Dışımızdaki yabancı ve içimizdeki yabancılaşmış adamın şu sıralar zihnini kurcalayan müşterek bir suâl var; “Senelerdir aşağıladıkları, hor gördükleri, beğenmedikleri, makarnacı-kömürcü diye yaftaladıkları millet, nasıl oluyor da bir ânda doğruluyor ve can bahası, kan bahası böylesi reaksiyonlar gösterebiliyor?” Bu suâli içimizdeki Batı taklitçisi yabancılaşmış adamın cevablayamaması normal de; asırlarca bu milletten tokat üstüne tokat yiyen bilhassa Avrupalının cevablayamaması hakikaten anormal. Demek ki tekrar edilmeyen derslerin unutulması, mukaddermiş...

*

Batı medeniyeti, hayatının tamamını bu dünyaya endekslemiş ferdiyetçi bir zihniyetin mahsulü olduğundan, feda ve fedakâr kelimeleri, onların (İngilizce) lugatında, “zarar ve kayıp”, “zarar eden ve kaybeden” gibi mânâlara delalet ediyor. Bizim medeniyet telâkkimiz ise, ölüme ve ahiret hayatına endeksli cemiyetçi bir zihniyete haiz olduğundan, bu iştikakın hakikatine de yalnız iman edenler vakıf olabiliyor. Bu sebeble, Batılılar ve içimizdeki Batılılaşmış olanlar, Müslüman Anadolu İnsanı’nın göstermiş olduğu fedakârane tavra, ahlâkımıza akıl sır erdiremiyorlar. Fedakârlık, zevken idrak edilebilecek bir haslet olduğundan, Anadolu’nun sırrını açık ediyor da değiliz. Biz ne kadar anlatırsak anlatalım, nasıl olsa o kalın kafalarına girmeyecek, anlayamayacaklar.

Ruh Kökleri

Madem ahlâk dedik, öyleyse Üstad Necib Fazıl’dan bahsetmeden geçmek olmaz. Anlayışı yenileyemediğimiz için kurumuş, kavrulmuş, çoraklaşmış topraktan kolaylıkla koparttıkları ruh kökümüzü, yenilediği anlayışın zengin ve bereketli topraklarına ekerek, milletimizin kurumasına, çürümesine mani olan, Büyük Doğu’nun ve 15 Temmuz’u da içinde ihtiva eden Anadolu İhtilâli sürecinin mimarı... Bahsettiğimiz ahlâkta, ruh hamurkârlığını Necib Fazıl’ın yaptığı Müslüman Anadolu’nun, mayası...

Fikirse Fikir, Kavgaysa Kavga

1970 ve 1980’li yıllar boyunca hainlerin, bugün foyası ortaya çıkmış Ilımanların ve teyze kılıklı adamların Müslümanları pasifize etmek, böylelikle de ait oldukları süflî düzeni sürdürmek yahut ona yaranmak derdinde kıvrananların, sarıldığı biricik slogan; “Müslüman kavga etmez!..” Üstad Necib Fazıl’ın ruh hamurkârlığını yaptığı gençliğin Kumandanı Salih Mirzabeyoğlu’nun, “Fikirse Fikir, Kavgaysa Kavga” çıkışı ve akabinde Müslüman Anadolu İnsanı’nın yeniden hatırladığı aksiyoner hüviyeti. 15 Temmuz gecesinden bahsettiğimize göre, Müslüman Anadolu’nun aksiyoner ruhunu Büyük Doğu-İbda’nın fikir şebekesine bağlayarak “Akıncı” kimliğini kendisine yeniden iade eden Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nu da hatırlamakta yarar var. Hem zaten süs havuzlarında abdest alıp, Allah rızası için şehadete koşan Müslüman Anadolu İnsanı’nı tanımlayacak en doğru isim de, olsa olsa AKINCI’dır.

Akıncı ki, İbda Hikemiyâtına göre:

- “İlk örneğini “Mutlak Önder”in serriyelerinin gösterdiği akıncı, tarihimizde, aynı mânâya bağlı aynı rolü, devletin silahlı kuvvetinin özel bir biçimi olarak göstermiş, günümüzde ise aynı mânâya bağlı görevini –çağdaş, sosyal, siyasî şartlar gereğince- daha geniş ve değişik olarak yüklenen bir gençlik ifadesine bürünmüştür. Tarihimizdeki görevi, devlete (tabiî ki devletin temsil ettiği fikirden dolayı) bağlılığı açısından, maddî kuvvet çerçevesinde görünür ve nizamdan karşı nizama doğru hareket diye belirtirken, bugünkü görevinin, nizamına bağlı değil “nizamına doğru” olduğu açıktır.

