Müslüman, samimi ve sadık birkaç genç. Allah Resulüne yapılan hakaretler kalplerini incitmiş besbelli. Küfrün şımarıklığı ve nifak taifesinin zilleti yüzlerine şamar gibi çarpmış. Genç!.. Ve genç olmanın getirdiği heyecan ve fetih duygusu, iman ve aşk davası had safhada… Sevinçliler, yüzlerinde tebessüm var. Ölmeyi değil, ölümüne Allah ve Resulü davasını savunmak bütün dertleri. Ortaya koydukları eyleme bakınca Resulullah Âşıkları, Peygamber sevdalıları. Öyle kandillerde iki damla gözyaşı döküp, sağda solda mızmızlanan tiplerden değil. İşin nasılını ve niçinini yaşadıkları hayatla isbat edenlerden. BBC adlı dünya emperyalistlerinin ‘özgün’ kanalı Peygamber sevdalısı bu gençlerden Cherif (şerif) Kouachi’nin komşusu ile röportaj yapıyor ve komşusu Eric Bade, Şerifi şöyle tarif ediyor; “Sessiz, sakin, inançlı, yardımsever ve sade bir hayat süren biri”, “kibar, nazik ve iyi olmakla beraber engellilere hep yardım ederdi.”
MEVLİD GECESİ’NİN ARDINDAN
Birkaç güzel adam, kendinden zuhur diyalektiğinin yükselen ivmesinde, Pazarlıksız Allah ve Resulü demek adına, Mevlid Gecesini müteakiben, 07 Ocak 2015’te kendilerine aydın-yazar-çizer diyen çok uluslu ‘Karikatür Çetesini’ kendi evlerinde, kendi yuvalarında cehennemin dibine gönderdi. Âlemi İslâm’ı “Kouachi Kardeşlerin” karizmalarını çizdiği bu karikatürler kadar hiçbir karikatür güldürmedi. Allah Resulünü, iblise bile taş çıkartırcasına pornografik ve terörize bir karakter olarak çizen, resmeden iblisin uşakları “Kouachi Kardeşlerin” kurşunlarının hedefi olmakla kalmadılar, aynı zamanda milyonlarca Müslümanın bedduası ve laneti ile inanmadıkları dünyaya hesap vermeye gönderildiler. Diğer taraftan “Kouachi Kardeşler” koca bir Avrupa’da destan yazdılar. Duruşları, edepleri, kavga ederken bile sergiledikleri merhamet dolu tavırları ile tüm Müslümanların ilgi odağı ve dualarının parçası oldular. Kardeşlerden birine ait şu söz ne kadar manalıdır. Matbaa ve rehin vakası, bir anda Fransız polisini şok eden hadiseler olur, rehineler tek tek serbest bırakılmakta ve serbest bırakılan rehineler “Kouachi Kardeşlerin” izzetli ve iffetli duruşlarından bahsetmekte. Oysa bütün Avrupa “Kouachi Kardeşleri’ katil, cani, canavar olarak tanıyordu. Ama dışarı çıkanların söyledikleri yahut kardeşlerin verdiği demeçler tam aksini gösteriyordu. İşte o sözlerden biri; ‘Biz sizin gibi değiliz, biz sivilleri öldürmeyiz.’
Ömrü katliam ve yağma ile geçmiş, hali hazırda bile milyonlarca insanın kanı ve emeği üzerinden kendi saltanatını güden Fransız Ordusu ve Fransa polisi bu tavır ve dik duruş karşısında mor oluyor. Sonrası tam da “Kouachi Kardeşlere” yaraşır bir şahadet. Eylemle birlikte bütün Fransa’ya çöken korku, ev ev, fert fert bütün herkesi sarıyor. Savaş batının kendini en korunaklı sandığı yeri en güvensiz hale getiriyor. Paris caddeleri Şam’ın banliyölerini andırıyor, Paris sokaklarının Kabil’in sokaklarından farkı kalmıyor. Küfür ve nifak taifesinin kalbine korku yerleşiyor. İki kişi, iki kardeş neler yapabiliyor, neler yapabilir, canları pahası bunu isbat ediyorlar. Muhteşem bir plan, muhteşem bir organizasyon ile Fransa şehirlerini birbirine katıyorlar, yaptıkları sadece oradan oraya seyahat etmek. Peşlerinde 90 bin Fransız polisi ve askeri. Canlı yayında milyarlar onları takipte. Onlar ise arabada ‘selfie’ yapma rahatlığında, yaptıkları işin mutluluğundan kanatlanıp uçuyorlar gibi.
