Gudde-i Sanevberî (Pineal Gland veya Kozalaksı Bez)
Zihin-beden sorunu, zihnin mekânla olan ilişkisini inceler. Eflatun (Platon) zihnin mekânının öte dünya olduğunu (ideler âlemi) ancak bu dünyayla temasının beyin üzerinden gerçekleştiğini düşünmüştür. Aristo ise anatomik olarak giren çıkan damarların çokluğu ve tüm vücutla sıkı bağlantısı üzerinden zihnin kalpte olduğu görüşünü savunmuştur... Büyük hekim Galen ise zihnin mekânının beyin olduğu hükmüne pek çok hayvan vücudunu inceleyerek varmıştır. Descartes, zihnin mekânını beyindeki Epifiz bezine yerleştirmiştir. Ona göre beynin geri kalan kısmı yalnızca kaba hesaplamalar yapar ve bu anlamda mekanik bir organdır. Oysa epifiz bezi, öte dünyayla ilişkisi üzerinden zihni dünyamıza taşır.
Not: Descartes’tan yüz elli yıl sonra zihnin dünyamızdaki yeri konusundaki yaklaşımların süzülmüş ve uç bir temsilcisi olan “Frenoloji” ortaya çıkmıştır. Frenoloji, aklın her işlevi için kafamızda birer merkez bulunduğu, bu merkezlerin hareket alanı üzerinden aklımızın şekillendiği varsayımına dayanır. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran bu akım üzerinden kafatasındaki çıkıntılar ve girintiler, hatta başımızdaki çeşitli noktalara yapılan baskılarla zihni biçimlendirme ve kavrama çabaları, bunlarla bağlantılı kafamızda karakterimizi, kişiliğimizi oluşturan öğelerin dağılım haritaları aklı anlama çabasının merkezine oturmuştu. Frenoloji on dokuzuncu yüzyılda yaşadığı canlılığı süreç içinde yitirip bilimselliği sorgulanmaya başladıktan sonra köşesine çekilmiş olsa da günümüzde felsefi izlerini sürdürmektedir. Beyin görüntüleme teknikleri üzerinden beyindeki “merkezlerin” zihinsel işlevlerle ilişkileri haritalanmaya devam ediliyor.1
Evet; epifiz bezi özellikle de son otuz yıldır üzerinde çok yoğun olarak çalışılan bir iç salgı bezidir. Ancak, daha evvel de söylendiği üzere, epifiz bezi üzerinde düşünmek kadim kültürlerden bugüne hep olagelmiştir. Meselâ; Rene Descartes, epifiz bezini, “vücut ile ruh arasındaki bağlantı noktası” olarak değerlendirmiştir. Descartes’a göre, “İnsanda ruh ve beden birbirine bir noktada dokunur; kafadaki epifiz bezinde.”2 Evrimciler’e göre ise epifiz bezi, “sürüngen atalarımızdan kalan, körelmiş bir organdır.” Yeni Çağ (New Age) akımları da epifiz bezine kayıtsız kalmamış ve onu bir “önsezi organı” olarak değerlendirmişlerdir.
Epifiz bezi, Hint mistisizmindeki Kundalini Yoga siteminin 6. Çakra veya Şakrası (Ajna) ile yakından ilişkili gözükmektedir. 5000 yıllık tarihi geçmişi olduğuna inanılan Kundalini Yoga, insan bedeninin kuyruk sokumu (Muladhara veya 1. Çakra) üzerine bina edilmiştir. Kuyruk sokumunun gizemli bir enerji kaynağı ihtiva ettiği düşünülmektedir. Kundalini “dişil” bir sözcük olup, “spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji” mânâsını mündemiçtir. Omurga hattı üzerinde 6. Çakra olarak bilinen Ajna, “Üçüncü Göz” olarak da vasıflandırılmaktadır. Bunun önemli bir “enerji yoğunlaşması”, “içe bakış” ve “dışavurum” merkezi olduğu düşünülmekte ve aynı zamanda, bilinçlilik yolundaki farkındalığın merkezi kabul edilmektedir; bir anlamda “bilince açılan kapı” olarak görülmektedir. Bilinen fizikî dünya ile bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer dünyalar (ve/veya boyutlar) arasındaki “kapısız kapı” olarak değerlendirilmiştir. Bu farkındalık artışıyla birliğe odaklanmanın mümkün hâle geldiği düşünülmektedir. “Üçüncü Göz”ün açılmasıyla duyular ötesi algılar meydana çıkar ve sezgisel biliş gelişir; idrak genişlemesine yol bulunur. 6. Çakra (Ajna), Kundalini Yoga’da yeterince olgunlaşıp ehlileştiği Çakradır. Bu nedenle ona “İçsel Guru” veya “Yönetim Merkezi” de denilmektedir. Hint mistisizmindeki Kundalini Yoga sisteminde 1. Çakra “Kök Çakra” (Muladhara) olarak bilinir ve o, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisi olarak kabul edilir.3
Sanskritçe’de Kundalini kelimesi “gizemli” veya “sır” anlamlarına gelmektedir. İnsan vücudunda bulunan gizemli evrim enerjisi aynı zamanda “yaradılış sırrı”dır; insan organizmasında uyuyan, hareketsiz(!) potansiyel bir güç halindedir.4 Kuyruk sokumu bölgesinin üzerine bina edilen Kundalini Yoga’daki Kundalini kelimesinin “gizemli” veya “sır” mânâsı aslında kuyruk sokumu bölgesinin üzerine bina edildiği Acb’üz-zeneb veya Us’us kemiğinin de bir “sır” olmasından kaynaklanmaktadır, denilebilir. Yaradılış sırrı!
