28 Şubat sürecinde Cübbeli’yi basın vesilesiyle tanıdım. O süreçte Cübbeli de, İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu ve müntesipleri gibi 28 Şubat sürecinin zulmü altında cezaeviyle tanışmıştı. Cübbeli cezaevi sürecini çabuk atlatmış ve dışarı çıkmıştı. 28 Şubat’ın zulümle geçen sürecinde “Müslümanlar dik durun karşınızda leşler var!” diyen İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu hukuksuz bir şekilde tutuklanıp idam cezası almış ve bu ceza ömür boyu hapse çevrilmişti. Bunun yanında İbda mensuplarının birçoğu da polis fezlekeleri, işkence seansları, hukuk dışı uygulamalarla onlarca yıl ceza alarak cezaevinin yolunu tutmuşlardı.
Üstad Necip Fazıl, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin son demlerinde Büyük Doğu dergisini çıkarıp oluk oluk akan küfre karşı mücadele sahnesine çıkmıştı... Onu da mahkûm ettiler! Üstad, mâhkum olduğu zaman Said Nursi ve Süleyman Hilmi Tunahan, Büyük Doğu dergisi kapanmasın, İslâm’ın bu soylu sesi kesilmesin diye yardım ettiydi. Fakat Salih Mirzabeyoğlu ve İbda mensuplarının yanında kimsecikler olmadı!.. Süleymancı ve Nurcu kardeşler sessizce kendi çaplarında mücadelelerini devam ettirdiler. “Kimseler olmadı.” derken birçok kesim ve cemaatler hiç oralı olmadı bile... Cüzzamlı insanlardan kaçarcasına uzaklaştılar... Sessiz kalanlar, Salih Mirzabeyoğlu’nu ve İbdacıları Kemalist rejimden daha beter şekilde ademe mahkum etmeye kalktı. Tarihte böyle bir sefillik ve ihanet acaba hiç yaşamış mıdır? Büyük Doğu dergisi kapanmasın diye yorganını satan ve yardım eden, Kur’an öğretmekle meşgul asil insan Süleyman Hilmi Tunahan’ın ardından Süleymancı oldukları iddiasındaki şahıslar 28 Şubat sürecinde sekiz yıllık zorunlu eğitimi getiren ve imam hatiplere en büyük darbeyi indiren Mesut Yılmaz’ın kuyruğundan ayrılmadılar. ANAP’ın seçim sürecinde meydanları doldurdular. Hatta her biri tanıdıklarını arayarak “Ben sana şurada şunu yapmıştım, buna mukabil ANAP’a oy ver; yoksa hakkımı helal etmem!” diye söylemde bulundular. Bu tavırdakilerin yeri tarihin hangi çöplüğünde olmalıdır. Dikkat: Aynı grup 15 Temmuz’da yine güya pasif kalarak meydanlara çıkmayıp, mevcut Amerikancı ve İsrailci sapık cemaatin yanında yer tutmuşlardır. Biz her zaman deriz; iyi, doğru, güzel adına taraf tutmayanlar her dem kötü, yanlış ve çirkinin yanında yer alırlar!
Evet, ben de cezaevi sürecinden sonra basını dikkatle takip ediyordum. Davamdan zerre vazgeçmiş değildim. Bir köşeye çekilip ailemle baş başa kalmamıştım. Dava arkadaşlarımla ve cezaevindekilerle münasebetimi diri tutmuştum. İnsan, insanlarla iyi zamanda beraber olup kötü zamanda ayrı olabilir mi? Olursa insan olur mu? Cübbeli o zamanlar Beyan adlı dergi çıkarıyordu. Dergiyi defalarca aldım ve okudum. Utandım, evet evet Müslümanlığımdan utandım!.. Cübbeli dergideki yazılarda tam bir postal yalayıcılığı yapıyordu. Mevcut güç ve kudret kimdeyse onun yanında yer alıyordu. Cübbeli ta o zamanlar bir toplantıda Kemalist zihniyete “Hizbullah ve İbda’ya karşı ben mücadele ederim.” diye selam çakıyordu.
Cübbeli; ses rengi ve duruşu ile acaba kaç kişide bir erkek keyfiyeti uyandırıyor. Erkek lisanı ve cesareti ile erkektir. Bizim Yozgat’ta güzel bir söz vardır. Erkeğin bilmem nesi çok konuşur, derler. Adamın ağzını kapasan başka bir yerini durduramazsın. Tam Cübbeli’yi anlatan bir söz. Çok konuşmak erkeğin şanına terstir. Erkek her şeyden önce ibretlik bakışıyla ve sükutuyla kendini belli eder. Sükutundan muhatabına manalar aktarır. Erkek gerektiği yerde gerekeni yapar. “Nerede küçük cihad, nerede büyük cihad?” bunun idrakinde hareket eder. Küçük işler yapıp “büyük işler yapıyorum!” şeytanî tesellisine sığınmaz! Erkek dediğin, Hazret-i Ömer Efendimiz’in ifadesiyle “İçerde (evde) kadının ruhunu okşayarak ve onun duygularına hitap etmek için çocuk kimliğinde, dışarıda ise meydan yerinde yiğit ve cesur olur.” Evet, erkek lisanı ve cesareti ile erkektir. Bizim köyde çok konuşan erkeğe “cazgır!” derlerdi. Cübbeli cazgır mı cazgır, kulakları tırmalayıcı!.. Vıdı vıdı ötüyor. Nerede kalpleri eritici kadife ses ve hasbi konuşma? Mü’min konuştuğu her sözün nereye gideceğini bilir... Ağzına gelen her sözü söylemez, kalp süzgecini kullanır, ona göre ifade eder! Yürekli olur! Cübbeli’de bunu görüyor musunuz? Cübbeli konuştukça konuşuyor!.. Televizyonlarda arzı endam ediyor. Kah bilmem ne satıyor, kah birilerini jurnalliyor. Sahte kahraman Cübbeli kendini abideleştiriyor. Biz ise mizacımız gereği sahte kahramanlara gönlümüzde yer vermedik, vermeyeceğiz de.
