Her şeyin tamamen birbirine girdiği, Hak ile Bâtıl’ın kolayca ayırt edilemediği bir dönemde yaşıyoruz. Yakın zamanda vefat eden Abdülkerim Kıbrısi’nin bir sözü: “Bütün insanlar Hazreti Mehdi'yi sorar, Deccali soran yok... Deccal fitnesi kaynıyor her tarafta…” Ne kadar da doğru; İslâmî hassasiyetler yerini çoktan terk etti ve bırakılmaz ama muhal farz bırakın onu, insânî olan birçok şey hayatımızdan çıkıp gidiyor. Hoş, insan olmayana Müslümanlık hitab etmez ve tersinden Müslüman olmayan da hakiki mânâ da “insan” olamaz, ayrı mevzu…
Cumhuriyet öncesinde memleketimize giren Batı tarzı hayat ve düşünme biçimi Cumhuriyetle birlikte hayatlarımıza yerleşiverdi; kolay olmadı bu ama başardılar; kâh idam sehpaları, kâh köy enstitüleri ile… Bu memlekette İslama aid ne varsa üzerine kezzap döken Batı aşığı pis zihniyetin en büyük suçunun “İdrakleri iğdiş etmek” olduğunu söylüyor Kumandan Mirzabeyoğlu.
Yeni cumhuriyetin idrakleri keleş Batı hayranı budalaları, üç nesil sonra görecekleri torunlarının hâlini azıcık hayâl edebilselerdi, herhâlde ya ruhbanlığı seçerler yahut da toplu şekilde intihar ederlerdi; bugün, Batı’nın her pisliği kaldırımlarımızdan gömleklerimizin yakalarına, düşünce biçimimizden çocuklarımızın hayallerine kadar zamk gibi yapışıverdi!
Üstad Necip Fazıl Kısakürek “Gençliğe Hitabe”sinde “Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi” diyordu; tasvir ettiği manzara aynıdır:
Sanki Londra’nın göbeğinde gezer gibi rahat Ramazanın ortasında sigara içenler ve yemek yiyenler yüzlerinde hiçbir hayâ hissi barındırmadan sokaklarda cirit atıyor bugün. Bu hayvandan aşağı varlıklar kadar onlara ses çıkarmayanlar da suçlu değil mi? Herkes imanını gizliyor; zahire vuran az insan kalmış maalesef.
Fatih semtinin ortasında ve aynı şekilde İstanbul’un birçok semtinde bağıra bağıra döner satan esnaflar var Ramazanın ortasında; ne mübarek Ramazan belli, ne bunların kim olduğu, ne de bu memleketin neresi olduğu? Ahmakça bir sırıtış, bön bön bakışlar; şen sıpalar…
“Demokrasi” diye diye 80 küsur yıldır kıçını yırtan ve bu uğurda insanlıktan çıkarak bu millete en büyük ihaneti yapan düzen bekçileri, insanımızı sonunda istediği kıvama getirebildi; artık ne söylesen dikiş tutmaz bir hâle gelen bugünkü insan tipi, Allah’ın ayetlerini art arda papağan gibi sıralamaktan, hadisi şerifleri eğip bükmekten tutalım, hayatını sadece haz üzerine kuranına kadar tam bir demokrasi ürünü olarak piyasadadır; “İslâmcıyım” der alakası yok, “karşıyım” der hiçbir ciddiyeti yok insan tipleri!
Ramazan’da gündüz vakti sigara içmekten, yemek yemekten hiç çekinmez ve aksine bunu da “hür’üm, ben istediğimi yapıyorum, sana ne?” diye de savunur; içinde hak yahut bâtıl hiçbir iman şubesi kalmamış hissiz bir oduna dönüşmüş insan tipleri;
Doğrusu, görünüm olarak insan gibi ama hayvandan başka her bir şeye benzeyen hilkat garibeleri; “Batı, demokrasi, hürriyet, ilericilik, felan, filan” diye diye ilk mektepten başlayarak idrakleri iğdiş edilen insanımız için artık ekstra bir eğitime ve dayatmaya da gerek yok. Düzen öyle bir kereste fabrikası hâline geldi ki, bütün faaliyeti ateşe gönderilecek odun üretmek oldu; insanlar aile kurmaktan, çocuk yapmaktan ve birbirleri ile irtibat kurmaktan kaçmaya başladı; dedik ya insânî olan birçok husus hayatımızdan çıkıp gidiyor. Ve bugünkü iktidar da bu düzeni sürdürmek suçundan mes’ûldür.
Demokrasi’nin mahsülleri, iğdiş edilmiş idrakler ve kapkaranlık bir manzara; öyle karanlık ve yavan ki memleketimiz ve dünya, bu hâlin arkasından ancak ve ancak çok büyük olaylara gebe gibi gözüküyor Allah-ü âlem;
“Duranlar görecektir yürüyeni; Allah’a hamd olsun ki imanını hiç çekinmeden izhar eden ve “Kendinden Zuhur” olan İBDA var; Batı’nın miâdı dolalı çok oldu; ne yeni bir fikir üretebildi ne de yeni bir hamleye girebildi; tek yaptığı, kustuğu bütün pislikleri İslâm coğrafyalarına güzel etiketlerle yedirmek; onlar da, fikirsizlikten ve ne yapacağını bilememekten muzdarib kıvranıp duruyorlar; artık eski dünya düzenleri ve bir de Yeni Dünya Düzeni var: “Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı'na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen "Yeni Dünya Düzeni", Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir... Elbette "hayır!" diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz "Yeni Dünya Düzeni"miz ile!..” (*)
*Salih Mirzabeyoğlu - Başyücelik Devleti
Baran Dergisi 292. Sayı