Evliya menkıbelerinin iki önemli eseri vardır: Birincisi Mevlana Cami Hazretlerinin “Nefahat” isimli eseri diğeri ise Şeyh Safiyüddin Hazretleri’nin “Reşahat” isimli eseri. Üstad Necip Fazıl, “Reşahat” isimli eseri sadeleştirmiş ve kendi üslubu ile bizlere rehber bir kitap olarak sunmuştur. Yazımızın muhtevası “Reşahat” isimli eser üzerinedir.
Şeyh Safiyüddin Hazretleri tarafından yazılan eserde, Hoca Ubeydullah Hazretleri'nin Hacegan yolu ile ilgili dudaklarından dökülen menkıbeler ve hayatı başta olmak üzere Hacegan Halkası'nın büyüklerinin menkıbelerine de yer verilmiştir. Büyüklerin bazıları şunlardır: Hoca Ubeydullah Taşkendi, Hoca Ahmet Yesevi, Abdulhalik Gucdevani, Hoca Arif Reyvegeri, Hoca Mahmut Encir Fagnevi, Seyyid Emir Külal, Hoca Bahaeddin Nakşibend, Hoca Muhammed Parisa, Mevlana Yakup Çerhi, Mevlana Sadeddin Kaşgari... Daha nice büyüklerin menkıbeleri ve hayatları...
Eserin önsözünde Üstad, Şeyh Safiyüddin Hazretleri'nin şu dizelerine yer vermiştir:
“Biçare Safi, sen tek ayağı yanmış bir köpeksin ki,
Üç ayağınla o şanlı kervanın ardında koşmaktasın.”
Bu dizelerden sonra Üstad: “Gerçek hayat kahramanının arkasında, ben de Safi'den sonra gelen köpeğim...” ifadesini kullanmıştır.
Üstad “İman ve Aksiyon” isimli eserinde aksiyonu ikiye ayırmıştır. İçe dönük aksiyon ve dışa dönük aksiyon olarak. Dışa dönük aksiyon, fikrin eşyaya tatbik edilmesi olarak anlam kazanırken, içe dönük aksiyonu şu Hadis-i Şerif ile anlatmıştır: “Allah'ın Sevgilisi buyurdu: Şimdi asgar cihaddan ekber cihada dönüyoruz! Ya Rasulallah ekber cihad nedir diye sordu sahabiler. Gaye-İnsan-Ufuk Peygamber cevapladı: Kişinin kendi öz nefsi ile cihadı.” İşte Reşahat büyükleri içe dönük aksiyonun baş mimarları. Üstad bu eseri sadeleştirirken dışa dönük aksiyonun tek başına olamayacağını, iç aksiyon ile birlikte ancak gayeye ulaşmada bir anlam ifade edeceğini bizlere anlatmaya çalışmıştır. Büyük Doğu-İbda fikriyatı ile dış aksiyona girişirken, evliyaya hürmet ve nefs mücadelesiyle de iç aksiyonu gerçekleştirmenin ehemmiyetini ortaya koymak istemiştir Üstad.
Eser ferdin iç muhasebesini yapması açısından da büyük önem belirtmektedir. Evliya menkıbelerini okudukça, Allah'ın has kullarını tanıdıkça, ömrünü Allah yoluna vakfeden büyükleri gördükçe, kendi olamayışının çilesini bir nebze de olsa hissedebiliyor insan. Eserden oluş çilesine bir misal:
“Buyurdular:
İnsanoğluna düşen mükellefiyet, mevcutlardan hiçbirine düşmemiştir. Resmi taat ve ibadetle iş bitmez. Kulluğa sımsıkı yapışmak ve söz söylemekte, etrafa bakmakta ve yemek yemekte fevkalade ihtiyat lazımdır.”
İşte gerçek içe dönük aksiyon. Kulluğu yalnızca farz ibadetleri yerine getirmek olarak görmek büyük yanılgıdır. Söz söylemekte ihtiyatlı olmak lazım gelir çünkü kendi iç oluşunu gerçekleştiremeyenin dışarıya söyleyebileceği tek bir söz dahi yoktur. Etrafa bakmakta ve yemek yemekte de ihtiyat gerekir çünkü kalbi en çok karartan ferdin baktıkları ve yedikleridir. Bir Hadis-i Şerifte Gaye-İnsan-Ufuk Peygamber buyurdu: “Harama bakmak İblis'in oklarından bir oktur.” Allah'ın Sevgilisi çok yemek ile ilgili buyurdu: “Çok yemekle kalplerinizi öldürmeyin.”
