, Deyrizor, Menbiç gibi yerlerde esasında Kürt yok. Ama ne yaptılar? Oraları bir şekilde SDG bilmem ne yalanıyla bir şeylere dahil etmeye çalıştılar... Diğer tarafta Suveyde’de ise Dürziler… Dera hattından başlayan ve İsrail sınırı Golan’a kadar giden bir hatta belli köyler var... Mürşidiler var Humus'ta… Yani tamamen altüst olmuş durumda. Tabii bundan sonra da yeni bir denkleme oturacak. Sosyal olarak, kültürel olarak şunu söyleyebilirim. Toplumun yapısı, devinimi ya da şekillenmesi, bundan sonrası için istikrar sağlanırsa başka bir manzara ortaya çıkıyor. Bu da normal. Ortada yaşanmış bir devrim var çünkü.

Size göre orada çözülmesi gereken en acil ihtiyaçlar nelerdir?

Bana göre, en acil insani ihtiyaç, insanların bir an önce dönebilecekleri, başlarını sokabilecekleri bir evdir. Çünkü nereden baksanız, 300 bine yakın ev viran vaziyette. Şam’a, Deyrizor’a, Rakka’ya, Halep’e ya da sahile gitseniz de, muhaliflerin elinde olan hemen hemen her yer harabe. Yani birinci öncelik barınma. En büyük problem ise kamplarda yaşanıyor. Yazın sıcağı, kışın soğuğu dayanılmaz hale getiriyor. Okul yok! O çocukların müphem bir geleceği var. Ne olacaklar? Birincisi, kampların tasfiye edilip herkesin düzenli bir yerleşime geçmesi sağlanmalı. Diğer taraftan, ekmek, su gibi ihtiyaçlar bir şekilde çözülür. Türkiye hâlâ oraya ekmek gönderiyor. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Şu anda orada sistemin kendi açığını kapatması gerekiyor. Yani ekmek ya da kıyafet dağıtımı gibi işler… Bence bu düşünce yapısından çıkmamız lazım. Çünkü toplumlar, kendi hayatlarını sürdürecek yöntemleri ve çözümleri bulur. Suriyeliler de zekidir. Özellikle Halepliler girişimci ruhludur. Önemli olan, onlara yeni durumun değerlendirmesini yaparak ihtiyaçlarına uygun şekilde destek olmaktır.

Halkın yeni yönetime olan bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl görüyorlar sizce?

Bir sıkıntıları yok. Herkesin bir beklentisi var. Dürzi’nin, Alevi’nin, Kürt’ün, Türkmen’in, Arap’ın... Çok ağır bir buhran yaşadılar ve herkes bir an önce bundan çıkmak istiyor. Bu durum aslında çok büyük bir fırsat. İnsanlar özgürlüğe aç, girişime aç, rahat konuşmaya, rahat yürümeye aç… Eskiden insanlar uyurken bile tedirgindi. Muhaberat korkusuyla, "Duvarın bile kulağı vardır," diyerek hareket ediyorlardı.  

Birincisi özgürlük. Ben mesela, hayatımda kaybedip kazandığım bir şey olmadığı için bir hafta boyunca ayaklarım yere basmadan gezdim Suriye’de. Niye? Tarifsiz bir duygu bu... Esad yok, bomba yok, Sydnaya yok. Ne bileyim işte, Esad’ın askeri yok. Yani özgürlük!.. Belki insan topluluğu böyle bir şeyi 3-5 kuşakta bir anca yaşar. Ben yaşadım bunu. Ayaklarım yere basmadı. Hakikaten olağanüstü bir konfor, olağanüstü bir duygu. Yemekmiş, çocukmuş, hiçbir şey aklıma gelmedi…

O atmosferi biz de burada canlı yayınlarda takip ettik. Şam meydanında sabahlara kadar sürdü tabii…

Dolaştık, iyi kötü. Ama dediğim gibi, 2011’den bu yana bütün hikâyeyi yaşadığım için, o bombardımanları filan… Bu, benim için tarifsiz bir duygu oldu. Bir Türk gazeteci ve bu işi sahiplenmiş bir Müslüman gazeteci olarak çok etkilendim. Ama bir de İdlib’in, Dera’nın, Rakka’nın, Deyrizor’un durumunu düşün. Onların çok daha fazla yaşanmışlıkları var. Babalarının, dedelerinin hikâyeleri orada. Atalarının tarihi orada. Her şeyleri orada. Bu yüzden onlar çok daha fazla heyecanlılar.  

