İnsan, madde ve mânâyı bir arada yaşaması gereken bir varlıktır. Yaşadıklarımızı ve güzel gördüklerimizi bu yeryüzü üzerinde yaymakla mükellefiz. İnsan, Allah’a kulluk vazifesini yerine getirdikçe şereflenir. Aile büyükleri, erken yaşlarda bu mukaddes vazifeyi çocuklarına aşılamalıdır. Kendinden sonraki gelecek ferdler insanlığın gururunu taşımalıdır!
Anne ve babalar, evlatlarına iyi bir model olamadığı için çocuklar arayışlarını başka mecralarda sürdürüyor. Özellikle sosyal medya ve TV’lerde bize dayatılan ve hayranı olalım diye karşımıza çıkarılan insanlar vicdanımıza hezimet yaşatıyor. Yüreğimize dolan, gırtlağımızı saran sıkıntıdan alamıyoruz kendimizi. Sizce de buna bir “dur” demek lâzım değil mi? Önce kendimiz, sonra insanlık için bu iyiliği yapmanın tam zamanı değil mi?
Tabiat boşluk kabul etmez kaidesince her kötü, iyi ile takas edilmelidir. Gece ve gündüz iki zıttır ama bu iki zıttın bile ayrı birer alternatifi yoktur. Tıpkı kendimize edindiğimiz örnek şahsiyetler gibi.
Bebek doğduğunda evvela yanında canından kanından olup, onu dünyaya getirmeye vesile kılınan annesini bulur ve onun kokusunu tanır. Önce anne... Sonra baba... Bebeğin doğduğunda ağlamak ve emmek dışında bir kabiliyeti yoktur. Anne ve baba öyle bir noktadır ki, çocuk onlara bakarak hareket etmeye başlar. Zamanla algı özelliği artarak anne babasını iyice tanır ve yürümeye başlar.
Kimi vakit erkek çocuklarının evdeki baba gibi davranmaya çalıştığını farketmişizdir. Ya da kız çocuklarının anneye benzemeye çalıştıklarını. Anne çok makyaj yapan bir hanım ise, kız çocuğu da annesinin bu hareketlerinin güzel bir şey olduğunu düşünerek hareket eder. Ya da anne tesettürlü bir hanım ise, o çocuk da başına bir yazma alıp kendi kendince başını kapatmaya çalışır. Çocuk ya anneyi kendine model edinir ya da babayı, bizler bunu hep böyle bilirdik. Ta ki modernleşme dediğimiz zamana gelene kadar. Şu zamanlarda bizde öyle bir huy gelişti ki, çocuklarımızla yeterince ilgilenmiyoruz. Bencil ve vurdumduymaz hâle büründük. Elbette bu hususta istisnalar da var. Çocuklar aile hayatının dışında da bazı şeyleri görüp, ona göre şekil alır. Fakat baba ve annenin rolü en ehemmiyetlisidir.
Çocukların gözünün önünde kendini kaybedercesine telefona bağımlı ebeveynler çoğaldıkça, çocuklar da gerçek hayattan kopuk yetişecektir. İçeride aradığını bulamayan, arayışlarını dışarıda sürdürecektir... Bu da aşırı özenme, şahsiyetsizliğe kadar gider.
Çocukların algılama yetisi daha şümullü olduğu için çizgi filmlerdeki algı bozucu şeyleri seneler sonra bile zihinlerinde bulacaklardır. Kendimizden de yola çıkabiliriz. Hangimiz küçükken izlediğimiz çizgi filmleri unuttuk? Şirinler, Pokemon, Ninja Kaplumbağalar... Şirinler'in komünizm propagandası yapan çizgi film olduğunu ifade edenler var... Haberimiz olsa, bu çizgi filmi yahut benzerini çocuklarımıza seyrettirir miydik acaba?
Şimdi, üç yaşındaki bir çocuk elinde telefon... Oyuncak gibi. Elinden aldığında ağlıyor, yerine başkasını da kabul etmiyor. Hipnoz oluyorlar... Ailelerin bazıları da çocuk susuyor diye mutlu... Çocukları TV, telefon, tablet, bilgisayar gibi aletlerle, vakti gelince tanıştırmalıyız. Cihaz ve programların neye hizmet ettiğini, bizim onları kullanırken nesinden istifade edeceğimizi maksadına uygun şekilde anlatabilmeliyiz. Anadolu insanı, eskiden çocukları nasıl yetiştirirdi... Şimdi nasıl?..
Kötü alışkanlıklardan uzak olmalı, ağzını hayırla açıp hayır konuşmalı, kötü söz ve fiillerden uzak olmalı, saygılı ve sevgili olmalı, en mühim olanı da helal ve tayyip yemeli. Tedbir bizden takdir Allah'tandır. Allah, önce bizim sonra da neslimizin ahlâkını muhafaza etsin.
Baran Dergisi 714.Sayı