● Bizde heykel yoktur.

● Fânileri putlaştırmaktan ve toprak altında tek tel kaşı kalmamış şahısları taş halinde dondurmaktan ibaret olan heykel, İslâmî yasağı içinde bu derin hilkat sırrına karşı da gülünç ve iğrenç bir nümayiş olarak, zatı ve asliyle, bizim güzellik ve doğruluk ölçümüze sığmıyacak bir “kaba”nın ihtarcısıdır.

Mirzabeyoğlu: Toplumumuzda bir düşünce geleneği yok Mirzabeyoğlu: Toplumumuzda bir düşünce geleneği yok

● Bizde âbide, taş ve tunç kütlelerini mücerrede doğru tefsir eden blokların ve nakışların üstündeki muazzam kitabelerdir. Böylece madde sanatı ve süsü, bizde, ezelî ve ebedî kelâm marifetinin mücerret çizgileri kadrosunda tecelli eden (fon)u şeklinde meydana çıkar ki, sadece bu ölçünün mihrakında kurulacak âbidelerle, bütün vatanı süslemek ve (plâstik) güzelliğe kavuşturmak da başlıca gayelerimizdendir.

● Bütün kadrosu bir iki aç ve çıplak, hasta ve alt köylü ile, aynı teşhisi ifadede müşterek birkaç hayvan ve salaştan ibaret kasabacıkların meydanında on binlerce lira sarfedilerek dikilen heykellerin, heykel dışı ve heykel üstü mânasındaki dehşet ise izahtan müstağnidir. Her şeyden evvel vatanın ve maddenin tam imar ve donatımından sonra bu imar ve donatımın tamamlandığını ifade için bir imza mahiyetinde kurulabilecek olan âbide, üstelik bu vaziyette ve putlaştırılmış şahısların heykeli şeklinde dikilecek olursa, artık belirttiği mânanın felâketini kavrıyabilmek lâzımdır. İlk iş olarak bu soydan eserleri ve mânaları dibinden kazımakla mükellefiz.

● Bir fikre bağlı olmak yerine fâni şahıslara bağlananlar o fâni şahıs dünyadan çekip gidince düştükleri hiçlik ve boşluğu heykel dikmekle gidermeye çalışırlar ve onun tunç, mermer veya alçıdan, cansız gözlerinden yardım ve teselli ararlar. Bizse, şahıslara değil, fikre ve gayeye bağlı olduğumuz için o fikir ve gayeyi, tunca, mermere ve her yere nakşetmekten gayrı yol tanımayız.

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, s. 341-342