O özgürlük ortamının tesis edilmesiyle birlikte, Esad gibi tarihte az rastlanır bir pisliğin, aşağılık bir sistematik işkence rejiminin ortadan kalkması bence çok büyük bir motivasyondur. Zaten bunun daha kötüsü olamaz. Dünyada -bırak daha kötüsünü- eşi benzeri yok böyle bir sistemin. Halk kendi yolunu bulacaktır. Bu yüzden halkın beklentileri var ama umudu daha fazla. Zaten umut etmeleri için çok sebep var.

Toparlanma sürecinin nasıl işleyeceğini ve genel anlamda “normalleşme”nin ne kadar süreceğini düşünüyorsunuz?

5-6 yıl sonra normal fabrikalar çalışmaya başlar. O arada bağlantılar oluşur, küçük geçişler olur. İlk önce gıda, kıyafet-giysi… Ondan sonra kendi üretim fazlasını oluşturur. Halep, bu konuda Orta Doğu'nun tek üretim merkezidir. Orada dört tane organize sanayi bölgesi var. Bunlar çalışmaya başlar. Eğer bu PKK pisliği temizlenirse, petrol kendi halkının olur. Rezervi çok yüksektir. Yani petrol ihracatçısı bile olabilirler. Bugün olmasa da, dediğim gibi, o kaynaklar işletilirse, gaz ve petrol... Ondan sonra da zaten diğer enstrümanlarla beraber, biraz da özgür imkânlar olursa, bence Orta Doğu’nun göz bebeği olur. Yani bir Dubai, Mubai güme gider!

Başlarda da bahsettik, etnik farklı bir sürü yapı var filan diye... Bu minvalde ortaya çıkacak olan potansiyel problemlere karşı gerekli ortak zemin nasıl sağlanır acaba?

Yani şu an bir şey yok. PKK meselesi halledilirse… Normalde Suveyda’daki Dürzilerin veya Lazkiye’deki Alevilerin… Nasıl söyleyeyim; bu bir beka sorunu! O unsurlar oradayken, sunî olarak bölme ve bölünme ihtimali hep canlı tutulacak. Ama PKK meselesi halledilirse, o Suriye haritası yeniden 2011 öncesine dönerse, kimse tekrar bir şey yapamaz. Hepsi şu an zincir olarak PKK meselesine bağlı. Bu iş çözülürse, hepsi çözülür.

Sizin yeni yönetimle ilgili kanaatiniz nedir? 

Toplum aç, insanlar aç! Hayatın durduğu, sadece silah ve savaş endüstrisinin egemen olduğu bir yerde, bağlar, bahçeler, hüzünler, düğünler, ölümler hepsi bir arada… Ama özgürlük umudu yeşermiş. O, her alana yansır yani… Endüstriye de yansır, tarıma da yansır, kültüre de yansır, edebiyata da yansır. Yani her şey, her şey etkilenir. Korkunç bir açlık var. Bu devrimin hızıyla, özgürlük rüzgarıyla Suriye, bir 50-100 yıl rahat gider. Bu heyecanla başarılı olacaklarına inanıyorum.

Peki Türkiye? Türkiye ile olan ilişkileri bundan sonra nasıl şekillenir? 

Bence Azerbaycan örneğinden daha güçlü bir şey olur. Azerbaycan’a kıyasla, Suriye’yle olan ilişkiler Türkiye için yeni ve çok daha güçlü. Daha bir ay öncesine kadar rejim, Osmanlı’ya küfrediyordu.  
Birinci küfrettiği şey İsrail falan değildi! Bizim burada Nusayriler falan başka biliyor ama, Esad rejiminin ne kitaplarında ne de uygulamalarında İsrail’e karşı menfi bir duruşları yoktu. Ama Osmanlı, en büyük düşmandı. Bir ay içerisinde, öyle bir devletten, bugün Osmanlı'nın veya Türkiye'nin tarihî ya da gelecekle ilgili en ciddi müttefiki ortaya çıktı. Ben bunun bozulacağını düşünmüyorum. Ümitler falan zaten onun için hopluyorlardı. Biz Şam’a gittik, bütün gazeteciler aynı şeyi anlatıyorlar televizyonlarda. Adamlar bize “peygamberin evlatları” gibi muamele ediyorlar. Her yerde… Ekmek getiriyor, su getiriyor, yolumuzu açıyor, arabamızın lastiği patlıyor, hemen koşuyorlar, değiştiriyorlar. Bu zaten İslâm’ın ruhunda var. Biz o kardeşlik hukukunu 14 yıl boyunca biraz daha pratize ettik. Onun da meyvelerini herkes toplayacak.

