Anadolu’nun İbn Sînâ’sı diye de anılan ve asıl adı Celâleddin Hızır olan Hacı Paşa’nın 740’tan (1339) sonra bir tarihte doğduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı’nın henüz Anadolu’da hakimiyetini tam sağlamadığı bir dönemde yaşayan ve aslen Konyalı olan Celâleddin Hızır, tahsil için Mısır’a giderek Kahire’deki Şeyhûniyye Medresesi’nde ünlü Hanefî fakihi Ekmeleddin el-Bâbertî’den dinî ve aklî ilimleri okumuş, keskin zekâsı ve çalışkanlığı ile hocasının takdirini kazanmıştır. Buradaki başarılarıyla Anadolu’da da ismini duyurmuştur. Anadolu’dan okumak için Mısır’a gelen Molla Fenârî, şair Ahmedî, Bedreddin Simâvî ve Müeyyed b. Abdülmü’min gibi kişiler ondan yakınlık görmüşlerdir. Hacı Paşa’nın ders arkadaşlarından biri de Seyyid Şerîf el-Cürcânî’dir.
Kahire’de öğrenciliği sırasında tutulduğu ağır bir hastalık Hacı Paşa’yı tıpla meşgul olmaya sevk eder. Dinî ilim tahsili yanında tıp kitapları okuyarak ve Cemâleddin İbnü’ş-Şevbekî gibi hekimlerin bilgi ve tecrübelerinden istifade ederek kendini tıp sahasında da yetiştirince, Şifa’ül-eskam adlı eserinin mukaddimesinde bizzat belirttiği gibi el-Melikü’l-Mansûr Kalavun Bîmâristânı’nda tabiplik yapmaya başladı.
Onun tıp mesleğine yönelmesinde, öğrenciliği sırasında yardımını gördüğü Aydınoğlu Îsâ Bey’in teşviklerinin de etkili olduğu söylenebilir. 1332 yılında Birgi’yi ziyaret eden İbn Battûta, Aydınoğlu Mehmed Bey’in bir yahudi tabibine gösterdiği büyük itibarın saray erkânıyla müslüman âlimleri rahatsız ettiğini haber verdiğine göre, ilme ve özellikle tıbba büyük önem vermiş bir hânedanın mensubu olarak Îsâ Bey’in bu teşviki o günkü şartların da bir gereğiydi.
Hacı Paşa daha sonra Mısır’daki işini bırakıp Anadolu’ya gelmiştir. Bu gelişin sebebi, Anadolu’daki ilk görev yeri olan Ayasuluk’ta (Selçuk) yazdığı ve Aydınoğlu Îsâ Bey’e ithaf ettiği Şerhu Tavâli’i’l-envâr ve Şifâ’ü’l-eskam adlı kitaplarının mukaddimelerinde, ifadelerinden anlaşıldığına göre hâmisinden aldığı davettir. Bu davet üzerine Aydın iline giden Celâleddin Hızır, Îsâ Bey tarafından Ayasuluk kadılığına tayin edildi. Bundan sonra taşımaya başladığı Hacı Paşa unvanının kendisine Aydınoğulları’nın bir teveccühü olarak verildiği tahmin edilmektedir.
Hacı Paşa XIV. yüzyılın başlarında Anadolu’da bulunan en büyük Türk hekimiydi. Tıb sahasında beşi Arapça, altısı Türkçe ve biri de Farsça olmak üzere on iki eser kaleme almıştır. Telif ettiği bu kitaplar yüzyıllar boyunca okunmuştur. Önemli eserlerinden biri Şifâ’ü’l-Eskâm ve Devü’l-Âlâm’dır ve Aydınoğlu İsa Bey adına 1381’de Ayasuluk’ta telif edilmiştir. Diğer bir eseri Kitabü’t-Teâlim fi’t-Tıbb adını taşır. Eser yine kendisi tarafından Kitabü’l-Feride adı ile ihtisar edilmiştir. Hacı Paşa’nın bir diğer eseri Kitabü’s-Saâde ve’l-İkbâl adlı genel sağlığı konu alan kitabıdır. Bu eser daha sonra meçhul biri tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.
Hacı Paşa, Osmanlı Türkçe tıp dilinin gelişmesinde önemli yeri olan Kitabü’t-Teshil fi’t-Tıbb ve Müntehâb-ı Şifâ adlı Türkçe telif eserlerinin yanında İbn Baytar (ölm. 648/1248)’ın Müfredât’ını da Tercüme-i Müfredat-ı İbn Baytar adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir. Hacı Paşa, böylece, Selçuklu Hekimi, Hekim Bereket’in Tuhfe-i Mubarızî ve Kitab-ı Hulâsa der İlm-i Tıb adlı iki eseri ile Anadolu’da başlatmış olduğu Türkçe tıp geleneğini devam ettirmiştir.
En büyük eseri olan tefsirini II. Murad’ın tahta çıkışından (824/1421) sonra yazmaya başlayıp ona ithaf ettikten sonra çok sevdiği ilim beldesi Birgi’ye geri döndüğü anlaşılan Hacı Paşa kısa bir müddet sonra burada vefat etmiştir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Süheyl Ünver, çalışmalarında onun 827 (1424) yılı civarında vefat ettiğine dair kanaatini belirtir.
Kaynakça: İslam Ansiklopedisi; İDA.