O hangi imamdır ki, sabah namazında mescidine kimsenin gelmediğini ve gelmeyeceğini bildiği halde yatağından kalkar, abdestini alır, mihraba geçer ve arkasında belki meleklerden bir ordu, namazını huşû içinde kılar?.. Olur da biri çıkar ve gelir diye bir kayd bile ihlâsa aykırıdır.

O hangi devlet reisidir ki, otoritesiyle nefsi arasına bir bölme çekebilmiştir ve halka hâkimiyet seviyesi yükseldikçe, Hakka mahkûmiyet derecesi artar?..

O hangi Müslümandır ki, muhal farz, dünyada tek Müslüman kalmasa, insan aklı fethedilmezi fethetse ve her şeyi boşa çıkarsa yine İslâmdan başka hiçbir şeye gerçeklik hakkı tanımaz?..

O hangi hâkimdir ki, adına kaza icra ettiği ve kendisini tayin eden devlet büyüğüne, herhangi bir köylüden daha fazla itibâr göstermez; ve koca Fatih'e İstanbul Kadısı Hızır Beyin söylediği gibi:

Türk solu neden hala Esed rejimini savunuyor? Türk solu neden hala Esed rejimini savunuyor?

"- Mu'rafa-i şer üzresin! Ayağa kalk!" diyebilir?..

O hangi bakkaldır ki, dükkânına gelip "bana 250 gram pirinç ver!" diyen bir âmâya, görmediği hakkı yanmasın diye 255 gram tartacak kadar vicdan belirdir?

O hangi politikacıdır ki, gece, yatağında, o gün kaç yerde ve kaç yalan söylediğini nefsine soracak derecede rahatsızlık çeker; ve kendisinin iktidar mevkiine gelmemesi şartiyle dâvasını muzaffer kılmak için çalışır?..

Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 6, 16 Haziran 1978, s. 84