Filistinli yazar Muhammed Hasan Şurrâb tarafından kaleme alınan “Şeyhu'l Mücahidin İzzeddin Kassam” isimli eser, işgalci İsrail'e karşı Filistin topraklarında direnişi başlatan İzzeddin Kassam'ın hayatını ve mücadelesini anlatıyor.

Türkçeye Kökler Yayınevi tarafından kazandırılan eseri buradan temin edebilirsiniz.

Muhammed Hasan Şurrâb’ın eserdeki mukaddimesinden:

İzzeddin Kassam, "Müslüman Öncüler" silsilesinin bir zinciri olarak telâkki edilmeyi hak ediyor. Çünkü tüm Müslümanlar, kendi söylemini ilk yerine getirenin yine kendisi olması hasebiyle onun önderliği ve liderliğinde ittifak etmişlerdir. Onun terbiye ve cihad metodunun benzersiz oluşunda karar kılmışlardır. Onu hayattayken canı gönülden sevmişler, vefâtında da arkasından ağlamışlar, mersiyeler nazmedip hayırla yâd etmişlerdir. Onun söylem ve eylemindeki sadakatine kanaat getirmişlerdir.

İzzeddin Kassam'ın şehadetini takib eden dönemler boyunca, onun hayatına dair bu vefa ve sevgi seli devam edegeldi. Artık Salahaddin Eyyûbî'lerin çıkacağından ümidin kesildiği bir dönemde, Aralık 1987'de filizlenen Birinci İntifada esnasında onun söylem ve eylemleri direnişçiler için darbimesel olmuştu. Kassam, Allah'ın yardımının üzerine olduğuna ve müminlerin yüreklerinde bulunan zatî bir kuvvete itimat etmişti. İzzeddin (dinin izzeti-şerefi) isminin düşmanları, silâhlarla donatılmış ordulardan daha çok korkutmasının sebebi de işte buydu.

İşte tüm bunlar sebebiyle Kassam, "Öncüler" silsilesine katılmayı hak ediyor ki sonraki nesiller onun hayatından ibretler alsınlar... "Şeyh Kassam" ismini Kalem yayınevinin sahibi Dr. Muhammed Ali Devlet'e ve "Müslüman Öncüler Silsilesi" editörüne sunduğumda gözleri açıldı, büyük bir sevinçle bu ismi de bu silsileye dâhil etmek istediler. Bu konuyla ilgili olarak da beni mükellef tuttular.

Ben de bir ön çalışma yaptım ve bu konuyu Kassam'ın sofrasına oturabilecek gözü pek bir araştırmacının ele alabileceğini düşünerek bundan kaçındım. Şübhesiz Kassam'ın bendeki yeri pek yücedir! Bu asırda onun kılıcını alt edebilecek, onun söylemini dillendirip onun eylemini gerçekleştirecek bir adam tanıyamadım. Ne ona akran olabilecek birini gördüm ne de ona eşdeğer birisine rastladım. Öyleyse onun hakkını verebilmem, okuyucuya kadr-i kıymetini anlatabilmem ne mümkün? Ve enine boyuna uzun ve derin bir düşünmenin ardından kendime bir vefa sözü verip bu işe giriştim ve yüce ve her şeye güç yetiren Allah'tan yardım diledim. Böylece bana faydası dokunabilecek kaynakları toplamaya, haber ve anlatılanları takib etmeye başladım.

Doğduğu şehir olan Cebele'de; Haffa' (Sıhyevn Kalesi), Hayfa ve Filistin'in birçok bölgesinde kendisinden kalan eserlerin, Ezher civarında da tedrisinin kaynağının izlerini sürdüm.

Kendisi hakkında tüm söylenen ve yazılanları topladıktan sonra bu malûmatı okumaya ve tahlil etmeye başladım. Tabiî okuyucudan, Kassam hakkındaki anlatılanların doğruluğunu araştırırken iki arada bir derede kaldığımı da gizlemem.

Şöyle ki, Kassam millî bir kahramandı ve hâlâ öyle. Artık dedelerin torunlarına anlattıkları, babaların oğullarına naklettikleri topluma mâl olmuş bir hayat hikâyesiydi. Böyle olunca da tiyatrocular, hikâyeciler, yönetmenler, şairler onu ve hayatını ele aldılar. Tabiî kim bu alanlarla uğraşıyorsa bilir ki, nakledilenlerin fazlalığı ve çeşitliliği sevgide aşırılık ve anlatımda abartıyı da beraberinde getirir.

