Bu hafta, cezaevinde hayatını kaybeden Bask ülkesine mensup siyasî tutsaklarından bahsederek başlamak istiyorum. Akabinde bağlantılı bir şekilde Barselona’da gerçekleştirilen saldırılara geleceğim.

Bu siyasî tutsakların birçoğu İspanya Krallık hapishanelerinde hayatını kaybetti, 18 kadarı da Fransa cezaevlerinde öldü.

Birincisi, 1981’in Haziran ayında ölen Van Jose Crespoidi. Yıllar sonra bir başkası daha öldü. Adı Jose Ramon’du. Ardından 8 Haziran 1986’da birisi daha öldü. 1988’de Migel Lopetegi, 1988’in 15 Haziran’ında Juan Carlos Marterena, 1990’ın 1 Aralık’ında Migel Salakain bir saldırı neticesinde hayatını kaybetti. 1991 yılının Ocak ayının 20’si civarında Juan Gruvah Fransa cezaevlerinden birinde öldü. 1993’ün 15 Mayıs’ında Pedro… 1997’nin 7 Şubat’ında Jose Maria Aransemendi İspanya Krallığı’nda, yine 1997’nin 10 Şubat’ında Unay Salamueva hapishanede öldü. 1997 Temmuz’unun 20’sinde Juan Carlos Hernando, önemli bir isim olan Irreskin aynı yılın 7 Temmuz’unda öldü. Böyle birçok ismin ölümüyle Bask bölgesinin beyin kadrosu zayıfladı. 4 Mart’ta İspanya hapishanelerinde Roberto Sanzbir saldırı neticesinde öldü. 2014’ün 6 Şubat’ında Arçais Bijanve, sonuncusu ise 31 Temmuz 2017’de öldü. Bu adam 46 yaşındaydı. 26 yaşındayken cezaevine girmişti. Bir seçilmişti. Bask bölgesinin seçilmiş bir üyesiydi. Özgür kalabilmesi için çalışmalar yapılırken hapishanede hayatını kaybetti. Bu gerçekten üzücü…

Son dönemde İspanya’da hareketli günler yaşanıyor. Bilhassa Bask ülkesi ve Katalanlar üzerindeki baskı artıyor. Bu sene tüm tutsakları alâkadar eden ve tehlikeye atan, yoruma açık kanunlar çıkarıldı.

İspanya özelinde devam edersek; İspanya senelerce krallık ve cumhuriyet olarak yönetilen bir devletti. Bu devlet içerisinde çeşitli zamanlarda birçok hain türedi. Bunlar hem devletlerine, hem İspanya halklarına ve hem de tarihlerine ihanet ettiler. General Franko dönemini hatırlayın. Maalesef, siyasî olarak 19. Yüzyılın sonlarından itibaren örgütlenmeye başlayan Bask bölgesine dair tutumu malûm. Ayrıca Bask bölgesinin bağımsızlığı için örgütlenen yapılar da, bölgede hâkimiyeti ele geçirmek için yanlış politikalar yürüttüler, bunu da söylemek gerekir.

Franko döneminde İspanya, İsrail’i siyasî olarak tanımayan tek Avrupa devletiydi. Franko, dindar bir Hıristiyan’dı ve Yahudiler Franko’nun tarihî düşmanlarıydı. Bu bir gerçektir ki, ondan sonra gelip Siyonistlerle ilişkiler kuran herkes, düşmanlarıyla işbirliği yapmıştır, haindir. Franko asla İsrail’i tanımayı kabul etmemiştir. Bütün kolonilere bağımsızlıklarını vermiştir. Her ne kadar Katalanlar ve Bask ülkesi üzerinde bir baskı kursa da, genel itibariyle insanların haklarını tanımış, hatta siyasî tutsaklara bugünkü iktidardan daha fazla haklar vermiştir. Bu dönemde Franko’ya, cumhuriyete ihanet eden birçok kişi olmuştur. Rüşvet batağına sağlanmış, siyasî olarak bozulmuş bu insanlar paranın kölesi olmuştur.

