Hayreddin Soykan’la her hafta yaklaşık 40 dakika kadar görüşebiliyoruz. Her görüşmemizde dil öğrenmenin özellikle kadîm dilleri öğrenmenin öneminden bahsedip kendi çalışmalarını anlatır. Geçtiğimiz pazartesi günü de rahmetli Fuat Sezgin Hoca hakkında sohbet ettik. Onun neredeyse kaybolmuş pek çok dili de bildiğinden bahsederek şu anekdotu aktardı:

“Fuat Sezgin’in hocası ona şu suali sormuş: Kaç dil biliyorsun? Fuat Hoca, az bildiklerini de ekleyerek “11 dil biliyorum” demiş. “İlim adamı olmak için bu yeterli değil” demiş. Bunun üzerine kendini bir yıl bilmediği dilleri öğrenmeye vermiş ve onlarca dili daha hafızasına nakşetmiş.”

Süryanice de dahil 27 dil bilen Fuat Sezgin’in hocası Helmutt Ritter 32 dil biliyordu. İspanyol oryantalist Nicel 54 dile hakimdi.

Fuat Hoca’nın herhalde en önemli vasfı “çalışma disiplini” olsa gerek. Günde 14 saat çalıştığını söylemişti bir röportajında. Ve bunu da az bulduğunu, gençliğinde 17 saatten fazla çalışabildiğini... 

Günde 17 saat çalışarak 6 ayda 30 ciltlik Taberi Tefsirini okuyarak Arapça öğrenmiş bir ilim adamından bahsediyoruz.

Ansiklopedik çapta ortaya koyduğu İslâm Bilim Tarihi üzerine eserleri, (ki bir kısmı hâlen Türkçe’ye tercüme edilmeyi bekliyor) her ilim adamının elinin altında olması gereken çok önemli eserler. 18. cildi üzerinde çalışmaya devam ettiği “Arap-İslâm Bilim Tarihi” isimli eseri de alanındaki en ciddi çalışmalardan birisi.

Coğrafya, tıp, matematik, astronomi, müzik, felsefe gibi orijinal eserlerin tıpkıbasımlarını ve bu konuda araştırmalar yapmış batılı bilim adamlarının çalışmalarının yeniden basımlarını içeren 1300 cilt civarındaki eser, Fuat Hoca’nın hayatını nasıl geçirdiğini anlamamıza yardımcı olur sanıyorum. Bunların dışında “Geschichte des Arabischen Schrittums (GAS)” adıyla dünyada tanınan 13 ciltlik eseri;

Wissenschaft Und Technik im Islam (İslâm’da Bilim ve Teknik) adlı 5 ciltlik katalog çalışmasını da eklemek gerekiyor. Bu eserlerin onlarca dile çevrildiğini de kaydedelim.

Ayrıca dil ile bu kadar meşgul bir insan olarak filoloji, iştikak ve ebced konularında da uzmanlığı olduğunu talebeleri anlatıyor. Mesela bir dönem talebesi olduğunu söyleyen Celal Şengör, “ebced hesabını” Fuat Hoca’dan öğrendiğini söylüyor.

Kısaca Hayat Hikâyesi
Fuat Sezgin 1924’te Bitlis’te dünyaya geldi. 1943’te İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter’in öğrencisi olan Sezgin, Ritter’in tavsiyesi üzerine İslâm bilimlerine yöneldi. Sezgin, 1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde doktora yaptı. “Buhari’nin Kaynakları” konulu doktora tezini tamamlayan Sezgin, 1954’te doçent oldu. Sezgin, bu çalışmasıyla hadis kaynağı olarak önemli bir yere sahip olan Buhari’nin, sadece sözlü kaynaklara değil yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. 

Türkiye’de 1960’ta askeri darbenin iktidara getirdiği hükümet tarafından hazırlanan ve 147 akademisyenin üniversitelerden men edildiği listede kendi adının da bulunması üzerine Türkiye’den ayrılarak Frankfurt Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etti. Cabir ibn Hayyan konusunda 1965’te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi “Institut für Geschichte der Naturwissenschaften”a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin’in kızı Hilal, 1970’te dünyaya geldi. 

İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslâm Bilim Tarihi’nin ilk cildini, 1967’de tamamlayan Fuat Hoca, 17 ciltten oluşan eserin 18. cildini yazıyordu. Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil 27 dili çok iyi derecede biliyordu. İstanbul İslâm Bilim ve Teknoloji Müzesi’nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010’da “Prof. Dr. Fuat Sezgin İslâm Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı” kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslâm Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 yılında faaliyetlerine başladı.