ABD ve güdümündeki unsurların bölgenin geleceğindeki rolünü nasıl görüyorsunuz? Dünden bugüne bir analiz yaptığınızda geldikleri nokta size göre nedir? Tam olarak ne yapmak istiyorlar ve size göre bunda başarılı olabilir mi?

İç dinamikler kendi doğal hızında, doğal seyrinde işlerse, dışarıdan hiç kimsenin Suriye’de kurulan düzene müdahale edemeyeceklerini düşünüyorum. Çünkü derslerini fazlasıyla aldılar. Rusya, İran, Amerika ya da Suriye'nin dostları grubu… Suriye halkı, dayak yiyerek kimseden hayır olmadığını öğrendi. Kendilerine güvenmeleri gerektiğini, kendi güçlerine, kendi dostlarına, kendi dinleriyle, kültürleriyle, coğrafyalarıyla çözüm bulmaları gerektiğini… En acılı ve trajik şekilde Suriye halkı bunu öğrendi. Bundan sonra da bundan vazgeçmez.  

PKK’da benim gördüğüm, kazanımlarını bırakmak istemiyor. Normal yani. “Devlet kurduk” boyutundan şimdi tekrar “Suriye'nin parçası olalım”, yok işte “entegre olalım” dediler. Gelinen noktada bunu bırakmak istemiyorlar.

Devrimin henüz ilk günlerinde gerçekleştirdiği işgal girişimlerini de göz önüne alırsak, İsrail’in Suriye’deki hamlelerine dair nasıl bir tahlilde bulunursunuz?  

Devrimin gerçekleştiği anı bir fırsata çevirip, devrimin bileşenlerini, mesela HTŞ ile arası çok iyi olmayan grupları filan tahrik etmek istediler. Daha da devam ediyorlar işte. Kuneytre’de yer alan bazı bölgelerde, Golan’da -zaten o sınırı da aştılar- orada bir şeyi göstermek istiyorlar: “Bak, bu devrim falan değil, onlar bunları yaptı, biz de bunu fırsata çevirdik” pragmatizmi... Ama öyle değil. Çıkacaklar, defolup gidecekler! Az önce de dediğim gibi… O iç bünye, kendi teşkilatını, nizami anlamda ordusunu, ekonomisini, yönetimini, hükümetini falan düzgün bir şekilde stabilize ederse, normalize ederse, İsrail bugün değilse bir ay sonra, on gün sonra defolup gidecek. Burası Lübnan değil. Orada kalma şansları yok!

Aynı minvalde sormak gerekirse, Rusya, İran ve Arap ülkelerinin bölgede geldikleri pozisyonu nasıl okuyorsunuz? Bu ülkelerden ileriye yönelik olarak hangi adımları bekliyorsunuz?

Bunları uzun uzun konuşmak lazım ama şu kadarını söyleyeyim: İran, Suriye'yi kaybetti. 100 yıl, 500 yıl, İran oraya giremez hiçbir şekilde. Daha öncesinde onların orada okulları vardı, daha önce bazı ayrıcalıkları vardı. Bu insanlar, bu acıları unutana kadar çok uzun bir süre geçmesi gerekecek. İran'ın bombalarının ve katliamlarının etkisi 3-5 kuşak sürecektir. Rusya da öyle… Rusya belki kısmen farklı bir pozisyon alabilir. Mesela Esad'ı falan teslim eder, bilmem ne yapar.

Bunu düşünüyor musunuz?

Olabilir yani bilmiyorum ama İran kredisini çoktan bitirdi. 

Peki, Arap ülkeleri?

