HAYAT HİKÂYESİ
Saint Exupéry 29 Haziran 1900’de Fransa'nın Lyon şehrinde doğdu. Dört kardeşi daha vardı. Aristokrat bir aileye mensup olan Exupéry dört yaşındayken babasını kaybetti. Bu sebeple gelir seviyeleri düştü. İlk öğretmenleri anneleriydi, kültürlü bir kadındı. Exupéry okulda başarılı bir öğrenci değildi. Ödevlerle arası yoktu, sürekli ceza alıyordu. Hayatını adadığı uçaklarla 12 yaşında tanıştı. Evlerinin yanındaki hava alanına gizlice girer, uçakları yakından seyrederdi. 12 yaşındayken bir pilot onu uçağına aldı ve uçurdu. Uçaklara olan ilgisi bir tutku hâlini aldı. Liseyi bitirdikten sonra pilot olmayı çok istediği hâlde, annesinin isteği üzerine denizcilik okuluna kaydoldu. 19 yaşında mimarlık fakültesine girdi. 21 yaşında orduya çağrıldı. Eğitimini yarıda bırakıp askere gitti. Askerlik görevini Fransız Hava Kuvvetlerinde teknisyen olarak yaptı. Strasbourg şehrinde pilotluk eğitimi aldı. Askerliğin ardından ailesinin isteği üzerine Paris'te bir ofiste kamyon satıcısı olarak çalışmaya başladı. Ticaret yaşantısında başarısız oldu. Bu arada yazı yazmaya da başlamıştı.
1926 yılı hayatında bir dönüm noktası oldu: Toulouse ve Dakar arasında posta servisi yapan uçağın pilotu olarak göreve başladı. İlk kitabı “Güney Postası”nı bu sırada bitirdi. Aynı şirketin Arjantin bölge sorumluluğuna getirildi. Paris'te evlendi. 35 yaşındayken uçağı arıza yaptı ve Tunus'ta çöle zorunlu iniş yaptı, kayboldu. Dört günlük çöl macerası ardından bir Bedevi tarafından bulundu. İşte “Küçük Prens”in hikâyesi de bu sırada kafasında oluştu.
İspanya İç Savaşı boyunca Fransız gazetesi adına muhabir olarak görev yaptı. Havacılık alanında birçok buluşa imza attı. Gece uçuşlarını düzenleyen cihazların geliştirilmesinde katkı sağladı. II. Dünya Savaşı başladığında Fransa, Almanya'nın işgaline uğradı. Komutanları Exupéry'ye sağlık durumunun savaş şartlarına uygun olmadığını söylemesine rağmen o askere yazıldı. Fransa'nın yenilgisi üzerine ABD'ye gitti. Buradayken yazdığı “Dünya ve İnsanlar” ile “Savaş Pilotu” adlı iki kitabı New York'ta çok tutuldu. En meşhur eseri “Küçük Prens”i de yine bu dönemde yazdı. Ülkesinin işgal altındaki durumu onu çok üzmekteydi. Olaylar karşında sessiz kalamayacağına karar vererek ABD ordusuna katıldı ve yüzbaşı rütbesiyle Kuzey Afrika'ya gitti. Görevi Alman ordularının hareketini havadan izlemekti. Yine böyle bir keşif uçuşu sırasında 31 Temmuz 1944'te uçağı vuruldu ve Marsilya açıklarında denize düştü. Uçağının enkazı 2000 yılında balıkçılar tarafından bulundu. Böyle son buldu 44 yıllık ama dolu dolu geçen bir hayat.
KÜÇÜK PRENS
Saint Exupery’nin “Küçük Prens” dışında yayınlanmış başka kitapları da vardır, fakat “Küçük Prens” hepsini gölgede bırakacak bir başarı sağlamıştır. Kendisi her ne kadar bu büyük ilgiyi göremediyse de, 250’den fazla dile çevrilen, her yıl milyonlarca satmaya devam eden nadir kitaplardan biridir “Küçük Prens”.
“Küçük Prens”i bu kadar “büyüten” neydi? Bu konu bütün dünyada çok tartışılmıştır. Kimisi “Küçük Prens”in, dönemin umutsuz savaş ortamında bir umut ışığı olarak yazıldığını söylemiş, kimisi eserin şifrelerle dolu olduğunu iddia etmiş, kimisi de “sadeliğin ihtişamı” olarak karşılamıştır. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu “Yağmurcu” isimli eserinde “Küçük Prens”i “hayâl” bahsinde şöyle değerlendirmiştir:
- “Özellikle çocuk hayâlini gıcıklayan ve onun hayâline tercüman olan masal, hayâl melekesini geliştirici olması bakımından elbette faydalı; ki zekâ, müsbet hayâl kabiliyetidir… Aslıyla bir nevî halk dehâsının ürünü olarak anonim mahiyet arzeden masalın, üreme, türeme ve ferdî ibdaya mevzu numune ve çeşitleri üzerinde duracak değiliz, bahsimiz bu değil… Sadece sözkonusu türün, sonraki yıllarda kuru akıl ve öksürüklü mantık hesaplarıyla zevk bedaheti ve bedahet idraki körlenen ve diyalektiklerin çelmesini aşamayan insana, onu aşabilecek bir aşı – bir talim rolü oynamasının belirtilmesi işi üzerindeyiz… Hayâl bahsinde bilhassa sanatkâr mizaçların, çocuk ruhuyla örtüşen yanı malûmdur; her keşif, yeni oluş ve buluş sahibinde bu vasıf… Fransız yazarı Saint Exupery’nin “Küçük Prens” isimli eseri, aslında çocuk gözüyle büyüklerin, hayâl, güzellik, saflık ve idrak kütlüğüne ince eleştiri ve iğnelemelerini de kapsayan bir hikâye-masal olarak, söylediklerimizi destekler.” (*)
Aslında “Küçük Prens”le Exupery, “çocuk edebiyatı” denilen türün en zirve eserini vermiştir; çünkü öyle bir eser ortaya koymuştur ki, her kesimden, her düşünceden, her yaştan insan onda kendinden bir şeyler bulmuştur. Bu kitabın bir özelliği de şudur ki, şöhreti yazarını aşmıştır. Exupery’nin diğer eserlerinin tercümesi 20 yıl kadar önce yapıldıysa da, tekrar baskıları bugüne kadar yapılmamıştır. “Kale”, “İnsanlar Arasında” gibi gerçekten “Küçük Prens”teki tadı ve samimiyeti taşıyan değerli romanları pek de ilgi görmemiştir.