Eskiden beri Fedâil (Faziletler) bâbları hep zayıf ve uydurma kelâmlarla dolu olmuştur. Uydurma sanatıyla dolu olmasıyla bilinen 'Sanatsal yaratıcılık' dedikleri tiyatro sanatını geçtik; bir yönetmen bir kişiyi canlandırırken... İşte o zaman tarihe karşı felâket kopmuş oluyor. Böyle bir durumda tarihçi de iki arada bir derede kalmasından dolayı mâzurdur. Çünkü neyi alıp, neyi terk edeceğini bilemiyor. Allah, İzzeddin Kassam'ı bu tür uydurma anlatılardan beri kıldı ve ona bizzat onun elinde hakikaten vuku bulmuş öyle faziletler ikram etti ki, bu bile -uydurmalar olmaksızın- onun, yaşadığı dönem ve sonrası için 'güzel' ve 'en yüce' örnek olmasını sağlamaya yetti. Onun yaşamı, modern çağın destanı olmak için efsane ve olağanüstü anlatılara ihtiyaç duymadı. Çünküonun bizzat eyleme döktüğü söylemi ve hayatı öyle hâdiseler içeriyordu ki, bu hâdiseler diğerlerinin yaşamları nezdinde efsane veya hurafe sayılırdı.

Kassam'a dair anlatılanlar hakkındaki ihtilafın bir diğer sebebi ise, onun hayat hikâyesinin şehadetinden otuz yıldan fazla bir süre sonra yazıya geçirilmesiydi. Müelliflerin onun hakkında kayda geçirdiği en erken malûmat 1960'lı yılların sonlarına dayanıyor. Yine ihtilaf sebeblerinden biri, onun hakkındaki malumatın gizli tutulması ve yardımcılarından sadece birkaç kişi dışında kimsenin bunları bilmemesiydi. Böylece Kassam Birliği hakkındaki haberler Kassam şehid olduktan sonra sır gibi kaldı. Çünkü bu davayı ondan miras alan tanınmış öğrencileri, 1936-1939 yılları arasında cereyan eden büyük Filistin devrimini komuta etmişler ve bu dönem boyunca Britanya istihbaratının kendilerini sürekli izlemesi ve yakalamaya çalışması sebebiyle, birliğin sırlarını gizli tutmuşlardı. O dönemde Kassam Birliği'ne herhangi bir bağlılıkları yokmuş görüntüsü vererek cihad ediyorlardı.

Sakallarını uzattıkları için insanlar onları "Meşayih" (Şeyhler) olarak tanır oldular. Kimisi şehadete erdi, kimisi de devrim ateşinin susmasıyla birlikte çeşitli bölgelere dağıldılar.

Müellifler kendilerine bildiklerini anlatmaları için ihtiyaç duyduğunda yaşları artık çok ilerlemiş, bildiklerini yazarak kayda geçirmemişler ve unutkanlık zihinlerindeki malûmatın birçoğunu alıp götürmüştü. Yine de zihinlerinde kalanları tevil ve içtihadı da ekleyerek nakletmişlerdi. Ancak ne var ki, müçtehid belki isabet eder, belki de yanılır.

Kassam'ın hayatının bazı merhaleleri hakkında malûmat eksikliğinin bulunmasının sebeblerinden biri de onun liderlik derecesine kendi çabalarıyla gelmiş olmasıdır. O, ne bir emirin ne başkanın ne de bir zenginin çocuğuydu. Durum böyle olunca tarihçiler onun çocukluk ve gençlik çağlarına zamanında ilgi göstermediler. Çünkü geleceğe dair tahminleri onları yanıltmış ve Kassam'ın ileriki günlerde bu derece şöhrete ulaşacağını düşünememişlerdi.

Kassam, muallimlik ve vaizlik yaparken onların nazarında, tarihin alıp götürdüğü diğer binlerce muallim ve vaiz gibiydi.

Kassam'ın kendisine vakit ayırıp da hayat hikâyesini yazmak yerine tüm ilgi ve enerjisini topluma vermesi de

hayat hikâyesi hakkında birtakım karanlık noktalar bırakmıştı. Neredeyse tüm faaliyetleri şifahî ve hitabîydi. Gazete yazıları yazmakla veya kitab telifiyle iştigal etmemişti. Zira gazeteler ilk etapta başka alanlara yöneliyor; onun yöneldiği ve hedeflerini gerçekleştirecek olan kesimlere hitab etmiyordu. Kassam ilk olarak çocuklar, işçiler ve çiftçilere okuma yazmayı öğretmeye odaklandı. Aynı zamanda, insanları derebeylerinin boyunduruğundan kurtaracak dinî çalışmalara da ağırlık verdi. Eğer Kassam gazete yazarlığı veya kitab telifiyle işe başlamış olsaydı bu suyun üzerine yazı yazmak olurdu. Çünkü kendisinin hedefinde olan topluluk okumayı dahi bilmiyordu.

Telif kapısını çalmak zorunda kalması ise, doğruyu bilerek inatla karşı çıkan dik kafalıların önüne çıkmasıyla oldu. Bu kimseleri susturmak ve söyleminin herhangi bir çarpıtma olmaksızın insanların tamamına ulaşması için "en-Nakd ve'l Beyân" (Eleştiri ve Cevab) başlıklı risâlesini kaleme aldı.