Barselona’daki saldırılara gelirsek; hatırlarsınız bundan seneler evvel ABD Irak’a girdiğinde, İspanya, Irak’ın güneyindeki operasyonlara katılmak üzere asker gönderdi. İspanya’nın başkenti Madrid’de metroya bombalı saldırı gerçekleştirilmişti. Çok büyük çaplı saldırılardı bunlar ve birçok insan öldü. Şimdi de İspanya’nın Afganistan’da askerleri bulunuyor ve İspanya Amerikan emperyalizminin maşalığını, birçok İspanyol CIA’nın ajanlığını yapıyor. Onlar İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaşıyorlar. Dolayısıyla ben, İspanya’ya gerçekleştirilebilecek saldırıları gayet iyi anlayabiliyorum. Çünkü açık bir savaş yaşanıyor ve Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, işgal altındaki Filistin’de ve Müslümanların yaşadığı diğer bölgelerde, her gün yüzlerce Müslüman öldürülüyor. Müslümanların inançlarına saldırıyorlar ve ilk hedefleri onlara karşı cihad edenler ve dolayısıyla onlardan bir reaksiyon beklemek de normal. Fakat İspanya, bütün bir devlet değil; orada Bask ve Katalan bölgelerini de ayrı olarak hesaba katmak zorundayız.

Katalanlar yüzyıllar evvel bulundukları bölgeye geldiler ve orada tarihî bir krallık geçmişleri var. Şimdi de bağımsızlıkları için mücadele ediyorlar. Katalonya nüfusunun büyük bir çoğunluğu Katalan’dır; fakat hem Katalonya’ya diğer bölgelerden insanlar çalışmak için gelmiş, hem de birçok Katalan bölgeden göç etmiştir. Geçtiğimiz aylarda İspanya hükümetinin izin vermediği bir referandum süreci var yaşanmıştı; Katalonya yerel meclisi Ekim’de yeni bir halk oylaması kararı aldı. Referandumdan %50’nin üzerinde bir oyun çıkması Katalanların bağımsızlığını ilân etmesi için yeterli olacak. Elbette bu ilân edilen tek taraflı bir bağımsızlık olacak; çünkü İspanya yasal olarak bu bağımsızlığı tanımayacak ve siyasî bir çatışma yaşanacak.

Katalanlar bağımsızlığa giderken şiddetin ve üzerlerindeki baskının arttığını görüyoruz. Hem Bask ülkesine, hem de Katalonya’ya yönelik baskı artıyor. Barselona’da gerçekleştirilen saldırı ise Katalanlara yapılan bir saldırıdır. Katalanlar şu anda Müslümanların düşmanı değil, bunu biliyoruz. Dolayısıyla Barselona’da gerçekleştirilen saldırı Müslümanlar tarafından yapılmış ise Barselona’nın doğru bir hedef olmadığı apaçık ortada. Böyle bir ortamda, Müslümanların Madrid’de değil de Barselona’da bir eylem gerçekleştirilmesini anlamıyorum, kimsenin de anlayabileceğini sanmıyorum. Katalonya’da gerçekleştirilen saldırı Krallık’ın yani Madrid merkezî hükümetinin menfaatinedir; kesinlikle Müslümanların faydasına da değildir. Ayrıca bu saldırı yalnızca Katalonya’nın bağımsızlığını geciktirmeye yarar. Saldırganın Fas asıllı olduğu söylendi. Fas’taki Batı hâkimiyetini de gözardı etmemek lâzım. Şunu da bir not olarak ekleyelim; İspanya’nın güneyinde birçok zengin ve aynı zamanda hain Arap yaşıyor.

Her neyse; Barselona saldırısı, sadece ve sadece İslâm’ın ve Müslümanların düşmanlarına açıktan verilmiş bir hediye anlamı taşıyor. Suudi orijinli New York bağlantılı sözde cihadçı gruplara dikkat etmemiz gerekiyor. Bu tür hâdiseleri gerçek Müslümanlar ve gerçek vatanseverler her şeyi göz önünde bulundurarak değerlendirmeli. İspanya’nın da, Katalanların da, Müslümanların kendi içinde de bulunan hainleri hesaba katması gerekiyor.

Allah-u Ekber!

20.08.2017

Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 554. sayı