Esselâmü Aleyküm.
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak Kumandan Mirzabeyoğlu ile birlikte bazı gönüldaşların devrimci selâmlarını gönderdiklerini söylüyor Carlos’a.)
Allah razı olsun hepsinden.
Ne hakkında konuşalım acaba? Hakkında konuşulması gereken birçok hâdise var hâlen cereyan etmekte olan. Ancak, el-Cezire televizyon kanalında Irak’taki Şammar aşiretiyle ilgili olarak bir haber gördüm bugün. Söz konusu haber de, zamanında tanıştığım bazı Şammarîlerle ilgili hatıralarımı tedaî ettirdi bana. Bunların ikisi, Suudî rejimi muhalifi olan önemli iki Şammarî prensti.
Şammarîler, arkalarında İngilizler ve sömürgeciler olan Suudî ailesinin şeyhi 1912’de Riyad’a girip oradaki tüm Şammarî prenslerini öldürdükten ve eşleriyle de kendileri evlendikten sonra, kalan üyeleri Riyad’dan kaçmak zorunda kalmış, işte bu şekilde Suriye’ye ve çoğunlukla Irak’a gelmiş bir Arab aşiretidir.
Bu Sünnî aşiret, bir yandan Suriye rejimine, diğer yandan da Irak’ın Şiî hükümetine muhalif olarak, bölgede etkin bir rol oynuyor, hatta savaşıyor bugün.
(Carlos, Mukteda el-Sadr gibi Şiî liderleri ayrı tutuyor ve o ve onun gibilerin direnişte nisbeten müsbet bir rol oynadıklarını söylüyor.)
Şu ân bölgede yaşanan durum, çok berbat ve üzücüdür.
Tarihin en büyük gücünün, yâni Amerika Birleşik Devletleri’nin gaddarlığı hiçbir işe yaramıyor. Bu bakımdan ABD, saldırdığı, işgal ettiği ve tam bir kargaşa içerisine soktuğu ülkelerdeki durum üzerinde en temel, en gerekli mantıkî tahlili bile yapamıyor, olan biteni anlamlandıramıyor.
Oysa geçmişte dünyanın yarısını işgal etmiş İngiliz emperyalizmi hâlâ söz sahibidir oralarda. Niçin? Çünkü işgal ettikleri yerlerin “gerçeklerine” adapte etmeyi bilmişlerdi kendilerini. Gerektiğinde onlar da vurmuş ve öldürmüşlerdir, ama aynı zamanda, mahallî liderlere saygı göstermeyi, kraliyetçi sömürgeci İngiliz yapısını elbette hepsinin üstünde tutmalarına rağmen mahallî yapıları korumaya bakmayı, insanları gündelik hayatlarında rahatsız etmemeyi de bilmişlerdir.
Peki, ABD ne yapıyor? Sürekli demokrasiden, insan haklarından bahsetmesine rağmen, her şeyi altüst ediyor ve her yerde bir kargaşaya yol açıyor. Ki, kendileri de iki partiden ibaret o çok acayip sistemleriyle hiç de “demokratik” değiller ayrıca!..
Tekrar Şammar aşiretine dönersek; çoğunluğu Irak’ta yerleşik olan Şammar aşiretinin şeyhine bağlı 4000 milislik bir güç vardır ve bunlar da Kürtlerin, şu solcu Marksist Kürtlerin, PKK’nın Suriye’deki mukabili olan Kürtlerin müttefikidirler. Ki bunlar da şu ân ABD tarafından destekleniyorlar, malûm. ABD’nin –kara gücüyle- oraya müdahale etmeye cesareti olmadığı için, ideolojik olarak ABD emperyalizmine aslında karşı olan bu insanlar, ABD’den maddî destek, lojistik destek, hatta “İslâm Devleti” tarafından işgal edilmiş bölgelerde ilerlemelerini sağlayacak şekilde hava desteği bile alıyorlar.
(Carlos, birkaç gün önce Fransız haber kanalı TV5 Monde’da rast geldiği bir programda -kendisinin birçok ferdini yakından tanıdığı- Butto ailesiyle ilgili yapılan değerlendirmeler vesilesiyle Pakistan’a da temas ediyor ve burada yozlaşmış bir sistemin hüküm sürdüğünü, zaten tarihte böyle bir ülke olmamasına rağmen Pakistan’ın İngiliz emperyalizmi tarafından –büyük bir Müslüman nüfus da barındıran- birleşik güçlü bir Hindistan’ın önüne geçmek için kurulmuş sun’i bir ülke olduğunu söylüyor. Bu bakımdan, dünyanın en büyük Müslüman ülkesinin de, Endonezya değil, –bugün sun’i çatışma ve sınırlarla birbirinden ayrılmış- Müslüman Hindistan olduğunu, ancak bunun bir sır gibi saklandığını ve şimdiki Hindistan veya Pakistan sözcüleri dâhil kimsenin bunu telaffuz etmediğini vurguluyor. Böylesine büyük bir Müslüman dünya gücünün oluşmasını engellemek için, güçlü hükümdarlar altında yüzlerce yıl birlikte yaşamış Hindistan halkının bölündüğünü; bugün Hindistan ve Pakistan arasında neredeyse 70 yıldır süren çatışmaların ve sınırların da, İngiliz emperyalizminin bir marifeti olarak tamamen sun’i olduğunu belirtiyor. Diğer yandan, Zülfikar Ali Butto sâyesinde Pakistan’ın bugün sahib olduğu atom bombalarının da ABD’nin denetiminde olduğu, hatta bu üslerde görevli bir kısım ABD askerinin, gerçekte ABD ordusu üniforması giymiş İsrailliler olduğu bilgisini veriyor. Müslümanların atom bombası olduğu düşüncesinin bu bakımdan yanlış olduğunu ilâve ediyor. Buna rağmen Pakistan ordusunun milliyetçi bir damar da taşıdığına işaret etme ihtiyacı duyuyor.)
