(Carlos’un 10 Ocak 2015 günü Av. Güven Yılmaz’la gerçekleştirdiği kısa konuşmayı, telefon hattındaki tuhaf bir problemden dolayı Carlos’un sesinin anlaşılamayacak derecede bozuk olmasından dolayı tercüme edemiyor; bu “arıza”nın tam da Fransa’yı sarsan ve Carlos’un aşağıda tercümesini okuyacağınız bir hafta sonraki konuşmasının da konusunu teşkil eden Charlie Hebdo saldırısından hemen sonra gelmesinin yorumunu okuyucuya bırakıyoruz.)

Esselâmü aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

Burası çok soğuk gerçi ama iyiyim.

(Av. Yılmaz, Fransa’daki cezaevleriyle ve bu cezaevlerindeki hayatla ilgili bir eser kaleme alan Fransız bir profesörün kendisine gönderdiği kitabtan bahsediyor. Carlos da bu profesörü tanıdığını, eserin bu çıkan ikinci baskısını kendisinin gözden geçirip birinci baskıdaki bazı hataları düzelttiğini, “öğretmen” olarak cezaevlerinde görev de yapan bu hanım profesörü tüm mahpusların sevdiğini ve bu yüzden de kendisinden kurtulmak istediklerini söylüyor. Av. Yılmaz’a, sözkonusu hanım öğretmene bir teşekkür mektubu göndermeyi ihmal etmemesini bilhassa tembih ediyor.)

Oradaki gönüldaşlar nasıl?

(Av. Yılmaz, herhangi bir problem olmadığını, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun da iyi olduğunu ve Carlos’a devrimci selâmlarını gönderdiğini söylüyor.)

Bana soracağınız bir soru var mı peki?

(Av. Yılmaz, bir sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)

Bir mahpus olarak, çok sınırlı bir bilgiye erişebiliyor ve tüm haberleri alamıyorum elbette. Yine de, yoldaşlarım ve müttefiklerimizle omuz omuza verdiğimiz geçmiş savaş tecrübem dolayısıyla, belli bazı konular üzerinde iyi bir tahlil kapasitem olduğunu ifâde etmek durumundayım. Bunun yanı sıra, bazı gazeteleri, dergileri ve haber kanallarını da düzenli olarak takib etme alışkanlığım vardır.

Bu vesileyle, şöyle bir haberle karşılaştım geçenlerde: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris’te Charlie Hebdo’ya karşı gerçekleştirilen saldırının arkasında Mossad’ın olduğunu söyledi.

(Carlos, Peygamber Efendimizle ilgili alçakça karikatürler bastığı için 7 Ocak 2015 tarihinde Cezayir asıllı Fransız vatandaşı –sonradan polisçe katledilen- Şerif ve Said Kuvaşi kardeşler tarafından silâhla basılan ve iki polisle birlikte kadrosundan idareci, karikatürist veya çalışan toplam dokuz elemanı öldürülen Charlie Hebdo mizah dergisinden bahsediyor. Yine aynı gün, Kuvaşi kardeşlere destek mahiyetinde, Mali asıllı Fransız vatandaşı Amedy Coulibaly tarafından “koşer” gıda satan Paris’teki bir yahudi marketinde düzenlenen ve ardından yapılan polis operasyonunda hem Coulibaly hem de dört rehinenin öldürüldüğü silâhlı rehin alma eylemiyle ilgili konuşuyor.)

Bu olaylarda, saldırıları gerçekleştiren 3 müslüman şehid de aralarında olmak üzere, toplam 17 kişi öldü. Ne var ki, çok büyük bir gürültü kopartıldı ardından. Buna karşılık, Paris’te düzenlenen ve benim komedi olarak adlandırdığım protesto yürüyüşüne, ABD ne temsilcisini gönderdi ne de büyükelçisini.

Allah aşkına, nedir zaten bu? 11 Eylül 2001 günü ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırılarda –öyle 17 falan değil- tam 3000 kişi ölmüştü. Çöken ama altı aydan fazla için için yanmaya devam eden binaların altındaki cesedleri hâlâ bile bulunamayanlar vardır bu 3000 kişi arasında. Fakat buna rağmen, şimdi Paris’te düzenlenen protesto gösterileri türünden saçmasapan nümâyişler gerçekleştirilmemişti Washington’da veya New York’ta!

