Paris’te bulunduğum talebelik demlerinde (lâik) idarelerle toplulukların, hususisiyle yüksek tahsil gençliğinin din mevzuundaki tavırlarına ait bir hâdiseye şahit olmuştum.
Her şeyden evvel haber vereyim ki, lâisizmanın beşiği olan Fransa’da, her mahkeme bir (katedral) büyük kilisenin karşısında, her mektep papaz telkinlerine açık ve hiçbir şekilde takip mevzuu değildir.
Hâdise şu:
Komünistlerin nümayişlerine karşı (Gard Repübliken) isimli Cumhuriyet muhafız kıt’alarını süren ve onlardan birçoğunu atların nalları altında ezen hükümet, bir gün sonra papazların da karşı gösteriye davranmaları üzerine yalnız itfaiyeye emir vermekle yetinmiş, papazlar da üstleri başları su içinde, ilâhiler okuyarak yürüyüşlerinde devam etmişlerdir.
Vaziyeti duyan (Sorbon) talebeleri bir anda toplandılar, papazlara su sıkan itfaiye arabalarını (Sen) nehrine attılar ve hortumlarını makarna gibi didik didik ederek haykırdılar:
Elbette, paylaştığınız ikinci sayfanın metnini de olduğu gibi aşağıya aktarıyorum:
– Papazlara el sürdürmeyiz!
İşte (lâik) memleketlerde din anlayışı!.. Kilisenin hükümlerini devlet ölçüsü sayan İngiltere şöyle dursun, Amerika ve Fransa’da bile din adamlarına hakaret, affedilir suçlardan değildir. Oralarda, insan, inanır veya inanmaz, fikir plânında şunu veya bunu iddia edebilir, ama, aslâ iğrenç sövme metodlariyle milletin mukaddesatına çamur atamaz. Böylelerine derhal haddini bildirir, dersini verirler.
Bizdeyse, her gün, gazeteler, devrim yobazları ve sözde aydınlar, milletin, daha doğrusu Allahın dinine küfreder dururlar. Nurcu derler, vururlar, gerici derler çatarlar, imam derler çarparlar; ve daima, kırlı saçlı, dar alnlı, çipil gözlü, kazma dişli, târih öncesi hayvanlar şeklinde, din nispetini rezil etmeye bakarlar.
Fikir ve takdirden yana, soysuzluğun, iffetsizliğin, ahlâksızlığın, namussuzluğun bu türlüsü, dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir devrinde görülmemiştir. Allah korusun; bu vatanı Moskof işgal etse böyle bir eda takınmaz. Öyle bir haldir ki bu, ondan, dinsiz olsun, (lâik) düşünceli insan olsun, dindar olsun, tiksinmeyecek Avrupalı yoktur.
Yalnız bizimkilerdir ki, bu hali Avrupalılık, asrîlik, ilericilik, devrimcilik sanır ve özendiği vasıfların aslî nüshası Avrupalı gözünde böyle hallerin necasetten âdi tutulduğunu bilmezler.
Yuf olsun, Avrupalının kendisi olmak isterken kazuratı bile olamayanlara!
Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 4, s. 213-214, 1.5.1965