Geçenlerde Nobelli yazar William Golding’in Sineklerin Tanrısı isimli alegorik romanını okudum. Kitap çok güzel ve enteresan bir kurguyla yazılmış. Kitap, Mina Urgan tarafından dilimize çevrilmiş ve daha sonraki zamanlarda sinemaya da uyarlanmış.
Ben kitabı Stephen King’in Maça Kızı isimli kitabında tanıdım. Maça Kızı’ndaki çocuğun kitaptan çok etkilenmesi beni de etkiledi herhalde ki merak edip okudum. Kitap bende de büyük bir etki bıraktı ve bu yüzden kitabın kısa bir özetini ve ondan esinlenerek yazdığım hikâyeyi sizinle paylaşmak istedim.
I.
Sineklerin Tanrısı, bir atom savaşından korunmaları için uçakla başka bir yere nakledilirken; uçağın bozulmasıyla ıssız bir adaya düşen birkaç çocuğun, dünyanın bütün uygar törelerinden uzak, insan ruhundaki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir.
Kitabı anlatmaya geçmeden önce, kitabın başlıca iki kahramanından kısaca bahsetmek onların nasıl bir fikre sahip oldukları, ne uğrunda mücadele verdikleri hakkında aydınlatıcı bir bilgi olacaktır.
Ralph: Ralph deniz kuvvetlerinde görevli bir binbaşının oğludur. Lider ruhlu ve doğruluktan yanadır.
Jack: Jack de lider ruhludur fakat bencil ve zorbalığa inanan faşist bir katolik kilisesi öğrencisidir.
Roman, Ralph ile Domuzcuk’un tanışmasıyla başlar. Ralph; babası gelip onları kurtarıncaya kadar, bu ıssız adada hoş vakit geçireceklerine inanır. Domuzcuk ise şunları düşünmektedir: ‘’Burası bir ada ve eğer kurtulmanın bir yolunu bulamazsak ölünceye dek burada kalacağız.’’ Bu nedenle Domuzcuk; örgütlenmelerinin, adaya dağılmış vaziyette bulunan çocukların toplanılmasının ve bir toplantı yapıp kurtuluş çaresi aramalarının gerektiğini söyler.
Ralph, sudan çıkardıkları şeytanminaresi biçiminde bir deniz kabuğunu boru gibi öttürerek çocukları toplantıya çağırır.
Bu deniz kabuğundan ses çıkarabilenin doğuştan bir önder olduğu inancıyla, çocuklar oy birliği ile Ralph’ı lider seçerler.
İlk toplantıda olumlu kararlar alınır. Sahilde barınaklar yapılması ve açıktan geçecek gemilere işaret vermek üzere dağın tepesinde bir ateş yakılması kararlaştırılır. Hiçbir zaman sönmemesi gereken bu ateş, çocukların kurtuluş umudunun bir simgesidir.
Adanın üstünde bir hava savaşı sürdüğü sırada ışık saçan bir patlama olur. Bir paraşütçü ölüp dağın doruğuna konar ve paraşüt rüzgardan şiştikçe ölü pilot canlıymış gibi hareket eder. Bunu gören çocuklar ölü pilotu canavar zannedip korkuya kapılırlar. Bu durum; hem dağın tepesindeki yegane kurtuluş umutları olan ateşi yakmalarına engel olur, hem de adada kaos ortamının başlamasına neden olur.
Çocukların canavara inanmaya başlamalarıyla, Jack ile Ralph arasında düşmanlık meydana gelir. Bu sefer Jack deniz kabuğunu öttürerek çocukları toplantıya çağırır. Ralph’ı korkaklıkla ve iyi bir lider olmamakla suçlayarak hükümet darbesi yapar. Birkaç çocuğun dışında herkes Jack’in safına geçer.
Ralph ve arkadaşları canavarın korkusundan dağın tepesinde yakılmayan ateşi kumsalda yakmak isterler fakat adada ateş yakmanın yegane yolu olan Domuzcuk’un kalın mercekli gözlüğünü; Jack ile ekibi, avladıkları domuzları kızartabilmek için, bir baskın sonucu çalarlar.
Jack ile ekibi avladıkları domuzlardan birinin kafasını bir kazığa geçirip dikerler ve etrafına sineklerin üşüşmesiyle ona Sineklerin Tanrısı ismini verirler.
Simon, canavara inanmayan tek çocuktur. Ormanda Sineklerin Tanrısı’yla karşılaşır. Çocukların karabasanlarına giren canavar olduğunu açıklayan Sineklerin Tanrısı, Simon’un gerçeği bildiğinin farkındadır. Çünkü Simon canavarın çocukların hayalindeki bir şey olduğunu bilir. Tıpkı onun o domuz kafası karşısında durup, hayalindeki Sineklerin Tanrısı’nı karşısına alıp konuşması gibi.
