Gezi Parkı'ndaki hadiseler vesilesiyle başbakanın "faiz lobisi" çıkışı malûm... Hakikaten de faiz lobisinin, bu memleketin, bu milletin başına bela bir yapı olduğunun altını çizmek lâzım; ama bunun yanında yine başbakanın "iki sene önce kazanırken iyiydi" diyerek bu faiz lobisinin hayatiyetindeki kendi payını da itiraf etmiş olduğunu ekleyelim.
İktidarın savunma değil, icraat yeri olduğu, en başta başbakanın kendisi olmak üzere, herkesin bildiği bir hakikat. Haliyle de kimin kime şikâyet edildiğinin belirlenmesi ve mevzuun buna göre konuşulması gerekiyor.
Faiz lobisi denilen güruh İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun 20 küsur yıldır dile getirdiği bir husus; ülkemizi gerçekte idare eden, bütün kanunî mevzuatın kendilerine göre düzenlenmesini sağlayan 3000 aileden müteşekkil bu güruha, halkın reyiyle seçilen tüm hükümetler bugüne kadar biat etmişler, bağlılık bildirmişlerdir.
Bakın 7 Şubat 2000'de kaleme aldığı tarihî savunmasında Salih Mirzabeyoğlu ne diyor: "T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de... Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuküstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Gezi Parkı vesilesiyle yapmış olduğu konuşmalardan birinde "biz başörtülüleri savunduk" diyor; peki başörtülüleri savunduğu için şu an hapiste olan İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun -mevcut hukuka aykırı bir şekilde- orada olması hangi mantık ve hukuk prensibine dayandırılabilir. Görülen o ki "3000 aile"nin suyuna gitmeyen, bilakis onların bütün dayatmalarına karşı fikri ve kavgasıyla dik duran, bu kavgasını bayraklaştıran Mirzabeyoğlu'nun 13 yıl önce (7 Şubat 2000) altını çizdiği husus hâlen güncelliğini korumakta ve bu memleketin çözülmesi gereken en büyük problemi olarak göz önünde durmaktadır.
Faiz lobisi tabiri, aslında doğru ama eksik bir tesbit. 3000 aileden oluşan bu güruh, sadece faiz lobisi olarak tanımlanamaz. Bunlar 100 yıldır, yani beş nesildir ülkenin iliğini-kemiğini sömürmüş, halkın merkezi fikir mihrakı İslam'ı dört duvar arasına hapsetmek, dejenere etmek, yoketmek için elinden geleni ardına koymamıştır, koymayacaktır. Bunlar, vücuda musallat bir kanser, bir tümör gibidirler. Bunlar yokedilmedikçe, ülkemize rahat yüzü yoktur.
Bu urlaşmış faiz lobisinin hayatiyeti bugüne kadar niçin sürdü?
"2 sene önce kazanırken iyiydi" diyerek, çıkarların ayrıldığı yerde, "bunlar faiz lobisi" demek de ayrıca üzerinde durulması gereken bir mevzudur. Şu yahut bu sebepten çıkarların çatışmasından ötürü değil, bu "3000 aile"nin memleketin başına bela bir oluşumu temsil ettiklerinden ötürü karşı çıkılması gerekmektedir.
Hükümetleri yönlendiren, Batıcı hayat tarzını bu memlekete enjekte eden, müslümanları hor ve hakir gören, ABD, İngiltere ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda hareket edip başta bu memlekette iktidara gelen hükümetler olmak üzere, kendisine karşı duran her oluşum, fikir ve grubu tasfiye etmeye çalışan, sahip oldukları televizyon, gazete ve diğer irtibat vasıtalarıyla karalayan, aşağılayan, manipüle eden bu soysuz "3000 aile", yandaşları ve bilerek-bilmeyerek bunlara destek olanlar; toplamı halinde, halk ve hak düşmanı, dinî hassasiyeti olan herkesin can düşmanı bu azılı güruha karşı çıkarların ayrıştığı yerde değil, Müslüman Anadolu insanının hakkını, hukukunu teslim etmek için karşı durmak gerekmektedir.
