Her şeyin bir asayişi olduğu malumdur. Evimizin, işimizin, okulumuzun vs. asayişi olmayan bir müessese düşünülemez. Çünkü asayiş, müessese ve kişilerin bir arada bulunması ve devamlılığın idame ettirilmesi için lâzım gelir. Bazen karşımıza büyükçe şeylerin çıkmasını beklemek ahmaklıktır, koskoca adamı yere yıkan şey bazen bir sivri sinek de olabilir. İşleyen çarka ufacık taş atmak taşı kıracağı gibi çarkı bozmaya da kâfi gelebilir.
Doyumsuzluk ve açgözlülük bizleri ahlâklı insan olmaktan uzağa götürür, madde için yaşamaya itebilir. Maddenin kıymeti malumdur ve inkâr edilemez. Çünkü hayatın devamlılığı için yemeğe-içmeye ihtiyaç vardır. Fakat günümüzde, lüks ile ihtiyaç karıştırılmış durumdadır. Kimi vakit ihtiyaç olmayan şeyler, “ihtiyaç” gibi karşımıza çıkarılmaktadır. Harcadıkça varolduğumuz algısı ustalıkla zihnimize zerk edilmektedir.
Kedi-fare oyunu gibi aklımızla dalga geçiyorlar. Reklam ajanslarının kâhir ekseriyeti insanları tüketim çılgınlığının cazibesine ortak ediyor. Piyasaya çılgınca ürün sürüyorlar. İnsanlar çılgınca alışveriş yapıyor, çılgınca tüketiyor. Binlerce çeşit yemekten tutalım da, her sene çıkan çeşit çeşit telefonlara varana kadar gözleri meşgul eden her şey. Reklam ve ambalajla allanıp pullanıp ürünlerle tüketme iştiyakı birleşince, birçok kimsenin aklı ve gönlü iyice okşanmaktadır. Bunun sonucu olarak da ailenin erkeğinin eve getirdiği maddi imkanın yeterli olmadığı görülmektedir. Artık tek çıkar yol, kadının da çalışmasıdır. Yıllarca kendini evine, çocuklarına ve eşine adamış kadın, artık hizmetini başka başka yerlere yaparak, bir meblağ karşılığında huzurunu ve hizmetini satmaya mecbur bırakılmıştır.
Evine kırılmaz zincirlerle bağlı kadın, artık debdebeli hayatın iniş çıkışları karşısında büyük potalarda eriyen demir misali anbean erimektedir. Kimlik bunalımı yaşaması da cabası. Atalarımızın çok veciz bir kelamı vardır onu da burada söylemek yerinde olacaktır: "Taş yerinde ağırdır." Eşya, mahalline tevdi edildiği müddetçe bir mana ile ilişkilendirilebilir. Eşya için bile böyle bir şeyden söz edebiliyorken insan hakkında, dahası insanlığın en önemli mimarlık vazifesi verilmiş olan kadın hakkında daha hassas olmamız icap etmez mi? Nitekim Hz. Allah Kur'an-ı Kerim’de: "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur." buyurmuştur. Şayet kadının da çalışmak ve evi geçindirmek gibi muhkem bir gayesi olsaydı Allah kadını da erkeği de aynı idrak ve kuvvette yaratmaz mıydı? Ya da başka yönden bakmak gerekirse, her evlilik akdinde erkeğin kadına vermekle yükümlü olduğu mehir vardır. Madem kadınlarla erkekler eşitlik kisvesi altında toplanmak isteniyor; bu mehir meselesini nereye koyacağız? Kadınlar erkeklerin yaptığını yapabiliyorsa neden mehir veriyoruz? Ya da neden nafaka durumları söz konusu oluyor? Lafzi olarak bile ayrı iki kutup olan bu cinsiyetleri birleştirme arzusu nedendir?
Kimi insanlar kendi rahatlığının sağlanabilmesi için kendilerine olmadık yerlerden imkanlar açmaya çalışırlar. Ve bu imkanları toplum baskısını da iyi bildikleri için sıkıntılı görünen ama aslında bahane olduğu gün gibi açık olan şeylerle desteklerler. "İhtiyaç işte ne yapalım?" "Yetiştiremiyoruz." "Çocuklar büyüdü ihtiyaç arttı." ve sair bahanelerle de kendilerine lüks yaşantının kapılarını aralamayı yol bilmekteler. Aklı başında her insan, bunun bahane kapısını çalmak olduğunu bilir. Kanaat etmekten bîhaber olduğumuz için, gözümüzü hep yüksek yüksek yerlere dikip oralara ulaşmayı gaye bildiğimizden sebep olacaktır ki, 'amacımıza ulaşana kadar her yolu mubah biliriz' denilmesi gibi yanlışa düşülüyor.
Kirli eller önüne kadını atıp, kanunlar ile korumak samimiyetsizliğin daniskasıdır. Amaç çok açıktır; kadını, aileyi ve dahi insanlığı yozlaştırıp kullanmak... Bunu yapabilmek için de kadını kalkan olarak kullanıyorlar. Maalesef, bu zoka yutturuluyor. Ve kadının sultan olduğu yerden köleliğe geçişini izliyoruz. “Al kırbacı vur” devrinin güncellendiği süreçten geçiyoruz. Kadını ağırlığından, konumundan eden “modern zaman”dayız.
Biz, bizden öncekilerin torunları olduğumuza göre, bizden sonrakilerin ise ataları olacağız buna binaen şu sözü ayarlayarak tekrar söylemek istiyorum: "Kadın, evinde ağırdır."
Baran Dergisi 713.Sayı