Müslümanların tarafını tutmakta bîkarar olup, İslam dışı ne varsa ona yelken açan ve din düşmanları tarafında saf tutmakta karar kılan gazetenin Tayyip Erdoğan düşmanlığı malum. Bütün misyonu Erdoğan ve onun şahsında Müslüman Anadolu’nun durdurulamayan yükselişine sekte vurmak olan bu gazete sürekli olarak Erdoğan’a saldırmaktadır. Diğerlerinden farklı olarak, Erdoğan’ın dayandığı fikrî kaynağı da bilerek hemcinslerinden bir gömlek üstün olduklarını ispat eden malum gazetenin bazı kalemleri Erdoğan’ın fikir babası olan Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl’ı da hedef almakta. Üstad Necip Fazıl’ı yok saymak için onu fazla dillerine dolamasalar da kendilerini tutamayıp bu büyük mütefekkire hücum ediyorlar. Son günlerde arka arkaya Mustafa Öztürk ve Taha Akyol, Üstad Necip Fazıl aleyhinde kendi çapsızlıklarını da ifşa edecek şekilde atıp tutmuşlar. Erdoğan’ın “dindar kindar nesil projesinin ideolojik atası” diyerek onun bağlı olduğu fikrî kökeni işaret edip akılları sıra üfürükten iki köşe yazısıyla Erdoğan’ı ve Üstadını çürüğe çıkarmışlar.
Kendileri düne kadar Erdoğan üzerinden kendi emellerini tahakkuk ettireceklerini sanarak onu delice alkışladıkları halde, Erdoğan’dan umduklarını bulamayınca ona dil uzatarak sefaletlerini sergilerken, Üstad’ın Şeyh Abdülhakim Arvasi hz.’ne intisabından önce yazdığı ve daha sonra reddettiği şeyleri dile dolayarak güya çelişki bulmuş, böylece bütün meseleyi halletmiş oluyorlar. Mustafa Öztürk bu şekilde gayet çapsız bir yaklaşım sergilerken, Taha Akyol sapla samanı karıştırıp iyice ileriye gitmiş. Üstad’a “ama güç nasıl sınırlanmalı, denetlenmeli ve dengelenmeli ki zulüm yapamasın diye bir tek soru aklına gelmemiştir” diyerek güya tenkidde bulunan bu bahtsız kişi, İdeolocya Örgüsü’nü neredeyse ezbere bilecek kadar çok okumuş olduğunu tahmin ettiğimiz biridir. Orada bunun cevabı net olarak verilmişken Akyol’un bu kadar seviyesiz bir ithamda bulunabilmesi ahmaklıkla değil ancak niyetinin kötülüğüyle açıklanabilecek bir durumdur. Bununla da yetinmeyerek, Üstad’a alternatif diye reformist Afganî hayranı ve de Abdülhamid düşmanı bazı şahısları gösteren Akyol, kendi beslendiği fikrî kaynağı da göstermiş oluyor. Reformizm ve Protestanlığa olan meylini Hayrettin Karaman isimli şahsa atfen “fıkıhta kamu hukuku gelişmemiştir” gibi absürd bir iddiayla daha da açık ederken Mevdudi ve Seyyid Kutub’u yere batırmaktan da geri durmayarak güya kendini üstten bakan entellektüel pozisyonunda göstermiş. İslam fıkhı hakkında ileri sürdüğü garip ithama alternatif olarak “gelişmiş demokrasileri” gösteren ve tıpkı bilumum laik, seküler, din dışı ve din düşmanı kesimlerin ortak noktası olan dini eve ve camiye hapsetme ilkesinde karar kılmış. Yazısının sonunda da sahabe arasındaki kavgaya atıf yapıp Hz. Muaviye’ye de dil uzatan Akyol böylece radikal eskisi tipleri ve kim bilir belki de Alevileri gıdıklamak istemiş.
Hem fikrî derinliği, hem de şeklî bütünlüğüyle şahane bir ideolojiyi ve onun mimarını iki satır demagojiyle yere batıramayacaklarını elbette bilen bu şahıslar, olsa olsa içlerindeki kini kusmuş olmalılar.
Peki Erdoğan’ın etrafında onun destekçisi, onun partisi, vs. gibi sıfatlarla bulunan kesimin durumuna ne demeli. Erdoğan ta 2013 yılında “76 milyon hep birlikte Büyük Doğu’yu inşallah inşa edeceğiz” dediği halde, bile bile doğru adrese sırt dönen bu insanlar en azından şu malum zevatın yazdıklarından ders alsalar bari. En samimileri Erdoğan ne söylese onu alkışlamaktan ileriye gidemeyen ve Erdoğan söylemeden bir şey yapamayan bu kesim, onun bunca başarısının ardındaki sırrını onun ağzından duydukları halde, geçen bunca yıl boyunca Erdoğan düşmanları kadar bile Üstad’ı okuyup anlamaya gayret etmedi. Bu hal onların fikrî açıdan kalibrelerinin düşüklüğünü göstermekle beraber, tıpkı Erdoğan ve Üstad düşmanları gibi seküler bir dünyada yaşamaktan memnun olduklarını ve Üstad’ın sistemleştirdiği dünya görüşünden korktuklarını da gösteriyor! Bu durumda İslamî bir nizam iddiasını bırakın, başörtüsünü savunmanın bile anlamı kalmaz. Bu şekilde de bir nesil sonra İslam bu ülkede masal gibi algılanır. Buna rağmen, içinde yaşadıkları Batıcı sistemin insanlığa felaket getirdiğini, nihayet kendi anavatanında bile ne duruma düştüğünü gören ve kurtuluşun zaruri olarak İslamî bir nizama kucak açmakta olduğunu, bunun da Büyük Doğu-İbda reçetesiyle mevcut olduğunu görüp buna koşmak gerekirken Erdoğan’ın çevresinin ve partisinin bundan geri durması ahmaklıkla değil, tıpkı Erdoğan düşmanlarının durumu gibi kötü niyetle açıklanabilir.
Baran Dergisi 743. Sayı