Aksi takdirde vaziyet, 11 yıldır "28 Şubat hesaplaşmaları" sürmesine rağmen 28 Şubat'ın en başta düşman ilan ettiği Müslümanların hâlâ hapiste olması gibi trajikomik bir hâl alabilir.
Başbakan Erdoğan'ı "Ya Allah Bismillah Allahu Ekber" diye karşılayan ve o ne anlatırsa anlatsın "Ayasofya açılsın" diye canlı yayında feryat eden bu milletin sabrı, görmezden gelinemeyecek bir noktaya ulaşmıştır.
Ayasofya için toplanan imza sayısı 15 milyon; niçin bu mevzu gündeme gelmiyor?
Kamu alanlarında başörtüsü niçin hâlâ serbest değil?
Niçin 28 Şubat yargı kararları hâlen yürürlükte ve Müslümanlar hâlâ hapiste?
Bu saydığımız meseleler başta olmak üzere, Müslümanların problemleri görmezden gelinmeye devam ediliyor ve hükümet 11 senedir, yapmadığı-yapamadığı işlerin hayâlini bu millete, tabiri caizse sahte yem torbası gibi sunuyor.
Erdoğan'ın son konuşmalarına bakılırsa Türkiye'yi yeni bir dönem beklediğini söyleyebilirz; bu yeni dönem 11 yıllık iktidarın günlerine benzeyecekse hiç başlamış olmasına gerek yok. Eğer gerçekten, söylenildiği gibi bu millletin değerleri, çıkarları gözetilecekse, ilk yapılması gereken Müslüman Anadolu insanının hissiyatını görmezden gelmekten vazgeçmektir.
Bugün, mevcut hükümetin ve Başbakan’ın, "bizim gözümüzü oymaya çalışıyorlar" edâları içinde "Faiz lobisi" diyerek millete şikâyet ettiği kargaların bu kokuşmuş düzenden beslendiğini hatırlatalım; atalar sözüdür: "Besle Kargayı, Oysun Gözünü"
İktidarın savunma değil, icraat yeri olduğu, en başta başbakanın kendisi olmak üzere, herkesin bildiği bir hakikat. Haliyle de kimin kime şikâyet edildiğinin belirlenmesi ve mevzuun buna göre konuşulması gerekiyor.
Faiz lobisi denilen güruh İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun 20 küsur yıldır dile getirdiği bir husus; ülkemizi gerçekte idare eden, bütün kanunî mevzuatın kendilerine göre düzenlenmesini sağlayan 3000 aileden müteşekkil bu güruha, halkın reyiyle seçilen tüm hükümetler bugüne kadar biat etmişler, bağlılık bildirmişlerdir.
Bakın 7 Şubat 2000'de kaleme aldığı tarihî savunmasında Salih Mirzabeyoğlu ne diyor: "T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de... Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuküstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Gezi Parkı vesilesiyle yapmış olduğu konuşmalardan birinde "biz başörtülüleri savunduk" diyor; peki başörtülüleri savunduğu için şu an hapiste olan İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun -mevcut hukuka aykırı bir şekilde- orada olması hangi mantık ve hukuk prensibine dayandırılabilir. Görülen o ki "3000 aile"nin suyuna gitmeyen, bilakis onların bütün dayatmalarına karşı fikri ve kavgasıyla dik duran, bu kavgasını bayraklaştıran Mirzabeyoğlu'nun 13 yıl önce (7 Şubat 2000) altını çizdiği husus hâlen güncelliğini korumakta ve bu memleketin çözülmesi gereken en büyük problemi olarak göz önünde durmaktadır.