Bununla beraber, şehadetinin hemen ardından 1935'te ve 1936'da yayınlanan ve Kassam'ın hayatından bahseden bazı yazılı kayıtlar bize ulaştı. Ancak bu materyaller, onun arkasından yazılan mersiye niteliğindeki gazete yazıları ve kendisini hayırla yâd eden konuşmalardan ibaret. Bunların tamamına yakını ise Kassam'ın metodundan yapılan çıkarımlar ve o dönemde yaşayan insanlara en doğru yolun bu metod olduğunu savunan nesnel metinlerdir. Ne var ki, bu metinler tarihî malûmat sunmuyor.

Nihayetinde, Kassam ile ilgili anlatıları İslâmî tarih yazıcılığı usûl ve esaslarına arz ettikten sonra kitaba ekledim.

Kassam ile ilgili rivâyetlerin;

Kendisi ile aynı dönemde yaşayan, ona yoldaşlık eden ve onunla ilgili birçok bilgiye sahib kimselerden,

Hata ihtimâline kapalı tarihî belgelerden gelenlerini kabul ettim.

Sahih bir rivâyetin yokluğu veya haberin metin veyahut senedindeki bir şüphe olması durumunda, bize gelen haberleri Kassam'ın yaşantısına, tabiatına veya metoduna arz ettim.

Faruk Hanoğlu'nun Selma romanının tahlili Faruk Hanoğlu'nun Selma romanının tahlili

Nitekim Kassam, "Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh'tan etkilendi," denildiğinde bunu kabul etmedim. Çünkü bu iki tarafın üslûb ve metodları farklıydı. Kassam İslâm yolunu tuttu; Kur'an ve Sünnet'e itimat etti, ikisine de sımsıkı sarıldı. Ve Avrupalılardan gelen her türlü dostluk, tavsiye veya yardımlaşma tekliflerini reddetti. Afganî mutaassib bir masondu. Dahası masonluk için bir de forum tesis etmiş, başkanlığını yürütmüştü. Kuran ve Sünnet'e itimat eden bir adamın masonlukla yan yana gelmesi düşünülemez! Muhammed Abduh'a gelince; kendisini İngilizlerin Mısır'daki reisi Cromer'in sadık bir arkadaşı olarak görüyoruz. Nitekim şer'i müesseselerde başlattığı "Islah" projesi için Cromer'den destek, yardım ve muvâfakat taleb ediyor.

Ancak İzzeddin Kassam'ı, tam tersine, hiçbir kâfir için bir Müslüman üzerinde velayet hakkının olamayacağını ilan ederken görüyoruz. Müslümanların, İngiliz sömürge- si olmasını reddediyor ve bu hastalığın mikrobunun İngilizler olduğunu savunuyor. Muhammed Abduh, Sünnet'i teşri kaynağı olması bakımından küçümsüyordu. Kassam ise Sünnet'i Kur'an'la beraber esas kaynak olarak telâkki ediyordu. Şimdi Muhammed Abduh ve Kassam nasıl bir arada olabilir?

Yine, Kassam'ın Büyük Arab Devrimi esnasında Britanya ile dayanışma içinde Osmanlı'ya karşı hareket ettiğini ve kılıcını bu uğurda kılıfından çıkardığı iddia ettiler.

Biz ise bu söylemi, Kassam'ın metoduna arz ettikten sonra reddettik. Çünkü Kassam, Osmanlı ordusunda "tabur vaizi" olarak görev yapmıştı ve Arab Devrimi'ne soğuk bakıyordu. Tabur vaizinin görevi ise savaş süresince askerlerin morallerini yüksek tutmak ve onları kâfirle çarpışmaya teşvik etmekti. Burada kâfir dediklerimiz de İngilizlerdi. Peki, nasıl oluyor da önce küfür üzere olan İngilizlere karşı savaşa çağırıyor, sonra da onların yanında bir savaşçı oluyor?

Hülasa; Kassam için iki tanımlamada karar kıldım. Onun Filistin'de ŞEYHÛL MÜCAHİDÎN (Mücahidlerin Şeyhi) oluşu ve Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'in ilk rehberlerinin yolu üzere öncü davetçilerden biri olması. Zaten okuyucu da, Allah'ın bana verdiği tüm takati sarf ederek yazdığım bu kitabın ileriki bölümlerini okuyunca onun imamlık ve liderliğinin delillerini görecektir. Ben, merhumu hakkını vererek gerektiği gibi anlattığımı ve onun hakkında söylenebilecek her şeyi bu kitabta derç ettiğimi iddia etmiyorum. Bu ise şu iki sebebten ötürüdür; Peygamberler hariç beşer fiillerinin nâkıslıkla mevsuf olması, öncü şahsiyetlerin hayat hikâyeleri incelendiği sürece her daim ibret alacak bir meselenin çıkması.

Her türlü taksirden ötürü Allah'tan mağfiret diliyorum. Rabbim bu çalışmayı hüsn-i hitâmla bitirmede beni muvaffak kılsın.

M. Muhammed Hasan Şurrab