Politik bir bakış açısıyla değil de insanî bir bakış açısıyla yaklaşıldığında, ben öyle acı çekiyor falan değilim gerçi ama, dul kalan eşlerin, annesini veya babasını kaybeden çocukların, dostunu yitiren insanların acısını anlarım, bunu takdir edebilirim. Fakat öbürlerinin gürültüsü tam bir saçmalık.

Evet, saldırıların arkasında Mossad’ın bulunduğunu söylüyor Erdoğan. Hakikaten hangi gerçekler yatıyor bu hâdiselerin ardında?

En başta, bu saldırıları gerçekleştirilen insanlar, eski polis muhbirleridir. Nereden mi biliyorum? Şöyle:

Esas avukatım ve sevgili eşim Isabelle Coutant-Peyre, bundan yaklaşık on sene önce, 2005’te, bir mahkemeye katılır. İşte bu mahkemede, Charlie Hebdo saldırılarını gerçekleştirilen iki şehid de sanık olarak bulunmaktadır: Coulibaly ile birlikte, Kuvaşi kardeşlerden de biri, yaşça büyük olanı [Said]. 

Aynı davada yargılanan başka sanıklar da vardır ve Isabelle de bunlardan birinin avukatıdır. Ne var ki, mahkemenin daha başında, savcı bir değerlendirme yapar ve sanıklar arasından Amedy Coulibaly ve Said Kuvaşi’nin serbest bırakılmasını taleb eder. 

Isabelle dahil olmak üzere mahkemede hazır bulunan diğer herkes bu mütalâa karşısında “neler oluyor?” diye düşünür ve şaşırır. Dosya aynı dosyadır çünkü ama diğer sanıkların cezalandırılması istenirken, sadece Coulibaly ve Kuvaşi’nin serbest bırakılması taleb edilmektedir mahkemeden. 

Sadece sanıklar ve avukatları değil, mahkeme başkanı bile şaşırır bu talebe. Sanıkların hepsi aynı dosya çerçevesinde tutuklanmış ve mahkeme önüne çıkarılmışlardır ama nedense sadece ikisinin serbest bırakılması istenmektedir kendisinden.

Isabelle gibi, herkes aynı şeyi düşünür o ânda: Demek ki polis muhbiridir bu iki kişi!..

Mahkeme başkanı, Fransız hâkimlerinin çoğunluğu gibi, bağımsız bir insandır; polisin ajanı falanı değildir. Zaten, hâkimlerin az bir kısmı, siyonistlerle ve ABD’yle birlikte çalışan belli özel Fransız servislerinin ajanıdır. 

Neyse; mahkeme sonunda, Coulibaly serbest bırakılır; diğeri yâni Kuvaşi ise, 18 ayını bilfiil cezaevinde yatmak üzere, sadece üç yıl ceza alır. Cezasını yattıktan sonra o da serbest kalır.

Diyeceğim o ki, tâ o zamanlardan kalma bir hatıra olarak, eşim Isabelle’nin hep aklında kalır bu iki “polis muhbiri”.

Aradan onca zaman geçtikten sonra, bu eski “polis muhbiri”, Amedy Coulibaly, bir eylem gerçekleştirir ve bir markette sıkıştırılır. Fakat bu çocuğu kolayca sağ ele geçirip tutuklamak varken, öldürülmesine nezaret etmek üzere İçişleri Bakanı da bizzat başlarında olmak üzere, 400 Fransız özel müdahale gücü polisi tarafından kuşatılır ve katledilir. Sağ ele geçirilmek istenmez, konuşmasın diye katledilir bu şekilde.

Diğer iki eski “polis muhbiri” yâni Kuvaşi kardeşler ise, ellerinde herhangi bir rehine olmadığı için çok daha kolay ele geçirilebilecek şartlarda sıkıştırıldıkları hâlde, onların da sağ kalıp konuşması istenmez, onlar da katledilirler. Hâlbuki kendilerine önce gazla müdahale edilebilir, sonra da bacaklarından vurulup yakalanabilirlerdi.

Belli ki, her iki vak’ada da “öldürün!” emrini almıştır polis ve sağ kalıp da konuşmamaları için mutlaka öldürülmeleri istenmiştir.

Diğer yandan, katledilen bu iki kardeş, ilgili herkesçe çok iyi bilinen ve tanınan insanlar olmalarına rağmen, -ki, bu gibi insanların, okyanusları da içine alacak şekilde Amerikan hava sahası üzerinde uçmaları yasaktır- kendi adlarını kullanarak ve gayet rahat biçimde Yemen’e eğitim almaya gidebiliyor, iddialara göre orada Enver el-Evlâkî ile de görüşebiliyorlar.

