Fikirde fani oluşun, aşk ve vecd halinin terennüm ettirdiği nağmelerin, hiçbir şeye tutkuyla bağlanma istidadı olmayan basit ve devşirme ruhlarda kendine bir yuva bulması mümkün mü?

Göz görme kudretinde olduğu şeyi görür. Böyle bir istidat ve liyakatta olmayışlarındandır ki bunların ruhi bir akrabalık kurmalarına da manidir.

Büyük Doğu'nun yürüyen Büyük Doğu olarak hep yeniden göz planına dikilmesi bunu gerçekleştiren ve bu konuda tek hak sahibi olan İbda Mimarı'na karşı yapılan sahtelik ve hainlikleri de beraberinde getiriyor.

"Gölge"nin yayın hayatına başlanmasıyla birlikte gündeme gele bu hainliklere son günlerde bir yenisi daha eklendi. Güya, kendinden bir şey yokmuş, vagon olmalıyken lokomotif olmuş. Yapılan tek kelimeyle edepsizlik. Bu kendinden bile haberi olmayanlara şunu söylemek gerekir: "Varlığı olana verirler, varlığı olmayanın elindekini bile alırlar."

Yaptıkları işin esnaflıktan öte bir iş olmadığının idrakinde olsalardı, insaf sahiplerinin nazarında daha bir değer kazanırlardı.

"Eskilerle haşır neşir olan Montaigne, kendisini arılara benzetir; arılar "şurada burada çiçekleri, emerler" ama sonra "tamamiyle kendilerinin olan" balı yaparlar - artık bu kendi deyişiyle "ne kekik, ne de merzenguş otu" dur.

Evet hiç biri değil: sadece Montaigne: isabet ki öyle.(2)

Fikirde fani oluşun, aşk ve vecd halinin terennüm ettirdiği nağmelerin, hiçbir şeye tutkuyla bağlanma istidadı olmayan basit ve devşirme ruhlarda kendine bir yuva bulması mümkün mü?

Kendisini bile gölgede bırakacak derecede Büyük Doğu üzerinde yoğunlaşan, her şeyin hakikatini İslâm'dan, özellikle Büyük Doğu'dan işaretlemek kaygısıyla kan terleyen, edeb timsali, zehri bile şifa- ya tahvil edici bir bünyeyi, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin "sırrına erilmez" şarkısını söyleyen sesi bu ruh fakirleri nereden tanıyacak.

Tamyankardır ki hangi kaynaktan içeceğini de bilenlerdir: "Bu gün hangi kaynak- tan içeceğimizi bilmiyoruz - birçok sular- dan, şifa umuyoruz, biri gidip şurada, biri de orada içiyor.

Bunun için de hiçbir tek büyük kaynak fışkırmıyor, buna karşılık, her tarafta görülen hareketsiz sular, yerden ancak sızmakta, sonra toprak üstünde birikip dur- maktadır. Edebiyat toprağının manzarası da bugün tam bir bataklık manzarasını andırıyor.

Artık kuvvetli bir akıntı, bir kanal, düşünceleri büyük, ortak bir inanca, hâkim büyük bir fikre bağlayarak toplayan ve birleştiren genel bir etki yok -bir kelime ile, artık çığır yok- ama benzemek korkusu yüzünden, tabii olmanın verdiği dehşet, kararsızlık, şüphecilik, karmaşalık yüzün- den garip küçük kişilerin başarılarını sağlayan birçok özel küçük inançlar var.

"Mü'min, mü'minin aynasıdır" hakikatinin çerçevesinde olmak üzere bu manada rahmetli üstadımız, fikirlerinin etkisini İbda Mimarı'nın şahsında görmekle bahtiyardır. Hiçbir şeyin rastgele olmadı- ğı inancındayız. Bu inancımızla da diyoruz ki:

Allah böyle bir bahtiyarlığı kendilerine de nasip etsin.

1) A. Gide Seçme Yazılar.

2) A.g.c.

3) A.g.c.

Son Karar Dergisi 15. Sayı, 1989