Adalet mefhumu, ciltlerle olsun açıklanmaya yetmeyecek ve ancak uygulamada kendini gösterebilecek ve ihdas edildiğinde insanların kalplerinde coşku, gözlerinde neşe, dudaklarında da ince bir tebessüm belirmesine sebep olacaktır. Adalet herkes için lazımdır; mazlum adına hakkının teslimi açısından, zalim adına da helakını önlemek açısından...
Mücerret mânâsıyla adaleti istemesi gereken, yine hakikî ve gerçek anlamıyla adalet yalnızca onun hakkı olan Müslüman Anadolu insanını bir tarafa bırakalım; “bâtıl, her zaman hakka değil, çok defa kendi cinsine zulmeder” hikmetinden nasibini alan Komünistlerin, Amerikancı Kürtlerin, devşirmelerin ve diğer azıtmış azınlıkların, LGBTlilerin ve hatta mezhepsiz-reformistlerin adalet isteme hakkı var da, bu ucube, bu pislik, bu insan tabiatına aykırı hâle bürünmelerine yol açtığı için Kemalistlerin yine yok!
Bildiğiniz gibi, şeytanın bağlandığı mübarek Ramazan ayının sonuna doğru CHP öncülüğündeki bütün Allahsızlar, bağlarından soyunup güya İslâmcı camiada abilik rolü oynayan bir takım münafıkların “adalet, insaf” sloganları eşliğinde yürüdüler. Yürüyüş esnasında hemen hemen 1 kilometrede bir alkol ve meze dolu cesetlerinin arıza verdiğini gördük. Eğer CHP’li piyonlar ve onların katarına takılanlar “adalet” istemekte zerrece samimî iseler, ne bahasına olursa olsun 1923’den beridir gözlediğimiz gerçek adaleti talep ederlerdi; ancak nerede bu müraîlerde o haysiyet! Bunların aklına adalet, gözlerinin fal taşı gibi açıldığı, son nefeslerinde sancılar içerisinde kıvrandığı vakit, o dehşet anında iman getirmek için nafile çırpınmaları gibi, yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını anladıkları vakit geldi. Maksim Gorki “Ana” isimli romanında muktedirler ve ideali uğrunda mücadele edenler arasındaki, muktedirlerin hükmettiği “adalet”e dair hususu “Kanievli” isimli bir karakter vasıtasıyla şöyle özetliyor: “Yasalar onlara karşı bize olduğundan daha yumuşak… Ve onların yasalara bizlerden çok gereksinmesi var. Onlara uygulandı mı, birazcık ağız, burun ekşitiyorlar, o kadar… Yasalar az çok koruyor onları; bizleri ise, çifte atmayalım diye bir güzel bağlıyor…”
Peki, bu tiplerin sözünü ettiği “adalet” nedir? Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitingde binlerce insanın zamanını ziyan ettiği konuşmasında, “bunlar olursa adalet gelir” dediği kısımları işaretleyerek gösterelim: “OHAL (20 Temmuz sivil darbesi diyorlar) kalksın, yargı bağımsızlaşsın (yani emperyalistlerin kontrolüne geri verilsin), OHAL mağdurlarının (Her türlü pisliği işle, sonra mağdur ol ne ala) hakları geri verilsin, tutuklu gazeteciler (yani Batılı istihbarat servislerinin espiyonaj elemanlarını kastediyor) serbest bırakılsın, OHAL ortamında yapılan anayasa değişikliği gayrimeşrudur, iptal edilsin (daha ne diyelim; açıkça anayasayı tanımama, anayasaya meydan okuma var), laikliğe dokunulmasın, saldırgan dış politika yerine iddiasız bir dış politika izlensin (yurtta sulh cihanda sulh meselesi)… Anlaşılan Kılıçdaroğlu, adalet kelimesini kendi emellerine göre yontarak adaletin de bu şekilde tahakkuk edeceğini zannediyor. Amipin sevdiği ortam lağımdır; Allahsız mürtecilerin istediği tek şey onlar için ideal olan 1923-38 arası dönemdeki hükümranlık şartlarına geri dönmektir. Bu arada zaman zaman hükümet medyasında denk geldiğimiz üzere FETÖ’ye karşı mücadele ettiği söylenen “vatansever Kemalist”lerden bahsediliyor; bunların çoğunun nazarında “vatan”ın “İslamsız”, yani ABD-İsrail-AB yahut Rusya'nın istediği bir vatan olduğunu düşünürsek, gerçekten ne olduklarını daha iyi anlarız.