Ki, cihad şehidi Enver Evlâkî ile görüşmüş oldukları haberi de kuşkulu. Çünkü bir süre önce [30 Eylül 2011] Amerikan insansız hava araçları tarafından şehid edilmiştir kendisi. Bir Amerikan vatandaşı, bir ABD vatandaşı olduğu hâlde katledilmiştir hem de. Oysa bir Amerikan vatandaşını bu şekilde suikast düzenleyip öldürmek, Amerikan kanunlarına göre “kanun dışı”dır. Amerikan hukukuna göre bu çok büyük bir suç olmasına rağmen yapmışlardır bunu.

Neyse, Kuvaşi kardeşlerin Evlâkî’yle görüştüğü ve döndükten sonra da Charlie Hebdo saldırısını gerçekleştirdikleri ileri sürülüyor.

Amedy Coulibaly’nin yahudiler için “koşer” gıda satan bir markette düzenlediği eyleme gelirsek; öncelikle şu hususu bilmek önemlidir: Allah Resûlü, müslümanların helâl yemeleri gerektiğini buyurmuş, ancak bir hıristiyanın veya yahudinin evinde yemek yenilebileceğini de söylemiştir.

Hıristiyanların çoğu, daha doğrusu hıristiyanların bugün çoğunluğunu teşkil eden Batı hıristiyanlarının çoğu, “helâl” gıda yemezler. Bu yüzden, onların yediklerinden kaçınmanız gerekir. Ne var ki, “koşer” gıda yâni yahudilerin yedikleri ise helâldir. Bu bakımdan, müslümanlar olarak, onların yediklerinden yeme iznimiz vardır. Küçük bir detay da olsa, -olan biteni anlamak bakımından- bence önemli bir bilgidir bu. Tekrar bu meseleye döneceğim.

Charlie Hebdo hakkında bir fetva verilmiş ve bunun sonucunda da Kuvaşi kardeşler tarafından sözkonusu saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu dergi, kendince muhalif bir dergidir ve -sadece İslâm’a değil- hem kiliseye hem de cumhurbaşkanlarına sürekli saldıran bir yayın organıdır.

Ancak yaptıkları yayınlardan dolayı hukukla başları belâya girmiş ve sonunda kapanmıştır. Derken, Philippe Val isimli biri tarafından yeniden yayın hayatına sokulmuştur ki, Sarkozy’ci bir şirkette de çalışmış olan bu kişi, tavsiye edilir, yâni ahlâken doğru bir insan değildir – neyi kasdettiğimi anlıyorsunuz. 

“Açık fikirli” olmakla bilinen Charlie Hebdo’nun felsefesine karşı bir çizgi takib eden bu Val, Charlie Hebdo’daki tüm mizahçıların en yaşlısı olan Maurice Sinet’nin [Siné] yazdığı bir yazı üzerine, kendisini Charlie Hebdo’dan kovmuştur. 

Niçin peki? 

Siné’nin yazdığı o yazıdan hoşlanmamış çünkü bazı siyonistler! 

Siyonistlerin ajanı Val’in bu ve benzeri tavırlarından sonra, şu oldu, bu oldu ve Val dergiden ayrıldı, Sarkozy tarafından ismi verilerek hükümetin güdümündeki en önemli radyolardan biri olan France Inter’in başına getirildi, dergi de tamamen iflas noktasına geldi bu arada. 

Tuhaflıkları olduğu kadar, birtakım bağlantıları da görebilirsiniz bu şekilde. Hükümet kim olursa olsun, insanlar Fransız devlet sistemi içerisindeki birtakım siyonist unsurlarla birlikte çalışmakta ve iktidar gücünü ele geçirmektedirler böylece.

Kuvaşi kardeşlerin düzenlediği saldırıda ölenlerden güya komünist dergi idarecisi Stéphane Charbonnier ise, gayet tuhaf bir durum olarak, Fransız işgal güçlerinin paralı askeri olarak Cezayir milliyetçilerine karşı savaşan Cezayirli “Harki” bir babanın kızı olan ve geçmişte Sarkozy’nin bir bakanı olarak görev yapmış “sağ görüşlü” bir kadınla [Jeannette Bougrab] birlikte yaşamaktaydı. 