Onlar da pragmatist işte. Esad'la oturup kalktılar, onu Arap Birliği'ne aldılar, bilmem ne yaptılar. Sonra başka bir pakt kurdular, o da ellerinde kaldı. Şimdi “pragmatist” oldular! Yani ne yapacaklar? Colani yönetimine yönelecekler… Yani bir şekilde Suriye'nin coğrafyasını ve kültürel köprü niteliğini herkes kendi lehine kullanmaya çalışacak. Yani bir şekilde masada olmaya çalışacak, Suriye'nin olduğu masada olmaya çalışacaklar. Normal yani. Zaten hepsi geldiler, ziyaret ettiler filan…

AB ülkelerinin de sürekli ziyaretlerle Suriye’de mekik dokuduğu görülüyor…

Gayet normal tabii. Suriye köklü bir ülke. Yani Ortadoğu'nun bence en etkili, en kilit ülkesi. Orada bir şekilde Suriye'deki azınlıkları bizde olduğu gibi taşıyacaklar. Hem masada olacaklar, hem Akdeniz'le alakalı bir şekilde herkesin hesabı var. Bir şekilde masada olmak istiyor herkes. Batılılar öyle, pragmatist yani. Saha dışı kalmak istemiyorlar.

Suriyelilerin geri dönüşü ile ilgili hükümet tarafından bir telaş görülüyor. Habire kamuoyunun önüne çıkıp geri dönenen Suriyelilerin -kelle hesabı- sayısını bildiriyorlar. Siz bu telaşı neye bağlıyorsunuz? 

Yanlış! Değişen durumu doğru okumak lazım artık. Yani üç beş ırkçının, faşistin, üç beş bozguncunun tatmini veya onların memnuniyeti için bunun yapılmasını doğru bulmuyorum. 

Rakam yayınlamak bana doğru gelmiyor. Çünkü artık yeni bir Suriye var. Bu insanlara farklı bakmak lazım. Biz şu an bu meseleyi bir “milli güvenlik sorunu” olarak değerlendiriyoruz. PKK-PYD meselesi!.. Bakanlarımız, Cumhurbaşkanımız ya da devlet… Her aklı yeten, namus sahibi, vatan evladı insan bu tehlikeyi, bu kuşatmayı gördü… 

Hal böyleyken, halen “20 bin gitti, 50 bin gitti…” Yani ben bunları doğru bulmuyorum. Çünkü orada istikrar olursa, Suriye kendine gelir zaten. Kim kalır yani? Ben Almanya'da dört yıl kaldım, her gün bana kabûstu… Kim ister başka ülkede kalmayı? Normal yüzde 99'u Halep'te en kötü şartlarda yaşar. Ar damarı olan, kendi vatanı varken, İstanbul’da en iyi şartlarda bile yaşamak istemez. Biz artık Suriye'nin kendi istikrarına çalışmamız lazım.

Şu andaki duruma bakıldığında, geri dönüş meselesinin hangi noktada olduğunu söyleyebilirsiniz? Sizce bunun için gerekli imkânlar hangi seviyede?

Sonuçta bu insanlar, bu sermaye giderse düzelecek. İnsanlar gitmezse düzelmez ki. Yani o yetenek, o birikim oraya taşınacak. Ama şu an böyle rakamlar vermek kötü. Çünkü orada en birinci sorun ev. Bu insanların evi yok, barkı yok. Böyle rakamlar vererek bence insanları incittik, daha da fazla incitmenin alemi yok. Son dönemde incitildi bu adamlar. Ekmeği elinden alındı, atıldı. Okula giden, işi gücü olan insanlar… Bundan sonra bir ders almak lazım. Maalesef kötü yönetiliyor bu göç işi… Bu açıklamalar da bence talihsiz… Bıraksınlar artık! Tamam, elbette gidecekler, gitsinler… Ama bence gereksiz ve doğru yönetilemiyor. Bu göç meselesinin yönetimi ilk günden beri yanlıştı zaten. Gönderme de yanlıştı. Bugün, “o gidiyor, bu gidiyor”... Yani şu an yeni bir durum var.  Herkes Suriye'de olmak istiyor ve geçmişi kapatıp yeni sayfa açalım derdinde. Biz hala geçmişin argümanıyla, üç-beş ırkçı soysuz faşistin gönlü olsun diye durmadan yok o gitti, bu gitti demek doğru bir tavır değil!..

Teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.