Daha kendilerini ilk tanıdığımda bile neredeyse bir milyon mensubu olan ve çoğu Irak’ta olmak üzere Suudî Arabistan, Suriye gibi ülkelere dağılmış olan bu en büyük Arab aşiretlerinden Şammar’ın, bölgede kaçınılmaz olarak büyük bir rol oynayacağını düşünüyorum. Çünkü Suudî rejimi artık daha fazla devam edemeyecektir. Amerikalılar bile, halkı temsil etmeyen, marjinal, ancak ve ancak İslâm düşmanlarının desteğiyle 1912’den bugüne hüküm süren bu Suudî aşiretinden kurtulmaya bakacaktır bence ileride.
Suudîler ise İran’a düşmanlık yapıyor ama gerçekte İran’a karşı koyabilecek bir güçleri de yoktur bunların. ABD ve tüm NATO ülkeleri İran’a müdahale etse bile, İran’ın Sovyet ve İran yapımı, aynı zamanda roket taşıyan mobilize birliklerle tüm Suudî Arabistan’ı sadece bir günde işgal edebilecek ve tüm petrol veya doğalgaz tesislerini imha edebilecek askerî bir gücü vardır zira. İran’a karşı atom bombası bile kullansalar, engelleyemezler bunu. Çünkü cipler ve küçük kamyonlarla sürekli hareket hâlindeki sayısız İran birliğini hedef almaları imkânsızdır. Dolayısıyla, böyle bir durumda, Suudî Arabistan adlı bu sun’i varlık kalkacaktır artık ortadan.
Öbür tarafta ise, açık açık İran’a yakınlaşıyor bugün ABD. İran’ı ve İran Devrimi’ni sevdiklerinden ötürü değildir bu. Aksine, onların Şiî olmasından ve Şiîlerin de Müslüman dünya içerisinde sadece yüzde 10’luk küçük bir azınlık olmasından, dünyadaki yüzde 90’lık Sünnî Müslüman çoğunlukla çatışma hâlinde bulunmasından kaynaklanmaktadır bu yakınlaşma. Pragmatik sebebleri vardır bunun ve unutmayınız ki devrik Şah da ABD’nin Ortadoğu’daki esas müttefiğiydi zaten geçmişte. Suudîlerin ve diğerlerinin Ortadoğu’daki Arabları temsil etmediğini ve sadece ABD ve İngiliz askerî desteğiyle ayakta durduklarını onlar da çok iyi biliyordu.
Üstelik İran Devrimi bile, bir bakıma, Fransa ve ABD’nin desteğiyle, Humeynî etrafındaki lider tabakaya sızdıkları için buna müsaade etmeleriyle gerçekleşmiştir. Humeynî elbette ajan değildi ama ajanlarla çevriliydi çevresi.
ABD, stratejik ve jeopolitik analizleri gereğince, “tehlikeli düşman” olarak görmektedir Sünnî Müslümanları. Atlas Okyanusu’ndan Basra Körfezi’ne kadar uzanan o güya Müslüman ama aslında ajan rejimlerin er geç ortadan kalkacağı tehlikesini görmektedir. İnşallah buralarda daha iyi Sünnî Arab rejimleri kurulur. Zaten kaçınılmazdır gerçi bu.
Bölgedeki tüm bu yozlaşmış rejimler sona erecek, yeni rejimler gelecek, bunlar da ya daha az kötü yahud daha iyi olacaklardır. Fakat Batının burada sürdürmeye devam edeceği fikir de, ABD’nin ve emperyalistlerin Ortadoğu’daki esas atomik üssü ve diğer Müslüman rejimlerin atom bombasına sahib olmalarını engelleme görevi olan İsrail’in muhafazası olacaktır daima.
Bölgede jeopolitik değişimler gerçekleştiğini ve Suudî güçle birlikte diğer sun’i mikro devletçiklerin ortadan kalktığını görecek kadar uzun yaşayacağıma inanıyorum.
Sonuç olarak, Şammar aşireti, “geçiş döneminde” önemli bir rol oynayacak, terk ettikleri ülkelerine geri dönecek ve tarihî haklarını yeniden devralacaklardır. Yine unutmayalım ki, Suudî Arabistan Millî Muhafız Gücü’ne de, Batılı askerî uzmanların özellikle dışta tutulduğu bu güce de, bazı Şammarî subaylar kumanda etmektedir bugün. Dolayısıyla, belki de orada –inşallah yabancı işgalinden kurtulmuş ve İran dahil komşularıyla barış içerisinde yaşayan- bir cumhuriyet kurulacak, Şammarî subaylar da bunda müsbet bir rol oynayacak, sosyal aşiret yapısının devam edeceği bu süreçte Şammar aşireti önemli bir misyon icrâ edecektir. Şammar aşiretini yakın gelecekte daha çok işiteceğiz ezcümle.
İnşallah bölgedeki tüm Müslümanların, tüm mezheblerin daha iyi şartlarda yaşayacağı yeni bir dönem gelir; gidiş de orayadır zaten.
Kumandan Mirzabeyoğlu’na saygılarımı sunuyor; Türkiye’nin daha makul ve objektif bir politik istikamet kazanmasını, Gönüldaş Erdoğan’ın da kendini yaşanan gerçeklere adapte etmesini ve ülkesine barış ve refah getirmesini diliyorum.
Allahü Ekber.
 
30 Nisan 2016
Baran Dergisi 486. Sayı