Batı meselesine ait ana hükmümüzü söyleyelim: 20. Asır, müspet ve menfi her (idealizasyon)u bırakıp amelî faydaya dönerken, buhranı idrak etmekle, kendini tahrip hamlesi içinde, dinî bir (idealizm) tefekkürü arama ve bu arada büyük çırpınışı açığa vurma illetini yaşamaktadır.
Batı tefekkürünün topyekûn seyri şöyle:
(Plastik) plâna bağlı akıl, mücerret fikir ve dış zevk harikası Eski Yunan... Aynı tesirler altında nizam yatağı ve gurur ahlâkçısı Roma... Bu vaziyette iç dünyadan ve mutlak müessirden haber getiren İsevîlik... Yeni ahlâk ve hassasiyet... Ruh önünde eriyen madde ve (plastisite) dünyası... İsevîliğin tahrifçi ellerde bozuluşu... Böylece daralan ve dünyasını kaybeden akıl... İskenderiye mektebi ile sunî ve zoraki akıl mistiği... Kilise skolastiği etrafında büsbütün daralan kapkaranlık Ortaçağ tüneli... Akıl ve zevk fışkırışıyle (Rönesans)... "Yunan + Roma + Hristiyanlık = Batı Medeniyeti" formülü... Ve aklın kiliseden intikam dâvası... 17. Asırdan itibaren millet millet yayılan (idelalist) ve (materyalist) kutuplar etrafında girift zikzaklar... Maddeye hâkimiyet başarısına mukabil, kayıbı her ân meydana çıkan ruhun hamle üzerine hamle ile aranması... Daima akıl içi cehdlerle boyuna akıl tefekkürü... Seyir bu... Dıştan görünüş bu kadar...
Şimdi topyekûn teşhis ve tespit, terkip ve hüküm:
Bu gelişle gidişi içinde Batı tefekkürü, maddeye aksetmiş akılla harikalar doğurduğu, aynı akılla da aklı kıracak kadar ileri gittiği halde ruh feyzine, yani nura çıkamayan, eşya ve hadiselere insan ruhunda tahakküm ölçüsünü kuramıyan, neticede ruhu öksüz bırakan ve bu eksiğini daima hissedip keşiflerinin oyuncaklarıyle teselliye eremiyen, muazzam bir madde bonmarşesi ve plastik inşadan ibaret... İçinde sultanı olmayan saray...
Şimdi tasavvuftan sonra gelecek olan hükümden bir parça verelim: İki dünya arasında problem şudur: Birinin eksiği öbüründe gizli iki dünya, Doğu ve Batı... Batının kolay takdir edilir zaferi, madde nakışlarında ve süsünde; Doğunun müdafaasızlığı da maddî sefaletinde ve madde çelmesiyle düşürülmüş olmak fecaatinde... İşte, iki asırdır Doğuda çıkan bütün sahte inkılâpçıların kıymet hükmü, tıpkı sinek kâğıdına yapışmış böcekler halinde, ölçülendirdiğimiz nispetlerden çıkarılabilir.
Nihayet Doğunun aslî rengi ve mutlak vâhidi İslâmiyet, onun da ruhu tasavvuf ve onu (plastisite)ye çıkarmak, eşyaya nakşetmek dâvası...
Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, s. 92-93