Yine eserden iç aksiyonu gerçekleştirebilen kalbin her an Allah ile beraber olduğuna dair bir menkıbe:
“Kendileri anlatıyor:
Hoca Abdulhalik Gucdevani Hazretleri ve bağlıları, çarşı ve pazarda gezerken halkın ve satıcıların gürültü ve şamataları, kulaklarına zikir gelirmiş. Zikirden başka hiçbir şey işitmezlermiş. Başlangıç demlerinde zikir bana öyle hakim ve galip olmuştu ki, rüzgarın seslerini ve iniltilerini hep zikir diye işitirdim. Bir gün Semerkant zenginlerinden biri bir düğün yaptı. Bir arkadaşın ricasıyla düğün yerine yakın bir noktaya gitmiştim. Bütün düğün halkının bağırıp çağırmaları ve çalgı sesleri bana zikir gibi geldi. Başka bir şey duymuyor, işitmiyordum. O zamanlar on sekiz yaşlarındaydım.”
Eğer kalp Allah'ın zikri ile teskin olursa artık halk içinde Hakk ile berabersin demektir. İnsanların gürültüsü, modern hayatın keşmekeşi sana tesir edemez hale gelir. Nitekim Allah Kur'an-ı Kerim'de Rad Sûresi’nde buyuruyor: “Kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur.” Allah'ı anmayan kalp, kurumuş yaprak gibidir. Ufacık bir rüzgar esiverse oradan oraya savurulur durur. İstikamet üzere olamaz.
Teslimiyet bahsi üzerine:
“Buyurdular:
Müslümanlık, teslim olma işidir. Teslim olmuş bir Müslüman, boynuna iblis gibi bir lanet halkası geçirilse, Allah'ın kendisine layık gördüğü şeyden, imanından nasıl razı ise öylece razıdır. Sadık kul, Hakk'ın kazasından razıdır, kendi fiilinden değil...”
İş sadık kul olabilmekte. Bir lütufa mazhar olduğunda nasıl şükrediyorsa, musibete uğradığı zamanda aynı teslimiyet şuuruyla sabretmesini bilmelidir. Lütfunda, musibetinde kaynağı Allah'tır. Verende O'dur günü gelince verdiklerini alacak olanda. Kula düşen yalnızca Rıza-i İlahiyi gözeterek çalışmaktır. Tekrar teslimiyet üzerine:
“Buyurdular:
Bir kimseye bir musibet eriştiği vakit eğer nefsi besili ise mütessir olur, ızdırap çeker. Eğer o, kendi kendisinin kulu değil de Allah'ın kulu ise teessür ve ızdırap duymaz.”
İslam mana itibariyle teslim olmak demektir. Allah'ın ve Sevgilisi’nin emirlerine şartsız, şüphesiz teslim olmak. Bir kerestenin marangoza teslim olduğu gibi. Teslim olduktan sonra o keresteden nice güzel eşyalar meydana gelir. Veyahut hastanın doktoruna teslim olduğu gibi. Teslim olmayan, doktorun işine karışan hasta hiç şifa bulabilir mi? Şifa için evvela hasta olduğunu kabul etmek gerekir, sonra doktoruna tam teslimiyet. İşte kul da Allah karşısında acz içinde olduğunu bilmelidir. Acziyetinin farkında olduktan sonra, Allah'a teslimiyet ile ancak kalbi şifa bulabilir. Kulun Allah karşısında acz içinde olması ile ilgili:
“Buyurdular:
Büyükler “Allah'a yol, kulun kudretiyle değil, acziyle açılır” demişlerdir. Acizden murad, “Allah'ı Allah'tan başkası bilemez” hakikatini anlamaktır. Yani marifetin insana ait bir vasıf olmadığını bilmek, insanda tecelli eden kuderetin insan malı olmadığını anlamak. İnsanın, Allah'a ait ilim suretlerini aksettiren bir ayna olduğunu kavramak...”
Acziyetini anlayabilen iç oluş sırrına erişmek adına bir adım atmış demektir.
İşte nice sırlı menkıbeler ve sözler eserin içinde mevcuttur. Bu vesile ile eserin müellifi Şeyh Safiyüddin Hazretleri'ne ve Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek'e böyle mühim bir eseri istifademize sundukları için Allah'tan rahmet diliyoruz.
Bitirirken:
Ehl-i Sünnet'e ve Allah'ın Veli kullarına iç ve dış destekli sistemli saldırıların yapıldığı şu günlerde Üstad'ın sadeleştirmesini yaptığı “Reşahat” isimli eser her zamankinden daha fazla ehemmiyet arz etmektedir. Evliyaların Gaye-İnsan-Ufuk Peygamber’in varisleri olduğunu idrak etmek bakımından da eserin büyük bir yeri vardır. Yazımıza son verirken unutmamak gerekir ki:
Müslüman’ın hususî hayatı yoktur. Gecesi gündüzü ile Rıza-i İlahiyi murad ederek iç ve dış aksiyona girişmelidir. Hususi hayat peşinde koşanlar ancak nefsani hislerinin esiri olmuş olanlardır. İşte eserde hususi hayattan vazgeçmiş, ömrünü iç aksiyonu gerçekleştirmeye adamış erlerin hayatları ve menkıbeleri bizlere sunulmuştur. Bize düşen o şanlı kervanın ardından koşan topal köpekler olmaya çalışmaktır.
Muhammed Yılmaz, Aylık Dergisi 164. Sayı, Nisan 2018