En son Sivas’ta köpekler 14 yaşında bir kız çocuğuna saldırdılar ve yerde sürüklediler. Neyse ki görenler yardıma koştu da çocuk saldırıyı küçük sıyrıklarla atlattı. Kızcağızın babası, kendi ifadesine göre, köpekleri uzaklaştırmak için pompalı tüfekle havaya ateş açmış, köpekler bu kez de babaya saldırınca adam kendisini korumuş ve 4 köpek ölmüş.
Bu ilk vaka değil, belli ki son da olmayacak. Başıboş sokak köpekleri çocukları öldürdüler, sakat bıraktılar, trafikte ölümlerine neden oldular. Sadece çocuklara değil büyüklere de saldırıp öldürdüler. Sorun gittikçe büyüyor. O kadar ki, bazı ülkeler Türkiye’ye turist olarak gidecek vatandaşlarını sokak köpekleri konusunda uyarır hale geldiler. Sorun büyüdükçe çözüm zorlaşıyor. Geçici tedbirler hiçbir işe yaramıyor.
İç güvenlik meselesi haline gelen başıboş sokak köpeklerinin güçlü bir lobisi var. Bu lobiyi ikiye ayırmak gerekiyor: Bir kısmı köpek maması üreten uluslararası şirketlere aparatlık yapıyorlar. Diğer kısmı ise kelimenin tam anlamıyla ruh hastası. Bu ikinci kısım, köpek sevgisini abartmış ve adeta köpekperest olmuş durumdalar. Kalplerinde insana dair en küçük bir merhamet kalmamış. Köpekler tarafından parçalanarak öldürülen, sakat bırakılan ya da köpekten kaçarken araç altında kalarak hayatını kaybeden çocuklarla ilgili “korkmasaymış”, “kaçmasaymış”, “sevgiyle büyütülmedikleri için böyle olmuş” türünden akıl almaz açıklamalar yapabiliyor hatta çocukların ailelerine davalar açabiliyorlar. İnsana merhameti olmayanın köpeğe merhameti olmaz. Bir çocuğun ölümüne ya da sakat kalmasına üzülmeyen birinin köpek sevgisi tamamen plastiktir. Sineğe, böceğe, karıncaya, tavuğa, ineğe ya da koyuna aynı hassasiyeti göstermeyip köpek konusunda abartılı ve akıl dışı tavır sergileyen birinin köpekle ilişkisi olsa olsa bir tapınma ilişkisi olabilir. Bu da bir ruh hastalığıdır, bir sapkınlıktır.
Meselenin çözümü hiç de zor değil: Başıboş köpekler sokaklardan toplanıp acısız şekilde itlaf edilmelidir. Bu işin artık lamı cimi yok. Ne geçici barındırma, ne kısırlaştırma, ne de sahiplendirme sorunu çözüyor. Köpek popülasyonu gittikçe artıyor ve tehlike de büyüyor. Nasıl ki belediyelerin ilaçlama yaparak sinekleri öldürmesi normalse, nasıl ki her yıl milyonlarca büyük ve küçükbaş hayvanı, tavukları, balıkları hayatımızı idame için öldürmek normalse, iç güvenlik sorunu haline gelen köpekleri itlaf da o kadar normaldir.
Sokağa dökülecek bir avuç köpek lobisini de toplayıp rehabilitasyon merkezlerine yatırmak, toplumsal ruh sağlığının korunmasına da yardımcı olabilir.
Başıboş sokak köpekleri konusunda “itlaf” dışındaki her söz bu saatten sonra lafügüzaftır.
Umre’yi tekrar düşünmeyelim mi?
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Filistin’de yürüttüğü soykırımı önleyebilecek ülkelerden biri, dolar ve petrol zengini olan Suudi Arabistan’dı ancak soykırıma sessiz kaldı hatta İsrail’i zımnen destekledi. Kâbe avlusunda Gazze duasından dahi rahatsız oldu. Bazı kendini bilmez Suudi imamlar çıkıp “Otoriteye itaat farzdır. Hamas otoriteye itaat etmeliydi” bile dediler. Suudilerin sahibi olduğu Independent adlı medyada son günlerde yayınlanan makalelere bakmak bile Suudi Arabistan’ın tavrını anlamaya yetiyor. Suudi yazarlar Hamas’a, “İran etkisinde” iftirasını atıyorlar ve sanki İsrail masum masum orada duruyormuş da Hamas birden bire saldırmış gibi bir hava estiriyorlar. İşin aslı, Hamas’ın bir direniş örgütü olarak tüm Müslümanlara ilham kaynağı olması ve Suud-İsrail normalleşmesini kesintiye uğratması bu çevreleri rahatsız ediyor.
Suudi Arabistan böyle bir pozisyonda iken umre ibadetini, özellikle de tekraren yapılacak umreyi bir kez daha düşünmek, sorgulamak gerekmez mi?
Hanefi ve Maliki mezheplerine göre umre ibadeti sünnet, Şafii ve Hanbelilerde ise hayatta bir kez umre farz. Yani yapılmayabilir, ertelenebilir, tekraren yapmaktan en azından bir süre kaçınılabilir.
Kuşkusuz ibadetler birbirinin yerine ikame edilmez ama Gazze’de Müslüman kardeşi yiyecek ekmek parçası, içecek bir damla su bulamazken binlerce dolar harcayıp umreye gitmek de kardeşlik hukukuyla bağdaşmasa gerek.
Gazze kan ağlarken, bu yıl umreyi, hatta haccı ifa etmeyi ümmet olarak bir gözden geçirmesek mi?
Aydın Ünal - Yeni Şafak