Bir milletin kültürü o milletin bel kemiğidir. Kendi kültürüne alakasız her millet, şüphesiz diğer milletlerin boyunduruğu altına girmekten başka çare bulamaz. Kültürüne sahip çıkan milletlerin ömrü uzun, medeniyetleri parlak olur.
Nitekim, Saint Helen Adası'nda sürgünde olan Napolyon Bonaparte'a "Fatih Sultan Mehmed mi büyük, yoksa siz mi daha büyüksünüz?" sualini yönelttiklerinde Fransız hükümdarın cevabı şöyle olmuştur: "Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam, çünkü ben, kılıçla zapt ettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. Fatih ise fethettiği yerleri nesilden nesle intikâl ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır."
Şüphesiz ki Napolyon'un burada kastettiği şey kültür mevzuu ile alakalı...
Peki, mayası öz be öz İslâm, ruhu katıksız şeriat, toprakları İslâm uğruna şehid kanlarıyla yoğurulmuş ve tabiri caizse, sanki yerinden oynamasın diye her bir şehri "altın çiviler"le çakılı sahabiler yatağı memleketimizin Kültür Bakanlığı kimin elinde?
Kültür Bakanlığı'nın bugün başında olan isim, o koltuğa yakışmayan Ertuğrul Günay'dır.
Ertuğrul Günay, Gazeteci, yazar Ali Eyvaz Bey'in geçen günkü yazısında bahsettiği gibi "Ayasofya Camii'nde devlet kesesinden Hıristiyanlık sondajları yaptırıp, ortaya çıkarılan gâvur ikonası için 'kubbedeki melek gülümsedi' diye müjde veren bir Kültür Bakanı"dır…
CHP zihniyetinin elden ayaktan çekildiğini ilk fark eden uyanık bu şahıs, tıpkı çok sevdiği "Noel Baba"sı gibi “AKP'ye bacadan girmiş” ve AKP'nin "şirin" gözükmeye çalışan “meşrutiyet” yüzünün resmi olarak, hayatiyet arzeden bu makamı "hava"dan kapmıştır.
"Ayasofya ayakta durduğu sürece müze olarak kalacak" diyebilecek kadar küstahlaşan, Topkapı Sarayı'nda şaraplı konsere tepki gösteren Müslümanlara "iğrendim, yaratıklar" gibi aşağılayıcı ifadeleri hiç çekinmeden sarfedebilen bir Kültür Bakanıdır kendisi...
Her bir ifadesi ayrı bir kültürsüzlük örneği olan Ertuğrul Günay, bizce gerçekten başarılı bir Kültür Bakanı'dır; Türk milletinin, bu İslâm memleketinin, Anadolu insanının bakanı olarak değil de, İngilizlerin, Fransızların, Almanların, kısacası Hıristiyan Batı dünyasının ve temsil ettiği mânâsı bakımından başarılı bir bakandır.
Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri Bey, Anadolu insanının anlayacağı bir dilden ve Anadolu insanına yakışır bir tabirle “Noel Baba” olarak addedilen Hıristiyan figür için "adam olsa bacadan değil, kapıdan girerdi" diyerek, makamının hakkını vermiş ve müftü olmanın gerekliliğini yerine getirerek Müslüman milletimizi uyarmıştır.
Hâle bakın ki, hemen ilk tepki kültürü tartışmaya açık olan Ertuğrul Günay'dan gelmiş ve bir de kendi cehaletine bakmadan müftü efendiyi cehâletle suçlamıştır; oysa müftülük, fetva makamıdır. Bu mevzuda konuşmaya ehil olan müftüye ilk cevap, dinden ve diyanetten anlamaz, bütün kültürü barbar Batı kültüründen ibâret olan ve o kültürü bize "ılımlı soslar bezeyerek" yedirme gayreti içerisinde olan Ertuğrul Günay'dan gelmiştir.
2011 yılı Mehmed Akif yılı değil miydi?
Öyleydi ama Ertuğrul Günay'ın bakanlık yaptığı kültür projelerini takip ederseniz, Devlet Tiyatrolarının 2011-2012 oyun düzenine baktığınızda Nazım Hikmet'in bütün oyunlarını en başta görebilirsiniz; "herkesin bakanı" ya eyvallah; peki Mehmed Akif nerede; ya Necib Fazıl? Ertuğrul Günay, "parti değiştirdim; ama hâlâ aynı çizgideyim" derken siyaset yapmıyor, gerçeği kastediyor. Onun için Necib Fazıl gibi bir fikir adamı, şair, aksiyoncu; Mehmed Akif gibi millî şairimiz devletin kültür sanat ocaklarında namevcuttur.
Yani, “Ertuğrul” aynı “Ertuğrul”; Batı demokrasi’sinin bizim gibi İslâm ülkelerine yerleşmesinde ve tesisinde gönüllü neferlerinden bir neferdir...
"Noel Baba"ya laf söylettirmez; adım başı bir kilise açılışında görebilirsiniz onu; ama bir sahabî mezarının yahut caminin restorasyonunda asla!
Camilerimiz, külliyelerimiz Osmanlı mirasına ait ne varsa hârâb edilirken, kültürünü bir türlü göremediğimiz Ertuğrul, kilise açılışında hislenir, kültür ışıkları saçar; gavur ikonalarını görünce heyecanlanır ve canlı yayında televizyonlarda ballandıra ballandıra bunları anlatmaktan çekinmez.
Kendisi, Hıristiyan Batı kültürüne o kadar angaje bir adamdır ki "Noel Baba"sının kemiklerini getirtmek için İtalyan Hükümeti'ne dava açmaya kalkmaktan çekinmez; ama mevzu, hissiyatlı bir din adamının açıklamaları olunca da, karşısındakini kabalıkla suçlar, cahillikle itham eder, turizmin nimetlerinden bahseder.
Elin bitli gavurlarına çok muhtaçmışız gibi bunu da bir "kültür ve turizm hamlesi" olarak bize yedirmeye çalışır...
Ertuğrul Günay ve aynı zihniyete sahip ılımlısından kâfirine hepsinin istediği ve zannettiği gibi "Ayasofya ayakta durduğu sürece müze olarak" kalmayacak, cami olarak açılacak ve İstanbul'un yeniden fethinin ve İslâm ümmetinin sembolü olmaya devam edecek.
Hülasa, Ertuğrul Günay’ın Keşan Müftüsü’ne söylediğini biz kendisine söylüyoruz: Ertuğrul’la bal yiyeceğine, Keşan Müftüsü’yle taş taşı!