Rusya’daki güvenlik durumunun şu ân ne merkezde olduğuna dair bir merak, bir kuşku içerisindeyim. Bu çerçevede, Sovyet güvenlik servisleriyle Londra’da yaşadığım birkaç geçmiş tecrübeyi hatırlıyorum şimdi.

Her yeni öğrenci gibi, Air France Bürosu yoluyla Moskova’daki Patrice Lumumba Üniversitesi’ne gideceğim ama henüz vize almış değilim. Kardeşim Lenin de öyle. Böyle olunca, babamla biz, gerekli işlemleri yapmaya başladık. Venezüella’nın başşehri Caracas’taki üniversiteden Komünist Partisi yetkililerinin telefonu vardı Air France’da. Dolayısıyla bizimle ve onlarla temas kurdular. Lenin’in adını kendilerinden aldılar, onun vizesi hâlloldu, Moskova’ya gitmek üzere bileti de Air France tarafından ayarlandı, ancak benimki kaldı.

Biz de babamla birlikte, Sovyetler Birliği yetkilileriyle irtibat kurmaya karar verdik. Bunun için de, Venezüella Komünist Partisi ve Venezüella Genç Komünist Ligi’nin yurtdışındaki sorumlusuyla temas kurduk önce. Bu iki kurum ülke içinde farklı olsalar da, ülke dışında birlikte çalışıyorlardı zaten. Sözünü ettiğim Venezüellalı sorumlu, benim problemimi ve henüz vize alamadığımı biliyordu. Şöyle dedi bana:
- “Sana KGB’den irtibat kuracağın birinin ismini veriyorum. Londra’daki KGB sorumlusudur kendisi. Bunu sana verdiğimi hiç kimseye söyleme. Bunu da lâzım olursa diye veriyorum zaten. Şayet normal yollarla vize işini hâlledemezsen, kendisine gidip durumu anlatırsın. Biz de hep birlikte meseleyi çözeriz.”

Biz de babamla öyle yaptık. Önce Londra’daki Sovyetler Birliği Büyükelçiliği’ne gittik. Kapıda iri yapılı iki adam vardı. Aynı filmlerdeki gibiydiler. Hani büyük paltoları olan kişiler vardır ya, aynen öyle. Silâhları yoktu belki ama hem görünüş, hem karakter bakımından gerçekten sert adamlardı bunlar.

İşte bu adamlar, bizim büyükelçilik binasına girmemize izin vermek istemediler önce. Zira içeride tanımamız gereken bir insan olmalıydı ama yoktu. Bir randevumuz olmalıydı ama yoktu. Ben de hemen İngilizce olarak, “bakın burada böyle bir adam var görmek istediğimiz” dedim ve KGB sorumlusu olarak bize adı verilen kişinin ismini verdim.

Böyle olunca, kapıdaki söz konusu görevlilerden biri, “bir dakika bekleyin, bir dakika bekleyin!” diye atıldı hemen ve bize kapıyı açtı. Yine bazı görüşmeler yapıldı ve o sözü edilen KGB sorumlusuna yönlendirildik.

Neticede, KGB sorumlusu olan adamın karşısına çıktık. Çıktık çıkmasına ama bu zât bizi görmekten çok da mutlu olmadı ve adını nasıl öğrendiğimizi sordu bize. Ben de, “bir toplantı olmuştu zamanında ve adınızı orada duymuştum, ben de oradan hatırlıyorum adınızı!” falan dedim. Yâni, Venezüella Komünist Partisi ve Genç Komünist Ligi’nin Londra’daki Venezüellalı sorumlusundan kendisinin ismini aldığımı söylemedim. Zira o Venezüellalı sorumlu Londra’da sürgün yaşıyordu, Caracas’ın büyük burjuva bir ailesinden geliyor ve Londra’da öğrenim görüyordu. Bir gerilla kumandanı, iyi bir adamdı. O dönem dünyadaki tüm komünist partilerin Sovyetler Birliği’yle bir şekilde irtibatları vardı ancak bu Venezüellalı elbette bir Sovyet ajanı falan değildi.

Neyse, ben de bu şekilde Moskova’ya gitmeyi başardım sonunda. Alamadığım vizeyi hemen ayarladılar. Hattâ bilet paramı da ödemek istediler ama ben bu teklifi reddettim. Babam kendisinin birinci sınıf bir bilet alacağını söyledi ve aldı. Böylece vizemi de almış olarak, uçakla Moskova’ya indim.

Beni bekleyen kimse yoktu Moskova’da, ben de kendimi bizzat tanıttım gittiğim yerde.
Gelmek istediğim nokta, o zamanlar Moskova’daki güvenlik tedbirlerinin ne kadar sıkı olduğudur.
 
24 Aralık 2016

Baran Dergisi 534. Sayı