Cübbeli, Allah dostlarının “Şöhrette afet vardır!” sözünün hikmetinden yoksun, bir âlimin bürünmesi gereken heybet ve vakardan uzakta... Şöhret budalası olmuş. Komedi programı yapsa Nihat Hatipoğlu’nun programlarındaki reytingleri katbekat geçer. Üstelik komedi programı yapsa mizacındaki hususiyete münasip iş yapmış olur. İnanın buna...
Cübbeli’nin kıvırmakta da üstüne yok. Annen seni kız doğursa ve dansöz olsan inan üstüne kıvıran olmazdı. Medyada ve sahnelerde çok para kazanırdın.
Cübbeli, kürsüde Ali Haydar Efendi’nin Said Nursi ile ilgili sözlerini anlattın. Sonra Said Nursi’nin talebeleriyle konuşurken kıvırdın ve şeyhinin şeyhine ters düştün.
Cübbeli, Mustafa Kemal’in “Gökten indiği sanılan” diye başlayan absürt sözlerini eleştirdin. Sonra Mustafa Kemal’e övgüler dizdin.
Cübbeli, Ergenekonculara güvenip Fettoş’a salladın. Cezaevine boylayınca Adil Öksüz görüşmesinden sonra Fettoş’a övgüler dizdin. Ardından yine kendini emniyette hissedince zamanın kokusuna göre tekrar Fettoş’a salladın, düşmanca tavır aldın. Üstüne utanmadan TV’lerde “Fetullah Gülen’i övmeseydim de hapislerde mi çürüseydim?” demekten imtina etmedin. Bu mu âlim tavrı? Rüzgâr nereye, sen oraya...
Cübbeli, “Selefî dernekler silahlanıyor.” Dedin, emniyete gidince kıvırdın. Kısaca gaza gelip birilerini eleştirdin. “Höt” denildiğinde geri adım attın. Medyatikleşikçe, şöhret peşine düştükçe daha da battın. Bir öyle bir böyle görünmeye devam ettin.
Cübbeli, din eskiden beri gelir kaynağın oldu. Dua sattın, yanmaz kefen sattın, yazdın “Recep Risalesi” ve “okuyanın cennete gideceğini” vaat ettin. Takkeli Fettoş’un sarıklısı gibi... “Ne yapalım?” diyene “Tesbih alın, takke alın, cübbe alın; hayır yapın!” diyerek cukkanı doldurdun. Jet Ski maceran ve diğer türlü naneler ile rezilliğin binbir türlüsüne imza attın. İslâm düşmanlarının şamar oğlanına döndün.
Cübbeli, İslâm düşmanı medyanın üç kuruş etmez tipleri tarafından rezil edilmekten bıkmadın. Bu İslâm düşmanı gazetecilerin seni Kemalistlik imtihanına çekmeleri, tahkir edip ezik duruma düşürmeleri, bir şebeğe çevirmeleri seni akıllandırmadı... Hâlâ onlarla görüşüyor, TV’lere çıkıyorsun!
Cübbeli, şimdi ne oldu? Gene ne halt ettin? Daha önce gaza gelip yaptığın Kemalizm eleştirisi içeren bir videonu mu buldular da “İBDA-C terör örgütü!” dedirttiler. Cübbeli söyle gene ne halt ettin? Lalegül TV paralarının kaynağı ile ilgili sakatlıklar mı tesbit ettiler?
Cübbeli, Merhum Salih Mirzabeyoğlu’nun babası merhum Muammer Amca ile ilgili “İslâmcı mücadelenin gizli kahramanı” diyordun, şimdi ne oldu da “İBDA-C terör örgütüdür.” deme haysiyetsizliğine büründün. “Böyle bir terör örgütünün olmadığı” dolayısıyla Salih Mirzabeyoğlu’nun beraat ettiğini herkes biliyor... Hangi karanlık odak, hangi yediğin naneyi keşfetti de sana bunları söyletiyor? Şantaj mı yapılıyor sana Cübbeli!..
Cübbeli, merhum Ömer Lütfi Mete’nin bir sözü var: Namuslu bir hikâyen varsa, seni kimse satın alamaz!... Hangi namussuzluk seni bu hâle soktu?
Kadir Mısırlıoğlu, sümüklü Fettoş’a “Bir gün gelecek bu sözlerin sebebiyle Allah (c.c) senin itibarını sıfıra indirecek, herkes seni lanetleyecek!” demişti. O videoyu bulup izlemeni tavsiye ederim... Eğer ahirete dair en küçük endişen varsa, çekil piyasadan ve bir daha da ortalıklarda görünme! Yoksa o ehli küfrü senaların (küfrü sena küfürdür) seni sümüklü Fettoş’un akıbetine sürükler.
Bir şey daha: Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. İBDA’cılara terörist dediğin twitin yanlışlıkla atıldığını söylüyormuşsun, silmişsin. Öyle olmaz! Umumî terbiyesizliklerin özrü kapalı kapılar arkasından dilenmez.
Baran Dergisi 719. Sayı