“Büyüklerin sevgisini en büyük sermaye kabul edin” diyen İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin ortaya koyduğu ölçülere riayet noktasında en hassas davranan kişilerden birisi de Üstad Necip Fazıl Kısakürek’tir. Onun, Abdûlhâkîm Arvâsî Hazretleri’ne bağlılığının nişanesi diyebileceğimiz “O’na” şiiri bu manaya misal olması açısından tek kelimeyle muhteşemdir!
“Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bendim.
Ben ki, denizdim,
Dağ başı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
***
Benim efendim,
Feza levendim!
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!
***
Benim efendim!
Emri yüklendim!
Dağlandım kalpten
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.”
Büyüklere bağlılıkta kendini ispat eden Necip Fazıl Kısakürek’in verdiği mücadeleyi bilen herkes onun BÜYÜK DOĞU idealini benimsediğini iddia eder! Üstadı bu manada herkes sever sayar. Hele hele Büyük Doğucu olduğunu söyleyen bir kısım insanların ona sevgisinde sınır mınır yoktur!
Ne güzel değil mi?
Fakat burada önemli bir gerçek bu manzaraya karşı sırıtıp durmaktadır!
Madem Büyük Doğu idealine bağlısın ve Üstad Necip Fazıl’ı da seviyorsun, amenna!
Ama, niçin Onun sevdiklerini sevmiyorsun?
O’nu sevmek ayrı, “seviyor” görünmek ayrı!
***
Şehid Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun gözünde, “Necip Fazıl, beş asırlık tarih dilimimiz ile birlikte içinde bulunduğumuz çağın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nispetle heykelleştiren adamdır…”(1)
İşte o adam, “Geliyorlar, gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalpleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edaları şiir, diyalektikleri ipekten örgü, geliyorlar!”(2) dediği sözleri, herhalde kendisini seviyor görünenler için söylememiştir!
Geçelim!
Salih Mirzabeyoğlu’nun Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e olan sevgi ve saygısını anlatmaya derman yetmez!
Her eseri, baştan sona “tek kelimesinin bile israf edilmediği” Necip Fazıl tüter! Onun Üstad ile olan bağını, o bağdaki samimiyetin derecesini bilmemek, anlamamak mümkün değildir!
Şimdi, Salih Mirzabeyoğlu’nu sevenler olarak bizler, onun sevdiklerini sevmek durumunda mıyız?
Evet!
O’nu sevmek ayrı, “seviyor” görünmek ayrı!
***
Seviyormuş gibi görünerek, fikirlerine aykırı bir atmosferde gazel okuyanlara ne demeli?
Burayı da geçelim!
Kumandanın şehadeti münasebetiyle Antalya’dan birlikte hareket ettiğimiz arkadaşlarla birlikte evine vasıl olduk. Nihayet, O kadar derin, kederli duygular içerisinde mübarek naaşlarının yattığı odasındayız. Adeta kulaç attıkça bitmeyen bir deryanın içinde gibiyiz! Kitaplarla çevrili kütüphanesinin ortasında, çalıştığı masanın hemen yanında uzanmış bir vaziyette! Mehmet sağına ve soluna yerleştirilen buz torbalarını değiştirmekle meşgul. Saadettin abi orada ve başında! Bizler ise boynu bükük etrafındayız. Yaşadığımız anın tarifi mümkün değil!..
Belediyenin cenaze için gönderdiği tabut geldi! Onun soğutma tertibatı var! Kumandanımızı o tabuta elbirliği ile koyduk! İşte tam o esnada, hayatım boyunca unutamayacağım ve aklımdan hiçbir zaman çıkmayacak bir an yaşadım: “Kapağını kapattığınız zaman hava alamaz!” diyen bir ses kulağımda çınladı! Saadettin abi; “Hayran abla, kapakta hava alıp vermeye müsait bir açıklık var!” diyerek bu sese cevap verdi…
Kumandana bağlılığın derecesini göstermesi açısından önemli gördüğüm bu hassasiyet, orada Hayran hanımın sözlerindeki manada tecelli etmişti!
O’nu sevmek ayrı, “seviyor” görünmek ayrı!
Dipnotlar
(1)ÜÇ IŞIK, Salih Mirzayoğlu,, Sh. 59
(2)Rapor, Büyük Doğu Yayınları
Baran Dergisi 643. Sayı
Trend Haberler
Aylık Baran Dergisi 33. sayı çıktı
İsrail’e mühimmat sevkiyatından dönen Alman gemisine baskın
Kırıkkale Balışeyh Belediye Başkanı Hilmi Şen vurularak öldürüldü
Hollanda'da Filistin bayrağı yırtan Yahudiler dayak yedi
Laikçi bilinç, derin bir inanç krizi yaşıyor
Liman işçilerinden 'İsrail'le ticaret' protestosu