“Küçük Prens”in ilk tercümesi 1953 yılında Ahmet Muhip Dıranas tarafından yapılmış ve tefrika hâlinde yayımlanmıştır. Şu âna kadar 102 farklı Türkçe baskısı yapılmıştır. Rivayetlere göre, “Küçük Prens” ilk yazıldığında, çizimleri ve anlatımları ile 1000 sayfayı bulmuştu. Kitabı son hâline geldiğinde, şöyle dediği söylenmektedir: “Mükemmelliğe, yazıya eklenecek hiçbir şey kalmadığında değil, yazıdan çıkarılacak hiçbir şey kalmadığında ulaşılır.” Bir çocuğun kendi gezegenine ulaşmak için (B-612) yaşadığı küçük, naif maceraları, olayları, hiç sağa sola sapmadan, hayâl melekesinin saflığı ile değerlendiren bakış açısıyla, “Küçük Prens” dünya klasikleri arasında önemli bir yer edindi kendine.
2015’in ilk günlerinde kitapçı raflarında çeşit çeşit Küçük Prens baskıları görmeye başladık. Nedeni ise, telif hakkı süresinin dolması sebebiyle, artık Exupery’nin eserlerinin isteyen her yayıncı tarafından basılabilmesi. Bakalım yeni baskılarda “Atatürk” için “diktatör” dediği satırlar yine sansürlenecek mi?
KALE
Yayınevlerinin sadece “Küçük Prens”i değil, “Kale”yi, “İnsanlar Arasında” isimli eserlerini de basmalarını dilerim. Özellikle “Kale” isimli eserinden aşağıda aktardığım notlar yeterli olacaktır sanıyorum:
- “Süreleri içinde sıralayıp farklarına böldün mü, ağaç konusunda da, insan konusunda da hiçbir şey öğrenemezsin. Ağaç, hiç de önce tohum, sonra filiz, sonra yaş gövde, sonra kuru odun değildir. Tanımak istiyorsan, bölmemelisin.”
- “Bir aynada hiçbir şey yoktur, içini dolduran görüntülerin ne ağırlığı vardır, ne süresi. Öyle ya, bir ayna da, bazı bazı bir tuz gölü gibi, gözleri yakar.”
- “Yalnızca boşuna bir ışıkla yanıp tutuşanlar, şiir aşkıyla dolu olup da kendi şiirini yazamayan şair, aşka tutkun olup da, seçmesini bilmediği için, oluşamayan kadın kaygılandırır beni.”
- “Başkalarının şiirlerini söyleyen, başkalarının buğdayını yiyen yahut şehirlerini kurmak için parayla mimar getirten topluluklar küçümsenecek topluluklardır. Bunlara oturganlar derim ben. Bunların çevrelerinde, bir ayla gibi, dövülen buğdaydan yükselen altın rengi tozları göremezsin.”
- “Büyük heykeltıraş kötü heykeltıraşların toprağından doğar. Kötü heykeltıraşlar ona basamaklık eder, onu yükseltir.”
- “Her şeyin kusursuz olduğu bir imparatorluk yapma. Çünkü beğeni, müze bekçisinin faziletidir. Beğenmemeyi hor görürsen, ne resmin, ne dansın, ne sarayın, ne de bahçelerin olur. Kusursuzluğunun boşluğu yüzünden yoksun kalırsın onlardan. Her şeyin yalnızca coşkulu olduğu bir imparatorluk yap.”
- “İnsanın büyük sırlarından biri, özü yitirirler de yitirdiklerini bilmezler.”
- “Bir kadının güzelliği karşısında heyecanlanacak bir adam yoksa, nereye koyarsın bu güzelliği? Kendisini ele geçirmek isteyen çıkmayınca, elmasın değerini? Kendisine hizmet eden kalmayınca imparatorluğu?”
- “Hiç kimse davası için acı çekmez oldu. Hiç acı çektirmeyen bir dava da nedir ki?”
- “Bir şey karşına dikiliyorsa, seni yaralıyorsa, bırak gelişsin, kök salıyorsun, deri değiştiriyorsun demektir.”
44 yaşında uçağıyla birlikte kaybolan, 2000 yılında uçağının enkazına ulaşıldığı hâlde, kendisine dair biz iz bulunamayan Exupery, ardında gerçekten dahice kaleme alınmış 6-7 kitap ve bolca soru işareti bıraktı.
* Salih Mirzabeyoğlu, YAĞMURCU -Gerçekliğin Peşinde-, İbda Yay., İstanbul 1996, s. 194.