Olan biten keyif içinde seyredilecek cinsten; madara olan Fransız polisi mi desen, evinden dışarıya çıkmaya korkan Parisli mi desen, paçavra haline getirilip atılmış Fransız istihbaratı mı desen, sıra kendisine gelir korkusu ile Fransa’yı kaçarak terk eden İslâm ve Peygamber düşmanı yazar-çizer mi desen, artık ne dersen de, batının karizmasını, istihbaratını iki kişi, iki kardeş “Kouachi Kardeşler” yerle bir ediyor, çamura çeviriyor.
Ve şehitlikle taçlanan son… Üç şehit, üç güzel insan, üç peygamber sevdalısı, üç genç Mevlid gecesini müteakiben Allah Resulünün intikamını alarak kendilerini şehitlik nimeti ile taçlandırıyorlar.
Bu muhteşem huruç hareketinin Müslüman ruhlarda bıraktığı neşe ve sevinç öylesine bir tetikleyici güç oldu ki, aynı gün sinagog baskını, market baskını ve daha farklı ülke ve yerlerde korku ve endişe kâfir yüreklere yerleşiverdi. Domuzlar kaçışmakta hiç tereddüt etmedi. Ve yine bu eylem gösterdi ki, iki Müslüman er kişi Fransa’yı ele geçirebiliyor eğer bunlar on kişi olsaydı ne olurdu yahud yüz kişi olsaydı ne olurdu. Artık varın siz hesab edin ve herkes hazırlığını da bu hesaba göre yapsın.
SÖMÜRGE AYDINI İSLÂMOFOBİ TUZAĞI KURUYOR
Önce sömürge aydını bahsi, ona bir açıklık getirelim. Büyük Doğu Mimarı’nın ‘İdeolocya Örgüsü’ adlı eserinde ‘Hedef’ üst başlıklı yazısından; “Bunlar, kurbağanın değişme devreleri şeklinde, Tanzimat’tan Meşrutiyete, Meşrutiyet’ten Cumhuriyete ve Cumhuriyetten bugüne, üç çığır içinde yetkinliklerini tamamlamış ve şimdi azmanlaşmış, sun’î ilkah mahsulü, ulvî oluş gayesi gütmez ve eser çilesi çekmez, aşksız ve madde üstü iştiyaksız, yalnız zehirlemeye memur haşereler...
Bunlar, asırlık Avrupacılık ve Avrupalılık yeltenişinin havası içinde hemencecik devşirilmiş ve kolayca yontulmuş hazır elbise mankenleri…(İdeolocya Örgüsü, s, 179)
İki şehid Fransa’da kıyama kalkınca sömürge aydınları hemen devreye girerek ‘efendilerine yapılan bu cezalandırma’ yöntemini eleştirmeye, küçük düşürmeye başladılar. Fransa’dan Müslüman yüreklere müjde gibi gelen bu haberleri hemen mahkûm etmeye, Müslümanların böyle şeyler yapmayacağını, yapamayacağını söyleyerek yapılan eylemin Müslüman zihinlere farklı aktarılmasını sağlamaya gayret ettiler. Nihayetinde şuurlara alternatif şeklinde gelişecek bu eylemler işgalcilerle beraber yerli işbirlikçilerini de derdest edeceğinden tüm güçleri ile Fransa’dan yükselen İslâm nurunu söndürmeye gayret ettiler. Ahmaklar! Bütün dünya, sömürgeciliği ve Batı’nın Müslümanlara karşı zulmünü bir kez daha masaya yatırdı. İlk sesler öfke ile yükselmiş olabilir, ama yayılan korku ve endişenin neleri doğuracağı hep olumlu cihette değerlendirilmiştir.