Faiz lobisi tabiri, aslında doğru ama eksik bir tesbit. 3000 aileden oluşan bu güruh, sadece faiz lobisi olarak tanımlanamaz. Bunlar 100 yıldır, yani beş nesildir ülkenin iliğini-kemiğini sömürmüş, halkın merkezi fikir mihrakı İslam'ı dört duvar arasına hapsetmek, dejenere etmek, yoketmek için elinden geleni ardına koymamıştır, koymayacaktır. Bunlar, vücuda musallat bir kanser, bir tümör gibidirler. Bunlar yokedilmedikçe, ülkemize rahat yüzü yoktur.
Bu urlaşmış faiz lobisinin hayatiyeti bugüne kadar niçin sürdü?
"2 sene önce kazanırken iyiydi" diyerek, çıkarların ayrıldığı yerde, "bunlar faiz lobisi" demek de ayrıca üzerinde durulması gereken bir mevzudur. Şu yahut bu sebepten çıkarların çatışmasından ötürü değil, bu "3000 aile"nin memleketin başına bela bir oluşumu temsil ettiklerinden ötürü karşı çıkılması gerekmektedir.
Hükümetleri yönlendiren, Batıcı hayat tarzını bu memlekete enjekte eden, müslümanları hor ve hakir gören, ABD, İngiltere ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda hareket edip başta bu memlekette iktidara gelen hükümetler olmak üzere, kendisine karşı duran her oluşum, fikir ve grubu tasfiye etmeye çalışan, sahip oldukları televizyon, gazete ve diğer irtibat vasıtalarıyla karalayan, aşağılayan, manipüle eden bu soysuz "3000 aile", yandaşları ve bilerek-bilmeyerek bunlara destek olanlar; toplamı halinde, halk ve hak düşmanı, dinî hassasiyeti olan herkesin can düşmanı bu azılı güruha karşı çıkarların ayrıştığı yerde değil, Müslüman Anadolu insanının hakkını, hukukunu teslim etmek için karşı durmak gerekmektedir.
Aksi takdirde vaziyet, 11 yıldır "28 Şubat hesaplaşmaları" sürmesine rağmen 28 Şubat'ın en başta düşman ilan ettiği Müslümanların hâlâ hapiste olması gibi trajikomik bir hâl alabilir.
Başbakan Erdoğan'ı "Ya Allah Bismillah Allahu Ekber" diye karşılayan ve o ne anlatırsa anlatsın "Ayasofya açılsın" diye canlı yayında feryat eden bu milletin sabrı, görmezden gelinemeyecek bir noktaya ulaşmıştır.
Ayasofya için toplanan imza sayısı 15 milyon; niçin bu mevzu gündeme gelmiyor?
Kamu alanlarında başörtüsü niçin hâlâ serbest değil?
Niçin 28 Şubat yargı kararları hâlen yürürlükte ve Müslümanlar hâlâ hapiste?
Bu saydığımız meseleler başta olmak üzere, Müslümanların problemleri görmezden gelinmeye devam ediliyor ve hükümet 11 senedir, yapmadığı-yapamadığı işlerin hayâlini bu millete, tabiri caizse sahte yem torbası gibi sunuyor.
Erdoğan'ın son konuşmalarına bakılırsa Türkiye'yi yeni bir dönem beklediğini söyleyebilirz; bu yeni dönem 11 yıllık iktidarın günlerine benzeyecekse hiç başlamış olmasına gerek yok. Eğer gerçekten, söylenildiği gibi bu millletin değerleri, çıkarları gözetilecekse, ilk yapılması gereken Müslüman Anadolu insanının hissiyatını görmezden gelmekten vazgeçmektir.
Bugün, mevcut hükümetin ve Başbakan’ın, "bizim gözümüzü oymaya çalışıyorlar" edâları içinde "Faiz lobisi" diyerek millete şikâyet ettiği kargaların bu kokuşmuş düzenden beslendiğini hatırlatalım; atalar sözüdür: "Besle Kargayı, Oysun Gözünü"
Baran Dergisi 335. Sayı