28 Aralık 1998.

Çocuğunu almak için gittiği okul önünde gözaltına alındı.

Eşi ve çocuklarıyla beraber ikamet ettiği ev, medyaya hücre evi olarak servis edildi.

Maruz kaldığı hukuksuzluğu protesto etmek için duruşmalara çıkmadı.

Bu nedenle, tutuklu bulunduğu cezaevine iki sefer askerî operasyon yapıldı.

Noel Baba adlı ikinci askerî operasyonda, 12 saatten uzun bir müddet boyunca, cezaevinin kapalı ortamında, envanterde kayıtlı olmayan gaz bombasına maruz kaldı.

Yine aynı operasyonda asker tarafından özellikle hedef alınarak üzerine ateş açıldı, öldürülmek istendi.

Halbuki, yapılan görüşmeler neticesinde kimseye dokunulmayacağı hususunda, o anda asker görünümündeki devlet şeref ve namus sözü vermişti.

Böylece, edilen yeminler, devletin namus, şeref ve haysiyeti Metris Cezaevinde yine devlet eliyle infaz edilmiş oldu.

Uzunca bir koridora iki sıra dizilmiş kahraman(!) askerler tarafından, ele geçen diğer tutuklularla beraber linç edilmeye kalkışıldı.

Operasyonun ve işkencenin izleri üzerinden silinmeden, marifetmiş gibi, devletin ve hukukun ne kadar yok olduğunun resmi olarak bu hâliyle, ertesi günü mahkemeye çıkartıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin icra ettiği en utanç verici, en yüz kızartıcı işlerden birisi olarak, işkence görmüş hâli sanki askerin kahramanlık destanıymışçasına medyaya servis edildi.

Ertesi günü işkencenin izleri henüz tazeyken çıkartıldığı mahkeme, sanığın maruz kaldığı işkenceyi görmezden gelerek, bu mahkemede hukukun, adaletin, vicdanın yeri olmadığını âdeta deklare etti.

Metris Cezaevine yapılan Noel Baba Operasyonundan sonra, o dönemler yeni yeni inşa edilen F-Tipi cezaevlerinden biri olan Kartal F-Tipi cezaevine nakledildi.

Metris Cezaevinde yapılan maddî işkence yetmemiş olacak ki, Kartal F-Tipi cezaevinde bir de Telegram işkencesi başladı.  

İlk celsede deklare edilen hukuksuzluk, adaletsizlik ve vicdansızlık bundan sonraki celselerin ve hattâ kararın da habercisiydi.

Aleyhinde hiçbir somut delil olmamasına rağmen, salonunda askerler dikilen DGM’nin keyfi icabınca, “olsa olsa budur” denilerek örgüt lideri olmak suçuyla idam cezasına çarptırıldı.

Hakkında verilen kararı, tarihe geçecek şu iki kelimeyle değerlendirdi; “Tiyatro Bitti!”

Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde kendisine verilen idam hükmü, ölünceye kadar müddetnamesiyle ağırlaştırılmış müebbette çevrildi.

Kartal Cezaevinden Bolu F-Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevine nakledildi.

*

İBDA Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’ndan ve bugüne kadar maruz kaldığı envaî çeşit hukuksuzluktan bahsediyoruz.

Geçtiğimiz cuma günü, Salih Mirzabeyoğlu’nun avukatları tarafından, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yargılamanın yenilenmesi için dilekçeyle başvuru yapıldı. Dilekçede şu ifâdeler yer aldı:

- “Mirzabeyoğlu hakkında yeniden yargılama talebinin kabulüne, daha fazla telafisi imkânsız zararlara uğramaması için hakkındaki mevcut hükmün infazının durdurulması ve tahliyesine karar verilmesi talep edildi. Dilekçe şu ifadelerle devam etti: “Bugün gelinen noktada o dönemde verilen ve hâlen infazı devam eden yargı kararlarının adaleti yansıtmadığı, hukuka olan güveni zedelediği, kamu vicdanını rahatsız ettiği artık bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dan başlamak üzere, önceki Adalet Bakanı Sadullah Ergin, mevcut Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve başbakan yardımcısı Bülent Arınç ve AK Parti milletvekilleri, yine muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Hüseyin Aygün, Veli Ağababa gibi bir kısım CHP milletvekili, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder gibi BDP'li milletvekilleri, MHP milletvekilleri Tuğrul Türkeş, TBMM'de kurulan İnsan Hakları ve Araştırma Komisyonlarındaki başkan ve üyeler, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, akademisyenler, Orhan Pamuk, pek çok sanatçı, yazar, gazeteci, kısacası yelpazenin en sağından en soluna kadar her kesimden insanın gerek konjektürel olarak 90'lı yıllarda özellikle 28 Şubat sürecinde hukuka müdahale olduğu gerekse Mirzabeyoğlu davasına yapılan müdahalelerle hukuk tarihinde kara bir leke olarak yerini aldığı ve hukuksuzluğun derhâl giderilerek Salih Mirzabeyoğlu'nun (bilinen adı ile) özgürlüğüne kavuşturulması gerekliliği hususunda tam bir konsesüns de bulunmaktadır."

Herkesin normalleşmeden bahsettiği Türkiye’de, belki de ilk defa toplumun her kesiminin üzerinde ittifak ettiği tek konu olan Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluk ortadan kaldırılacak mı, göreceğiz.

Hiç kimsenin beklemeye sabrının kalmadığı şu zaman diliminde, artık bu hukuksuzluk bir şekilde sona ermek zorundadır.

16 senedir Salih Mirzabeyoğlu’nun hapiste bulunmasına neden olan hukuksuzluğun, bugün tahammül edilebilir bir tarafı kalmamıştır.

Ergenekon ve Balyoz gibi dâvâların sanıkları tahliye olur ve beraat ederlerken, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun hâlen cezaevinde olması milletimiz tarafından kabul edilebilir değildir.

Yarın, cumhurbaşkanlığı seçimleri için meydana inecek olanlar kendilerine sorulacak olan “Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluğu gidermek noktasında ne yapmayı düşünüyorsunuz”, ya da “bugüne kadar ne yaptınız” sorularının cevablarını da hazırlamayı unutmasınlar…

Hülâsa, bu gün mâşerî vicdanda Salih Mirzabeyoğlu’nun haksızlığa uğradığına dair bir kanaat hasıl olmuş bulunmaktadır. Bu hukuksuzluğun giderilmesi gereken yer de tabiî ki mahkemelerdir. 14. Ağır Ceza Mahkemesine verilen dilekçeye gelecek cevabın da mâşerî vicdanı yansıtıyor olması şarttır ve bu karar, Türkiye’de hukukun normalleşip normalleşmediğinin kıstası olacaktır. 

Baran Dergisi 390. Sayı...