Dedik ya sömürge aydını devreye girince sömürge kafası ile yetişmiş bir kısım azınlık da onların sesine ses oldu ve “Kouachi Kardeşler”in Charlie Hebdo adlı karikatür çetesini basmasını kınamaya başladılar. Fransa ve Almanya’daki ırkçı faşist ve Nazi kafalı Haçlı zihniyeti bir tarafa Türkiye’de de LBGT üyeleri, Gayler, Lezbiyenler, bir grup azınlık Fransız vatandaşı bir araya gelip hep bir ağızdan ‘Bizde Charlie Hebdo’yuz dediler. Dikkat çeken en ilginç şey bu GAY ve LBGT üyelerinin yanında çok az miktarda olsa kendi ‘SOL’ diyen kimseler de vardı. Tabii orada olmayıp da canı gönülden orada olmak isteyen Zaman Times France simsiyah “yas rengi”nde çıktı. Allah Resulü'nün değil Allah Resulü düşmanlarının yanında olduklarını bir kez daha isbat ettiler. Ve üstelik ‘hepimiz Charlie Hebdo’yuz” diyerek, o ne dediyse biz de diyoruz manasına’ diyerek. Tepkilerin en iğrenci Şii Tetikçi Nasrallah’tan geldi. Paris şehidlerini iğrenç teröristler olarak niteleyen Nasrallah, çukurlaşmış ağzıyla şöyle diyor; "Tarihi gözden geçirin, Allah'ın Peygamberi Hazreti Muhammed'i, tarih boyunca kimse bu kadar aşağılamamıştır. Saldırıyı gerçekleştirenler, Allah'ın peygamberine, kitap yazıp aşağılayıcı filmler çekenlerden daha ağır hakaret ettiler. Bu devirde, bazı terörist gruplar, İslâm bayrağı ve Peygamber'in adı altında kendi tiksindirici, dehşet verici ve insanlık dışı uygulamalarını gerçekleştiriyorlar. İslâm dini ve Peygamberine, Peygamber düşmanlarından daha ağır hakaret ediyorlar."
Avrupa dahil içte ve dışta birilerinin konforu fena halde bozuldu. Bu canhıraş bir şekilde ‘İslâm’la ilgisi yok’ demeler bu sebebten. Hele hele kendine İslâm coğrafyasında ün-makam kaydetmiş birileri “Kouachi Kardeşlerin” bu muhteşem hurucu karşısında afallamış durumdalar. Çünkü oyunları bozuldu, rahatları kaçtı. Şimdi halka verecekleri cevab olmadığını bildikleri için kıvırmak zorundalar. Ama artık ok yaydan çıktı bir kere bu halkın hesaplaşması benzeri olmayan bir çatışma ve hesaplaşmaya sahne olacak, belli. “Kouachi Kardeşlerin” operasyonu bu hesaplaşmanın işaretleri.
Ve İslâmofobi mevzusu. Bu kavramın ne dinî nede millî mânâda Müslümanı alakadar eder tarafı yok. Eskiden ‘mürteci’, ‘fundamentalist’, ‘köktendinci’, ‘radikal İslâm’, ‘siyasal İslâm’ diye Müslümanların gündemine soktukları ve aynı Müslümanları bu dili kullanarak mahkûm etmeye çalıştıkları kavramlar vardı. Ve adı geçen kavramları da hepsini birden gündemimize sokmamışlardı, aralarında en az üç-beş yıl fark vardır. Ama son yıllar batıda artan çöküş belirtileri ve yine İslâm dünyasının liderleşmesi sebebiyle ‘kendi coğrafyalarında, kendi insanlarının İslâm’a doğru koşusunu engelleme babından ürettikleri bir kavram. Bu kavramın manası her ne kadar ‘İslâm Korkusu’ ise de Batı zihnindeki karşılığı ‘İslâm Düşmanlığı’dır. Hoş ‘İslâm korkusu’ dese de geniş anlamında gene sıkıntı yok. Bunu bir türlü, ne Batılılaşmış ne de Müslüman kalmış Türk! Aydını anlamak istemediğinden Fransa’da daha çok Fransız kesilip Fransızların leşlerine ağlayabiliyor ve milletinde ağlamasını isteyebiliyorlar. “İslâmofobi” üzerinden yürütülen zihinleri iğdiş etme operasyonu bu ikiyüzlü duruş ve ahmaklık sebebi ile hiç gereksiz zihinleri meşgul ve işgal etmekte. Hesap edin; Fransa’da bir günde öldürülen kişi sayısı 12 idi ama aynı gün içinde Suriye’de, Mali’de, Somali’de, Nijerya’da Irak’ta, Afganistan’da bine yakın insan öldü. Ve hepsinin tek sorumlusu isbatı açık bir şekilde Batı’ydı. Ama bu sömürge aydını sadece efendisinin ülkesinde olanları gördü, mazlum ve masumların diyarında olanları değil. Ve o sadece ‘efendi’sinin dilini kullandı, içinden çıktığı halkın dilini değil.
