Birlemiş Milletler Genel Kurulu’nda üye olan tüm devletler temsil edilir. Çok uzun zamandır Küba da dışişleri bakanlığı tarafından Genel Kurul’da temsil ediliyor. Son toplantıda, oturum başkanı olan hangi ülkeden olduğunu bilmediğim bayan temsilci uzun ve iyi bir konuşma yaptı. Bu toplantıda ABD tarafından Küba’ya uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılmasına yönelik bir oylama gerçekleştirildi. 

ABD 1962’den bu yana Küba’ya ambargo uyguluyor. Yani tam 56 yıl önce, yarım asırdan fazla bir süre önce başlamış bir ambargodan bahsediyoruz. Küba, ABD sınırına çok yakın konumda bulunan bir ada. Florida’nın bir parçası gibi. 1800’lere kadar İspanyol hâkimiyetinde olan Küba’da, ABD’nin müdahalesi neticesinde İspanyol hâkimiyeti sona erdi. 

Batı’sından baktığınızda ABD topraklarını görebildiğiniz Küba’ya tam 56 senedir ambargo uygulanıyor. Niçin? Küba, masonların, CIA’in ve yasadışı güçlerin topraklarına müdahalesini engellediği için bu ambargo uygulanıyor. Uzun yıllara rağmen Küba hâlâ dayanıyor. Enteresandır; dünyanın neredeyse tüm devletleri, ayrıca tüm NATO devletleri ambargonun devamına karşı oy kullandı. Ambargoya karşı çıkan devletler Komünist değil, ideolojik olarak Küba’nın yanında da değiller. Ambargo uygulanmaya başlandığında NATO devletleri Komünist-Sosyalist rejimlere karşı olduğu için Küba’ya da karşı idi, şimdi durum böyle değil. Tüm bu şartlar değişirken Küba’nın yeni devlet başkanı Raul Castro başarılı bir yönetim göstermiştir. Hâlâ hayatta ve hâlâ devleti adına legal kararlar almaya devam ediyor. 

Oylamada ABD’nin tüm müttefikleri, tüm Müslüman ülkeler, ABD’nin desteklediği Suudi Arabistan dahil Arap ülkeleri, tüm NATO ülkeleri ambargoya karşı oy kullandı. ABD ile birlikte, 193 ülke arasından ambargonun kaldırılma teklifine “ret” oyu veren tek devlet ise tahmin edeceğiniz üzere Siyonist İsrail devletidir. Bir çok insanı, İsrailli sağcı faşistlerin, Kudüs’ü ve Filistin’in diğer mukaddes bölgelerini işgal altında tuttuğuna ikna ettim. Elbette Golan ve diğer muhtelif bölgeleri de unutmayalım. Tüm devletlerin Küba ambargosunun kaldırılmasına yönelik destek vermesi müsbet bir gelişme. 

Unutmamalıyız ki, devrim öncesinde ve başlangıcında İsrail ile Küba arasındaki ilişkiler son derece iyiydi. Küba’da İsrailli yetkililer sözde Küba ile kültürel ve siyasî ilişkilerin gelişmesi için resmî faaliyetlerde bulunuyordu. 1973 savaşının ardından ise Küba, Şam’ı İsrail bombalamalarına karşı müdafaa edebilmek için takviye kuvvet göndermiştir. O süreçte ben de Lübnan’ın güneyinde bulunuyordum. Şam, Küba askerleri ve Kore askerleri tarafından müdafaa edilmiştir. Bu gizli olmamasına rağmen üzerine pek konuşulmayan bir hadisedir. Bu iki devlet iyi tarafta, Filistin tarafında yer almıştır. Kore 1970’lerde Kara Eylül’e silah göndermiştir, o tarihlerde silah gönderen ilk ülkedir. Bu silahlarla verilen mücadele sayesinde yeni nesil hayatta kaldı. Ben, kirli ve kriminal İsrail rejiminin ve Nazi Almanya’sındaki işbirlikçileri vasıtasıyla Filistin’i işgal ettiklerine inanıyorum. Unutmamalıyız ki, Filistinlilere karşı ise İsrail ambargosu 1948’den beri devam etmektedir. 70 senelik bir ambargodan bahsediyorum. Bu ambargoya kimse karşı çıkmadı. 
Tekrar oylamaya dönersek; İsrail, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda sadece fırsatçılık yapmak maksadıyla ABD’nin yanında yer almıştır. ABD’nin herhangi bir başkanı, sağcı yahut solcu, Cumhuriyetçi yahut Demokrat, ambargonun iptal edilmemesine karşı oy kullanabilir. İsrail’in şu an başbakanı olan kirli ve yasadışı isim Benjamin “Bibi” Netenyahu fırsatçı birisidir. 1972’de Tel Aviv’in güneyinde bulunan Lod Havaalanına Filistinli savaşçılar tarafından gerçekleştirilen baskında yaralanmıştı. Yoldaş George Habaş da oradaydı ve hadiselere şahitti. Orada çocuklar vuruldu.