Yukarıda 1. Çakra ile kuyruk sokumu kemiği arasındaki yakın ilişkiye çok kısa da olsa değindik. Burada Kundalini kelimesindeki “kun” kelimesi ile “kuyruk sokumu bölgesi; arka, mak’ad, kıç” mânâsına “kûn” ve yine Allah’ın “Ol!” emri mânâsına “kün” kelimesi arasındaki gerek fonetik ve gerekse anlam birlikteliği dikkat çekicidir.
İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’ndan öğrendiğimize göre, “Allah, bir kelime olan “kün” emri ile ve her tür cismanîlikten münezzeh bir surette bütün mahlûkatı yoktan varlığa çıkarmıştır.”5
Kûn: Kuyruk sokumu bölgesi. Arka, mak’ad, kıç…
Arapça’da Kef, Vav ve Nun ile yazılan Kûn kelimesi ile, Kef ve Nun ile yazılan Kün kelimesi arasında anlamlı bir ilişkiden söz edilebilir. Nitekim İBDA Mimarı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, Muhyiddin-i Arabi Hazretleri’nden iktibasla, ebced değeri 70 olan Kün kelimesinde Vav harfinin gizlenmiş olduğuna işaret eder.
Ebced değeri 70 olan Kün kelimesi lügatte, “Ol” mânâsında emirdir. Allah (C: C.) bir şeye Kün dese; o şey olur.
Vav harfinin açığa çıktığı Kûn kelimesinin ebced değerinin 76 olduğu, bunun da lûgatte, “kuyruk sokumu bölgesi”, yani “arka, mak’ad, kıç” mânâlarına geldiği düşünülecek olursa, burada anlamlı bir ilişkinin varlığı çok barizdir.
Vav harfinin ebced değeri 6’dır… Tedaisi, kâinatın 6 günde yaratılmış olması… Tedaisi, Tilki Günlüğü’nün 6 cilt olması… Tedaisi, 6. Çakra veya Nefsin bulunduğu noktanın epifiz bezini işaret etmesi ve bunun da dimağ üzerinden sanevberî veya çam kozalağına hamledilmesi ve insanın, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden birini gerçekleştirmeye memur kılınması… Tedaisi, “Birr- Tilki eniği. Gönül. Kalb. Takva. Hayır ve hasenat manzumesi… Bir sayı sıfatı. “Bir Allah’ın mekridir, hud’asıdır; Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin buyurduğu üzere, Mutlak Tevhid mümkün değildir. Bu çerçevede kul, Bir’e âit mânâsında, Birî’dir, izafîdir; onu Bâkî kılan, Allah’ın varlığı ve vaadidir…”6
Vav harfinin tilki, hile ve kurnazlık, dolayısıyla da “mekr-i ilâhî” çerçevesinde oyun ve oyunbazlıkla ilintili olması ayrıca dikkate değer. Oyunun oynamak, oynamanın ise yapmakla ilişkisi bir yana, “yapabilmek için bilmek gerek” hakikatinin hemen yanıbaşında, “bildiren olmasaydı hiçbir şey bilinemeyecekti” ölçüsünün de anlaşılması gerektiği çok tabii olarak gözükür. “Bilmek, görmektir” ve Allah’a, “Allah’ı görür gibi ibadet etmek” gerektiği dikkate alındığında, mevzu daha da güzelleşmektedir. Ve; “İnsan’nın hakikati, Allah’ın yanında nazar eden gözbebeği gibidir; bu yüzden ona, İnsan ve Halife dendi. Her insan Halife değildir…”7 “Mutasavvıflar… Mutasavvıf: Tasavvufla uğraşan: 616… Rü’yet: Göz ile veya kalb gözü ile görmek: 616… Sofî, görmek için göze ihtiyaç duymayan, kalb gözü ile gören…”8
Halife ve insan o dur ki, “Allah’ın tutan eli, gören gözü, işiten kulağı”dır. Tabiî ki de, kalb gözü açık olana, diğer bir ifadeyle de “ölmeden önce ölen”e veya “olmak yolunda olan”a! “Dünya hâkimiyeti kimin tasarrufunda olmalı?” sorusunun cevabı, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından “ruh kutbu” mânâsı kimde suret bulduysa onda olmalı! İnsanlık için bu bir gerekliliktir. Hatta zorunluluk! Bu tespit, bu makalenin ana temasına işaret etmektedir. Yazının muhtevasında görmek ve göstermek istediğimiz tam da budur.