İslâmofobi’nin kaynağı Müslümanlara ve İslâm dinine karşı sürdürülegelen önyargı ve ayrımcılıktır. Esasında çok eski bir kelime olup, ilk kez 1991 yılında tekrar kullanıldı ve 11 Eylül saldırılarıyla Batı'nın gündeminin merkezine yerleştirildi. Bugün İslâmofobi dendiğinde hem İslâm dinini tanımaktan ve öğrenmekten kaynaklanan bir korku, hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık ve düşmanlık yapılmasının meşru görülmesi anlaşılmaktadır.(wikipedia)
ŞİİR İDRAKİ - SIR İDRAKİ
“Akın başladı sürer/ hangi kahpe düşleri saklarsa saklasın gece” Bu mısralar Kumandan’a ait ve Aydınlık Savaşçıları adlı eserden…
Fikirden zuhura varan halkalar zinciri. Aksiyon hem fikrin kendisi, hem oluşu zorlayan şartları meydana getirme işi hem de amel planında görünme – gösterme işi. Sen işine bakarsın, bir fiil ortaya koyarsın, bir bakmışsın halkalar halinde senin ortaya koyduğun fiiller aksülamel bulmuş. “Fikir aksiyonu, aksiyon da fikri tetikler” hesabı, zahir planına çıkmamış, “fizibilitesi” yapılmamış her fikir sahibi aslında ‘yok’tur. Açıkçası ‘iman olsa tezahürü olur’ hikmetinden payla herkes kendi nisbetinde Mutlak Fikir’den mülhem aksiyon koyma derdinde olmalı. Yoksa kişi varlığı da yokluğu da şüpheli konuma düşer ki, bu durum hiçbir Müslüman için kabul edilemez.
Bu çerçevede, Fransa’da, ‘Kendinden Zuhur Diyalektiği”nin örgüleştirdiği manaya denk olarak Şiir gibi bir operasyon gerçekleşti. Kendi halinde birçok kişiyi bile heyecanlandıran bu girişim bir anda herkesi sarıverdi. Öyle ki, bazı şehirlerde Müslümanlar fırsat bulanların yaptıkları hariç, eline bir imkân geçse dünden beri biriktirdiği hesabı noktalayacaktı. Batı ve Batılılaşmış sömürge aydını bu ‘kelebek etkisi’nin farkında olarak hemen yapılanları ‘İslâm’la ilgisizleştirmeye, Müslümanların böyle bir şey yapmayacağı, yapamayacağını söylemeye’ başladılar. Oysa artık fitil ateşlenmişti. Savaş, Batı’nın göbeğine taşınmıştı ve taşınmalıydı da. Eylemler birbirini tetikledi ve 8 şiddetinde sarsılan Fransa’da hala bu depremin tetiklediği küçük depremler sürmekte. Ancak diğer Avrupa Devletleri diken üstünde. Çünkü birikmiş bir gerilim var ve bu gerilim noktasında müthiş bir kırılma bekleniyor. Öyle 8-9 şiddetinde falan değil, daha güçlü ve daha sert. İşgale ve sömürüye nokta koyacak cinsten…
Evet, “Kouachi Kardeşler” sadece Müslümanlara değil kendine ‘sol’ diyen kesime de antiemperyalist olmanın ne idüğünü ve nasılını gösterdi. Davası için nasıl mücadele edileceğini, neleri neler için rahatlıkla feda edebileceğini gösterdi. Her şeyin her şeyle ilgisi çerçevesinde “Kouachi Kardeşler” ruhlarda inkılâbın ön şartlarını hazırlayan bir ihtilal yaptı. Fransa dâhil Allah ve Resulü’nün bütün sahte bağlıları deşifre oldu, palavradan ‘Ya Resulullah” deyişlerindeki samimiyetsizlik aşikâr oldu. Ve beklenmeyen harikulade olay Fransa’dan bir Mevlid gecesi akabinde kutlama mesajı olarak yeryüzünün en ücra köşesine kadar yayıldı. “Kouachi Kardeşler” Allah Resulü’nün doğum gününü bir Müslümana yaraşır şekilde tekbirler getirerek şahadetleri ile kutladılar. Allah şahadetlerini kabul etsin.
‘Mukadderat’ bahsiyle alakalı olarak Allah Resulü'ne hakaret, O’nun davetçisi olduğu Allah’a hakarettir. Bu ifademizi daha anlaşılır kılma ve yazımızı noktalama adına Kumandan’ın “Hakikati Ferdiyye” adlı eserinden bir bölüm takdim ediyoruz:
“Görülebilirse keyfiyeti görülemez, düşünülebilirse mahiyeti düşünülemez bütün varlıkların var edicisi, yeri ve göğün yaratıcısı Allah… Yarattıklarına vücut verip bölmeyi murad edince kendi nurundan “Muhammedî Hakikat”i belirtti; ve ulvî, suflî ne kadar âlem varsa, ezelden iradesiyle o hakikate bağladı. İlk olarak da O’nun Nebiliğini bildirdi, Resullüğünü müjdeledi.
-O ki, o yüzden varız!..” ( Hakikati Ferdiyye s,59)