Geriye dönüp insanlık tarihine baktığımızda yaşadığımız yüzyılda insan fıtratına çok fazla müdahale edildiğini görüyoruz. Bu durumun ağır bedelini her geçen gün daha fazla ödüyoruz. Aşikâr ki müdahale insan için olması gereken bir şey fakat her şeyde olduğu gibi bunun da fazlasının doğru olmadığını ölçümüz sayesinde biliyoruz. Bugün psikoloji ilmi de geldiği noktada insana sürekli bir şeylerin dayatılmasının kabaca ve acımasız olduğunu söyler. Ve görülüyor ki etkisiz. Bugün deist gençlerin birçoğunun (kendi yanlışını ifade edemediği için) muhafazakarlığa sığınan ailelerden çıktığını görüyoruz.
Her geçen gün farklılıkların olmadığı bütün insanların aynı olması gerektiği bir seviye için çabalıyoruz. Farklılıkların ne kadar ilahi bir sistem olduğunu fark ettiğimiz zaman hayatın sırlarını çözmeye yaklaşacağız gibi. Ailede, okulda ve toplumda hiç kimse bize “Sen neyi iyi yaparsın, hangi konuda iyisin?” diye sormadı. Hiç kimse bunun cevabı üzerine düşünmedi. Hâlâ daha da aynı hata yapılıyor sanki. Çocuğunun matematiği zayıf olan aileler düzeltmek için matematikten özel ders aldırıyor. Oysaki herkes her alanda yetenekli olmak zorunda değil. Olamaz da... İnsan fıtratı buna uygun değil çünkü. Biraz biyoloji bilen herkes bunu görebilir. Fark edebilir.
Bu durumun farkında olan birçok uzmandan dinlediğime göre yetenekli olduğumuz yöne yatırım yapmak bizi geliştiriyor. Böyle olunca bir araya geldiğimiz zaman bütün insanlık her sorunu çözebiliyoruz. Yetenekli olduğumuz alanlar kendiliğinden ortaya çıkıyor. Akışa karşı bir direnç yok ve insan ne kadar çabalarsa çabalasın bu yolda yorulmuyor. Enerjinin nereye aktarılması gerektiğini bilen insanlar o yönde gidişatı değiştirebiliyor. Kuantumu bulabiliyor, hiç kimsenin göremediğini görebiliyor. Önemli olan yönümüzü hangi tarafa çevirebileceğimizi bulmak ve bunu bulmak da bizim sorumluluğumuzda artık.
Kişinin kendini tanıması, bilmesi bu yolda atılacak en birinci adım. Mevlâna Hazretleri Mesnevi’sinde kişinin kabiliyetlerini bilmesinin önemini sürekli hatırlatır. Ne istediğini bilmek önceki dönemlerde de önemliymiş ama sanki yaşadığımız yüzyılda önemli olmaktan çok bir gereklilik artık. Kendini bilmek için çaba sarf etmeyen insanlar her şeyden sürekli olarak şikayetçi oluyor. Hatta bunu daha da ileri seviyeye taşıyıp hayatı diğer insanlara zehir eden, güzelliği binlerce kere öldüren bir grup da var. Bu ülkede yaşıyormuş da o yüzden böyleymiş, hükümet böyleymiş de o yüzden böyleymiş, eşi böyleymiş de o yüzden başına bunlar geliyormuş. İstanbul'un trafiğinden şikâyet edip buna rağmen İstanbul'da yaşayan insanlar yüzünden hayat çekilmez hale geliyor işte. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu “Adalet Mutlak’a” isimli konferansında bu konu üzerinde durmuştu. Halini arz edemeyen insanların sürekli birilerinden veya bir şeylerden şikâyet ederek kendisini ancak rahatlatabileceğini bunun psikolojik rahatsızlıklarda baş gösterdiğini söylemişti.
Binlerce yıldır peygamberlerin, velilerin ve düşünürlerin üzerine basa basa söyledikleri kendini tanıma mevzusu idrak edildiği zaman hayatı daha iyi keşfedebileceğiz sanki. Sıkıntılarımızın ruhî ve kendimizi bilmemekten olduğu çok açık.
Aylık Baran Dergisi 18. Sayı Ağustos 2023