İsrail dışında hiç bir devlet Küba ambargosunun devam etmesini istemezken Trump niçin bu ambargonun sürmesinden yana? Trump, Küba ambargosunun devam ettirmesinin yanı sıra, İran ile müzakereleri iptal edip ambargo uygulayan, Nikaragua ve Venezüella’ya uygulanan ambargonun hadlerini yükselten bir Amerikan başkanı. Venezüella ve Nikaragua, kendisini Amerikan düzeninin dışında tutmaya çalışması sebebiyle ABD’nin düşmanı olan ve baskı altında tutulan diğer iki Latin Amerika ülkesi. Ekvador hükümeti ajan bir yapı değil; fakat menfaatlerini gözlüyor. Arjantin bir yıkıma doğru sürükleniyor. Brezilya, büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyan bir ülke. Çin’e gelirsek; ne Yahudi, ne Hıristiyan, ne de Müslüman bir ülke. Ülkede bu üç inançtan da insanlar var. Özellikle Müslümanlar var ve onlara bir takım illegal uygulamalarda bulunuluyor. Kendince bir takım kıstaslara sahip. Tüm bu ülkeler oturumda ambargonun kaldırılması yönünde oy kullandı.

ABD, adını saydığımız ve saymadığımız tüm ülkelerin üzerinde görüyor kendisini. Tüm ülkelerin olduğu gibi tüm hukuk sistemlerinin de üzerinde görüyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en kirli ülkelerinden birisi.
Küba hükümeti temelde Amerikan değil, emperyalizm karşıtıdır. Küba endüstriyel açıdan ehemmiyetli bir ülke. Çin ve diğer devletlerle ekonomik ilişkileri var. Diğer Latin Amerika ülkelerinin de Küba ile ekonomik ilişkilerini kesmesi zararlarına olur. Tüm bunlara rağmen Donald Trump’ın bizim açımızdan bugüne kadarki en makul Amerikan başkanı olduğu iddiamı sürdürüyorum. Çünkü Trump, yapacaklarını doğrudan yapan bir adam. ABD hakkında söylediklerim Amerikan halkı için geçerli değil. Elbette Amerikan halkı içerisinde çalışkan ve dürüst insanlar var. Dünyanın dört bir yanından oraya yerleşen insanlar. 

Ortadoğu’ya dönersek; Suudlar, Arabistan’da ABD ve İsrail vasıtasıyla iktidarını müdafaa etme çalışmalarını sürdürüyor. Bu rejim, İslâm’ın tüm mirasını heba etmiş, bugün de İslâmî direnişi baltalayan bir rejim olarak önümüzde duruyor. Suriye’de vesâir coğrafyalarda yaptıkları malûm. Şu bir gerçek ki, Amerikan emperyalizmi, bu bölgede Roma ve İngiltere kadar zeki bir tavır sergileyemiyor. 

Allah, dilinde kelime-i tevhid olan samimî Müslümanların sistemini inşa edeceği dünyayı görmeyi nasip etsin.
 
Allahü Ekber!
 
04.11.2018
Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 617. Sayı