Ebced değeri 76 olan Kûn ile ebced değeri 70 olan Kün kelimeleri arasında anlamlı bir ilişkiden söz etmek mümkün olduğu gibi, ebced değeri 70 olan Kün kelimesi ile ebced değeri 70 olan Ayn harfi arasında da anlamlı bir ilişkiden pekâlâ söz edilebilir.
“Ayn- Göz. Bir harf; Allah’ın Bâtın ismi, Tabiat mertebesi, Kamer menzillerinden “Itk-ı Süreyya- Süreyya gerdanlığı”na işaret eder: 130: Nigin- Hatem. Yüzük. Mühür… Çeşman- Gözler: 394: Mehdi Mirzabeyoğlu…”9
Ayn harfinin ebced değeri 70’dır… Ayn: (130): (C. A’yan-A’yun- Uyûn) Göz… Pınar, kaynak. Çeşme… Tıpkısı, tâ kendisi… Zât… Eşyanın hakikati… Kavmin şereflisi… Diz… Altın… Nazar değme… Casus… Her şeyin en iyisi… Muayene etmek.
Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri buyuruyorlar: “Göz, ruhun dilidir.”10
Uyûn… Tedaisi, oyun! Oyun, oynamaktır. Oynamak ise, yapmaktır… Yapmanın “dişi” olduğu malum… “Yapabilmek için bilmek gerekir”… Bilmek, görmektir!.. Görebilmek için “göz”e, dolayısıyla da “bilgi”ye, yani “kalb”e sahib olmak gerekir… “Üçüncü göz” veya “Kalb gözü”!
Kuyruk sokumu ve epifiz bezi… Epifiz bezi, göz şeklindedir ve kuyruk sokumunun “göz” mânâsıyla ilişkisi ayrıca dikkate değer. Bu arada, göz şeklinde olan Epifiz bezinin Arapçadaki “ayn” harfini andırır bir şekilde olması da ayrıca güzel!
Küna: (71): f. Arâzi. Tarla. Etrafı çevrilerek ekilen yer… Tedaisi, bilgi, kültür, irfan, idrak, kalb gözü, feraset, basiret, anlayış, “dünya görüşü”…
Künam: (111): f. Kuş yuvası…. Hayvan ini… İnsanın rahat edip dinleneceği yer… Tedaisi, beden, mecazen kafestir. Beden, insan ruhuna ev, sığınılacak yer, yani yurt veya mekân-vatandır.
Künh: (75): Bir şeyin aslı, cevheri, miktarı. Dip. Kök. Özü, nihayeti, vechi… Vakit, zaman.
Zeneb: (752): Kuyruk.
Zenb: (752): Suç, günah, kabahat… Tedaisi, hatası sebebiyle dünyaya sürgün edilen insan!
Acbüzzeneb: Ölümden sonra dirilişin tohumu sayılan madde.
Acb’üz-zeneb: Kuyruk sokumunda bulunan ve insanın tekrar yaratılışında çekirdek görevini görecek olan hücre; bir tür genetik şifre.11
Dipnotlar:
1-http://bilimvemarksizm.net/wp-content/uploads/2016/05/2012_Marksizm_Bilime_Yabanci_mi.pdf#page=201.
2-https://www.linkedin.com/pulse/beyindeki-derin-limbik-sistemin-dls-ruhsal-zeka-nedir-karaarslan
3-http://www.derki.com/sifacilik/ajna-cakra-ucuncu-goz/.
4-https://tr.wikipedia.org/wiki/Kundalini
5-http://www.barandergisi.net/dil-ve-dunya-gorusu-makale,1648.html
6-Salih Mirabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 13-19 Ekim 2016, sh. 18.
7-Salih Mirzabeyoğlu, a.g.d., sh. 18.
8-Büşra Gün, “Çile Şiiri ve Üstad’ın Seyri Sülüûku”, Aylık Dergisi, sayı: 148, İstanbul, Ocak 2017, sh. 42
9-Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası, Baran, sayı: 526, 9-15 Şubat 2017, sh. 16.
10-Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası, Baran, 20-26 Ekim 2016, sh. 16.
11-http://www.luggat.com/392/acb
Baran Dergisi 528. Sayı
Trend Haberler
Türk solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Kassam'dan şehadet operasyonu: İsrailli teröristlerin arasına sızıp pimi çekti!
Kemalistler putlarına sahip çıkıyor! Yine 5816, yine hukuksuzluk, yine ceza
15. Dergi Günleri "Bi' Dünya Dergi" Taksim'de düzenlendi
“Türkiye’nin Kobani’ye operasyonu yakın”
Abdullah Çiftçi: Türkiye birçok bölgede önemli bir aktör haline geldi