"Tarih Anlayışımızda Bir Problem Var"

Hülagü, Türkiye'de belirli tarihi konular üzerine çalışmanın zorluğuna dikkat çekerek, "Resmi bir tarih anlayışı var Cumhuriyet döneminde. Bunun için kitaplar yazıldı, konferanslar düzenlendi, YÖK'te 'Atatürkçülük böyle anlatılacak' dendi".

"Belge Yayınlıyorsunuz, Nokta Nokta Koyuyorum"

Hülagü, kanuni düzenlemelerin de tarihçilerin özgürce çalışmasını engellediğini ifade ediyor ve ekliyor: "İkincisi, birtakım kanuni düzenlemeler var. Şöyle ki, belge yayınlıyorsunuz ve ben şahsen Vahdettin belgesi kitabımda yaşadığım için biliyorum, bazı yerlere nokta nokta koymak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü yazdıklarınız mevcut yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle dile getirilemiyor. Şimdi öyle tarihçilik olmaz. Yani bir belge koyuyorsunuz ve belgedeki cümlelerin, birtakım cümlelerin üstünü karalıyorsunuz, yazamıyorsunuz."

Erkeklik köreltiliyor, kadınlar erkekleştiriliyor Erkeklik köreltiliyor, kadınlar erkekleştiriliyor

"Yabancı Araştırmacılar Yazabiliyor, Biz Yazamıyoruz"

"Yabancı araştırmacılar ama bunu rahatlıkla yazabiliyor." ifadesine ise Hülagü, "Yazabiliyorlar tabii. Lakin biz yazamıyoruz. Şimdi burada nasıl konuşacaksınız? Konuşamıyorsunuz. Bu durumda da anlattığınız şey yarım kalıyor, meramınızı tam dile getiremiyorsunuz veya belgeyi olduğu gibi sunamıyorsunuz. Dolayısıyla okuyucu 'Bu eğri, bu doğru, bu yanlış, bu gerçek.' diyemiyor ve neticede sıkışık, yarım yamalak bir bilgi ediniyor." şeklinde cevap veriyor.

Hülagü, Osmanlı'yı ve geçmişi reddeden bir tarih anlayışını eleştirerek, "Ancak 700. yılında mirasını devraldığınız medeniyeti kabul ediyorsunuz. Peki bu şartlar altında nasıl bir tarihçilik anlayışı olacak?" diyor.

Prof. Dr. Hülagü, İttihat Terakki konusunda Enver Paşa örneğini vererek, "Mesela siz Enver Paşa'yı Mustafa Kemal'e karşı övemezsiniz. İşin başı öyleydi. Şimdi övülebiliyor çünkü Bakanlar Kurulu'ndan, Türkiye sınırları dahiline sokulamaz diye bir kanun çıkmış. Hangi yıl? 1920-21'li yıllar. Yani Milli Mücadele dönemi. Enver Paşa'nın cenazesini bile getiremedik. Talat Paşa'yı getirdik. O çok erken geldi. Enver Paşa'yı ise getiremedik. Enver Paşa'nın hanımı Naciye Sultan'dan olan çocukları bile Türkiye'ye giremedi. Şimdi bu durumda nasıl konuşacaksınız? Mümkün değil. Ben sadece örnek verdim. Dolayısıyla bir tabular, mayınlı bir tarla var. Türk tarihçiliğinin, belki de Batı dillerini iyi bilmesi, kaynaklarına ulaşması, Osmanlı arşivlerine girmesi gerekiyor. Yüksek lisans tezleri veriyorlar bize. Osmanlı Türkçesini, Osmanlıca diye meşhur olmuş durumda, bilen yüksek lisans öğrencisi yok tarihte. Diyorum ki; 'Git arşivlere bak, binlerce belge var, özgün konular var, git çalış.' Ancak Osmanlıcayı okuyamıyor. Hal böyle olunca, bu defa biraz İngilizce öğrenmiş, onunla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu anlamda da o konular hep üstünkörü kalıyor ve yabancıların istediği şekildeki bir tarih anlayışından şikayet ediyoruz. Adamlar gelip çalışıyor, istediği yerden bilgi alıyor." şeklinde açıklıyor.