Simon, dağın doruğuna çıkmaya karar verir. Orada bir canavar olmadığını çoktan sezmiştir ve doruğa ulaşınca da canavar sanılan şeyin aslında ne olduğunu görür. Simon, ölü pilot devinip durmasın diye paraşütün çalılara takılan iplerini çözer ve sonra durumu bildirmek için dağdan inmeye başlar.
O sırada bir fırtına patlak verir. Jack korkan çocukları oyalamak için onları ayine benzer çılgın bir dansa zorlar. Yorulduğundan emekleyerek ilerleyen Simon ormandan çıkıp halkanın içine girer. Olanları anlatmaya çalışırken öldürme hırsına bürünen çocuklar, Simon’u canavar zannedip parçalarlar. Bu sırada güçlü bir rüzgar ölü pilotun paraşütünü şişirip havalandırır ve onu okyanusa gömer. Simon hayatını vererek çocukları canavar olmadığına ikna etmiş olur.
Gözlerini kan bürüyen Jack ve ekibi Domuzcuk’u da kayalıklardan aşağı itip öldürürler. Ralph tek başına kalır ve onu avlamaya çalışan Jack ve adamlarından kaçarken sönmeye yüz tutmuş olan ateşin zayıf dumanını farkeden bir gemi adaya demir atar. Bu gemide Ralph’ın babası vardır ve çocukları geri götürmek için onları gemiye bindirir.
II.
Giden Şanlı Akıncı olayı, yıkılan bir devletin toprakları üzerine o topraklarda yaşayan halkın inanç ve yaşantılarına aykırı bir devletin kurulması ve bu halkın Giden Şanlı Akıncı ismindeki kahramanın etrafında toplanarak Ferdinant Marcos adındaki ‘’mutlak fikir’’ düşmanına ve onun ekibine karşı verdiği destansı bir direniş öyküsünü dile getirir.
Bu hikâyede de iki zıt kutbu simgeleyen, iki ana karakter vardır:
Giden Şanlı Akıncı: Ralph gibi o da bir asker oğludur ve doğuştan lider ruhludur. Doğruluktan yanadır.
Ferdinant Marcos: Jack gibi bencil, zorba ve faşist biridir. Güçlü devletlerin kuyrukçuluğunu yapmak adına halkına ihanet eden bir despottur.
Dünyayı kasıp kavuran bir savaştan sonra kendi devletinin yıkılmasını fırsat bilen Ferdinant Marcos, halkı ayaklandırarak düşmana karşı mücadele vermeye çağırır. Bu çağrıya karşılık verilir, düşmanlar kovulur ama bu sefer Ferdinant Marcos ve ekibinin silahları inançlarından vazgeçmeyen ve onun kurduğu devletin inançlarına aykırı olduğunu söyleyen, onlarla beraber düşmana karşı mücadele veren halka döner.
İnançlarından taviz vermek istemeyen bir avuç insan Giden Şanlı Akıncı’nın etrafında toplanıp Ferdinant Marcos’a karşı mücadele etme kararı alır. Fakat halkın geri kalan kısmı bu düzenden rahatsız olsalar da korkularından dolayı bu direnişe katılmazlar.
Mücadele devam ederken Ferdinant Marcos’un adamları haince bir planla Giden Şanlı Akıncı’yı yakalayıp sürgüne gönderirler. Ona ve beraberindeki insanlara türlü türlü işkenceler ederler. Fakat Giden Şanlı Akıncı yılmaz ve Napolyon’un Korsika’dan çıkıp kralı devirmesi gibi bir inkılâbın hesaplarını yapmaya başlar. Bu hesapları doğrultusunda bir ara bir ayaklanma çıkarsa da dağın tepesinde canavar olduğunu zannedip korkuya kapılan çocukların yegane kurtuluş umutları olan ateşi yakmaya cesaret edemedikleri gibi insanlar da Ferdinant Marcos’tan korktukları için kurtuluş çareleri olan bu ayaklanmaya destek vermezler.
Gece gündüz demeden kaçış planları yapan Giden Şanlı Akıncı, sonunda sürgünden kurtulmayı başarır. Ferdinant Marcos zulmüne son vermek için yurduna doğru yola çıkar. Halk, Giden Şanlı Akıncı’nın gözünden kararlılığını okuyunca cesarete gelirler ve bir ağızdan haykırmaya başlarlar:
Bugün kavga günüdür mutlak fikir adına,
Giden Şanlı Akıncı geri döndü yurduna!
Böylece halk ayaklanır ve ‘’mutlak fikir’’ inkılâbı gerçekleşir. Sineklerin Tanrısı’na benzeyen ve yurdun her tarafına dikilen Ferdinant Marcos’un heykelleri yıkılır. Başyücelik Devleti adında yeni bir devlet kurulur.