Eline millet tarafından armağan edilen 15 Temmuz gibi büyük bir zafer geçmesine rağmen, düşmana taarruzda mütereddid kalan hükümete ise şunu ihtar edebiliriz: “Adalet Yürüyüşü” ve “Adalet Mitingi” 15 Temmuz İhtilâli’nin birinci yıldönümünde hükümetin tavrını test etmek amaçlı yapılan bir keşif hareketidir. Başta TÜSİAD olmak üzere bütün Batı bu yürüyüşe desteğini açıkladı, buz dağının onda dokuzluk kısmı da ayan oldu. Dolaysıyla CHP’yi eleştirmenin de bir sonu olmalı ve artık icraat göstererek Kemalizm’i tarihin çöplüğüne göndermelidir. Maharet CHP’ye laf sokmakta değil, CHP’yi ve temsil ettiği manayı yok etmekte! Zira onları tezatları içinde boğma işini kâmilen Büyük Doğu-İbda erleri yapıyor, rol çalmaya gerek yok.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “İslâm İnkılabı”nı gerçekleştirmeye namzet kadro dışında bir muhalefetten söz edilemez. Devlet nezdinde muhalefet olarak tanınan gruplar, topraklarımız içerisinde ister ABD, isterse AB veya Rusya olsun, bunların muradını yerine getirmeye gönüllü lejyonerlerden başka bir şey değildirler. Emperyalistler, siyasî, askerî, iktisadî ve topyekûn ifadesiyle dinî alanlardaki emellerine halel geldiğinde bizim gibi ülkelerdeki “muhalefet”i bir şekilde işin içerisine sokar ve bunları bahane göstererek kendilerinde topraklarımıza müdahale etme hakkını bulurlar. Emperyalistlerin usulü budur. Onun için hükümetin üzerine düşen, bu usulü bozarak, yani muhalefet adı altındaki ağızlı ve yürüyen NATO üslerini yok ederek emperyalistlerle doğrudan muhatap olmasıdır. Hatırlatmakta fayda var ki “muhalefet” diye adlandırılan bu ajanların hiçbir ahlâkî müeyyidesi yoktur, dolayısıyla bunlarla belgeler/bilgiler üzerinden de tartışılamaz. Bunlara söylenen sözler uzay boşluğunda asırlarca tekrarlanmaktan başka bir işe yaramaz. Baş nefret kutbumuz CHP başta olmak üzere tüm İslâm düşmanlarında ahlâksızlığın sınırı yoktur; dolayısıyla CHP ile birlikte bütün siyasî ifsad merkezlerine baskın yapılması elzemdir. Kraliçe arının öldürülmesiyle dağılan kovan gibi CHP’nin ilga edilmesiyle de içlerinde her türlü pisliği barındıran bütün o harf kombinasyonları da dağılır gider…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun şanlı Adalet Mutlak’a konferansında “adalet” mefhumu hususunda söyledikleri, düşmana adaletle hedef almanın sanatını göstericidir: “… adaletin meşru müdafaa karşılığı olan bir anlamı var: “dad”. Dad, hâlihazırda size karşı mevcut olan bir şeyi defetmek, belâyı defetmek… Şimdi, siz bana saldırıyorsunuz, ben de size mukavemet ediyorum. Bu benim mukavemetimde meşru müdafaa bulunduğu için bu, adalete uygundur. Karşılıklı taraflar kendilerini haklı görürler, haksız görürler bu ayrı mesele… Neticede çatışılıyor, ortada böyle bir durum var.”
Bu ülkede adalet talep etmeye hakkı olanın sadece Müslümanlar olduğunu kaydetmiştik. Ülkemizde adalet son yıllarda Allahsızlar ile bizim aramızda araftadır. Adalet Allahsızların elinden tam olarak bir türlü kurtarılamamakta, Müslümanlara karşı eski şedid halinden eser kalmasa da halen bel altından vurmaktadır. Yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, o da gücünü yetirebildiğince, müdahalesiyle şimdilik bizlerin aleyhine işlememektedir… Adalet fikri, kendine İslâma Muhatap Anlayış’ı kaynak almadığı için, adalet müessesesi içinde güçlü bir kabile kuran Kemalistler, aslanın çekilmesini bekleyen sırtlan gibi üzerimize saldıracağı anı kollamaktadır.
Ancak ne olursa olsun; kaçınılmaz olan kaçınılmazdır! Batı, ülkemizin gidişatını sezdiği için el arttırıyor ama “Zamanı gelmiş bir fikri engelleyebilecek hiçbir güç yoktur! Anadolu’ya, akabinde bütün dünyaya Başyücelik nizamımızla beraber gerçek adaleti getirdiğimizde, beyaz adam görecek ki inanmadığı hakikî dünyadan gayrı, ölümüne bağlandığı 3 günlük dünya da onlar için zehir zemberek olmuş!
Baran Dergisi 548. Sayı