Uluslararası çeşitli akademilerin üyesi de olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, yaşamı boyunca Kahire Arap Dili Akademisi, Şam Arap Dili Akademisi, Fas Rabat Kraliyet Akademisi, Bağdat Arap Dili Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyeliği de dahil olmak üzere çok sayıda önemli ödül ve nişana layık görüldü. Türkiye’de de pek çok üniversiteden ödüller almıştır. 

Prof. Dr. Fuat Sezgin’in öncülüğünde kurulan İstanbul İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi de üstün nitelikli eser ve ortaya konan özgün çalışmalardan dolayı kurum statüsünde Kültür ve Turizm Bakanlığı 2016 Özel Ödülü’ne layık görüldü. Bu müze Gülhane Parkı içinde bulunmaktadır.

Bilim Yobazlığı
Sohbetlerinde dert yandığı en önemli konulardan biri “yobazlık”. Evet hem “din” hem de “bilim yobazlığı”ndan dert yanıyor Fuat Hoca. Ömrünü adadığı, Müslümanların Bilim çalışmalarını anlattığı eserleri, tüm dünyada onu saygın bir bilim adamı yapıyor fakat tesiri “Bilim Tarihi”nin dipnotlarında geçiyor ancak. Ortaya koyduğu ve Müslümanların yaptığını ispatladığı pek çok “keşif”, gazete sayfalarında “iddia” olarak yer alıyor. Oysa onlar iddia değil pozitif bilimin kabul ettiği yöntemlerle ispatlanmış bilgilerdir.

Ülkemizde de Fuat Hoca’nın “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti” şeklindeki sözleri çok gündem oldu ama her nedense hep bir alaycı üslupla karşılandı. Oysa karşılarında gerçek bir ilim adamı vardı ve bunu ispatlamıştı. Fuat Hoca’nın bir röportajında söylediği söz herhalde yeterlidir bu durumu açıklamaya:

- “İslâm medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak Batılılara anlatmaktan daha zor.”

Evet, 94 yaşında vefat eden, hayatını mevzuuna adamış, bir nevi dervişi olmuş böyle bir ilim adamı hâlâ bu “yobazlıklar”dan yakınıyor. Hala “ileri medeniyet” ve “geri medeniyet” hikayeleri ile doluyor ortalık. Bitlisli bir ilim adamı İslâm medeniyetinin buluşlarını bir takım “ilmi verilerle” ispatlasa bile, ruhunu Batı’ya ve Batılı değerlere satmışlar, hurafeleri “ilim” gibi değerlendirmeye devam ediyor.

Bir Not: Çok ileri (!) medeniyet seviyesine ulaşmış bir dünyada (!), ilerlemenin teknik ve teknolojik bir takım ürünlere erişebilmek olmadığını anlatan güzel bir misal. Eğer bir sabit-değişmez-mutlak değeriniz yoksa, “ilerleme” ve “gerileme”nin “neye göre” suali ortada kalır. “Batıya göre” dediğiniz yerde, Batı’nın “mutlak” olduğunu kabul etmeniz gerekir. Çok basit bir muhakemedir bu... Batı’nın yazdığı bilim tarihini altüst eden Fuat Sezgin Hoca’nın başarısı da burada gizli olsa gerek.

Bilindiği üzere Batılılar kendi düşünce formları üzerinde konuşurken, sanki mevzunun kendisi de onlara aitmiş gibi bir anlayış içinde olurlar. Bu mevzudan Salih Mirzabeyoğlu “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eserinde bahsediyordu. Yani Batılılar bir mevzuda bir düşünce kalıbı veya düşünce üretince, o mevzuda sanki sadece kendileri konuşabilirmiş gibi davranıyorlar. 

Bence Fuat Sezgin Hoca’nın en büyük başarısı, kendi mevzuunu, yani İslâm Bilim Tarihini, Batılıların ortaya koyduğu “Pozitif bilim” kuralları ile ispatlayarak eserlerini ortaya koymuş olmasıdır. Karınca gibi çalışarak devler gibi eser vermek; Fuat Hoca’nın bize bıraktığı en büyük miras bu olsa gerek...


Baran Dergisi 599. Sayı