Güya müslüman olan bu kadın, bir yandan sağ siyonist Sarkozy hükümetinin bakanı olarak görev yaparken, diğer yandan da İslâm karşıtı, din karşıtı ve hıristiyan kökenli bir adamla evlilik dışı birlikte yaşayabiliyor. 

Öbürü de, bu hâldeyken, etrafa komünist olduğunu iddia ediyor. Yetmiyormuş gibi, 24 saat polis koruması altında, hem müslümanlara, hem peygamberimize saldırıyor. Bir Fransız komünisti, polis koruması istiyor! 

Hepsi ne kadar acayib işler.

(Carlos, Venezüella’nın laik hür mason geleneğinde, insanların istedikleri gibi eleştiride bulunabildiklerini ve bu yüzden saldırıya uğramadıklarını söylüyor… 

Kendisi başta olmak üzere, ailesinden hiç kimse “hür mason” olmadığı hâlde, hür masonlardan hep olumlu olarak bahsedegeldiğini, çünkü hür masonların Amerikan kıtasındaki bağımsızlık hareketleri sırasında esaslı ve önemli bir rol oynadıklarını ve bağımsızlık hareketlerinin liderlerinin hepsinin hür mason olduğunu belirterek, Türkiye’de de Sabetayist hür masonların rol oynadığını, onlardan biri olarak ve bazı olumsuz yönlerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki rolü bakımından olumlu niteliği olan Kemal Atatürk’ün de böyle biri olduğunu vurguluyor…

Ne var ki, hür masonlar kötü insanlar olmamalarına rağmen, son yüzyıl içerisinde aralarına siyonistlerin sızdığını ekliyor…)

Charlie Hebdo dergisi, dergiyi yeniden yayın hayatına sokan Philippe Val dergiyi malî bir çıkmaza sokup ayrıldıktan sonra da türlü problemler yaşadı ve iflas noktasına vardı. Bu arada aptalca yayınlarına da devam etti. Öyle oldu ki, sadece müslümanlar değil, dergiyi almayı herkes bıraktı. İlk defa –sanıyorum- 1972’de okumaya başladığım bu dergiyi, ben ve avukatlarım bile okumayı bıraktık. Derken, bu dergi aleyhine bir fetva yayınlandı ve bu saldırı gerçekleşti.

“Koşer” markete saldırıyı gerçekleştiren Coulibaly’ye dönersek; bu insan eski bir “polis muhbiri” olduğu gibi, çok sevilen de bir “polis muhbiri”ydi. Televizyona bile çıkmış ve Başkanlık Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından kabul edilmişti. Çok acayib tabiî.

Şayet Cumhurbaşkanı Erdoğan Mossad’ı suçlamışsa, üzerinde durmak ve ciddiye almak lâzım. Çılgın bir adam değildir ve ne söylediğini de biliyor. Daha farklı bir seviyede de olsa, benden veya bizden çok daha iyi bilgilendiriliyor sanıyorum.

Anlaşılıyor ki, eskiden “polis muhbiri” olan bu çocuklar, kısa dönem kaldıkları cezaevinde polisin kendilerine yaptığı teklifi kabul ederek önce “polis muhbiri” olmuşlar, ancak sonradan gerçek birer mücahid olarak, ölmeye hazır ve cennete arzulu biçimde sözkonusu saldırıları gerçekleştirmişler, böylece şehid olmuşlardır

Komplo teorilerine prim veren bir insan değilim, bir eylemin ardında CIA var Mossad var türü değerlendirmelerden de hoşlanmam. Ne var ki, özellikle Coulibaly için konuşursak, müslümanların da alışveriş yaptığı o “koşer” markete gitmek ve sırf yahudi oldukları için oradakileri öldürmek gibi absürd bir şeyi ona kim söylemiştir; bunu düşünmek lâzım.

Burada ABD’yi ve diğerlerini kasdetmiyorum, ancak nüfusu günden güne azaldığı için yahudileri İsrail’e göç ettirmek isteyen bir zihniyetin iktidarda olduğu İsrail ve Mossad üzerinde özellikle durmak gerekiyor.

Her ne olursa olsun, mücadele uzun sürecektir. Fakat en sonunda, sömürülen ve baskı gören dünya halkları başaracak; emperyalizm ve siyonizmin bitmesiyle birlikte, dünyaya hürriyet ve eşitlik hükmedecektir.

Allahü Ekber.

Baran Dergisi 419. Sayısı