İbda Mimarı’nın “Akıncı” isminin tarihini izah ettikten sonra, günümüz şartları icabınca yeniden mânâlandırışı, 15 Temmuz gecesini de içine alan ihtilâl sürecinde, Müslüman Anadolu İnsanı’na yakıştırılması en uygun isimdir.

“Akıncı”, isim olarak olduğu kadar, yakıştırılana biçtiği misyon ve işaret ettiği gaye bakımından da hem ufuk açıcı ve hem doğru ve güzeldir:

- “Akıncının ne olduğunu dünü ve bugünüyle belirttikten sonra, bu tarif, görüldüğü gibi onun, tarihte ve günümüzde aynı imanın tezahürü olan gücünün, dünkü ve bugünkü niteliğinin farkını da kapsıyor; dün fikrinin nizamına bağlı özel bir silâhlı güçken, bugün, fikrinin nizamını kurmak isteyen, ‘bütüne hâkim olacak güç idraklisinin’ gücü...

Şimdi, üzerine senelerce sistematik bir şekilde boşaltılmış cürufu da yakıp kavurmak üzere, için için yanan bu koru yeniden harlamanın ve akıncı ruhunu Anadolu’da dirilterek, dünyanın beklediği inkılâbı gerçekleştirmek üzere milletimizi inkılâblara hazırlamanın vaktidir.

Şuurlardaki Bozuluş ve Tekâmül

Müslüman Milletimize empoze edilen sahte ve yabancı şuurun, cemiyetimizdeki bozuluşu ve yıkılışı neticesinde 15 Temmuz gecesi gösterilen reaksiyon, aslında pek çok riski de beraberinde ihtiva etmekteydi. Elde edilen zafere yönelik olarak yapılan ölçüsüz övgü, “oldum” zannı doğurarak her geçen gün yükselen çıtanın yerinde saymaya başlamasına sebebiyet verebileceği gibi, yargı ve siyaset planındaki aksaklıklar da, insanımızı bezginliğe sürükleyerek millî tekâmülümüzü durdurup, yaralarımızın kabuk tutması neticesinde bir statikleşmenin ve çürümenin ifâdesine dönüşebilirdi. Ne mutlu ki, 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde gerçekleştirilen toplantılar, bunun hiç de böyle olmadığını, umumî olarak yaralarımızın kabuk tutmadığını, tekâmülün genişliğine ve derinliğine sürdüğünü açık bir şekilde ortaya koydu. Bu bakımdan da son derece sevindiriciydi.

Yukarıda da ifâde ettiğimiz gibi, senelerdir milletimize empoze edilmek istenen Batı taklitçisi şuur cemiyetimizde bozulup yıkılıyor ve karşılıklı bir şekilde cemiyet devlete, devlet cemiyete tesir ediyor. Bunun neticesinde de, devletten başlayarak bütün beşerî müesseseler bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiş bulunuyor.

Milletimiz, kendisine yakışan “akıncı” isminin mânâsının gereği olarak, fikrinin nizamını kurmak adına -bu ruhu açıkça ifade edemiyor olsa da, üstün sezişiyle kavramıştır- gereğini yapmaktadır. Bu esnada devlete düşen de, milletin ruh, heyecan ve iman aşkı doğrultusunda tereddütsüz bir şekilde yoluna devam etmektir. İçerideki iç ihanet şebekeleri ve oligarşik düzenin unsurlarına karşı mücadelenin dozu gün be gün arttırılmalı, memleket Erdoğan’ın da dediği gibi “piyon”lardan temizlenmelidir. Bizim Müslüman milletimiz kula kulluk düzeninde daha fazla yaşayamaz.

Kemalist rejim zihniyetinin, millet ve İslâm düşmanlığının neticesinde gençlerimizin nasıl hainlerin kucağına düştüğünü, FETÖ’nün darbe kalkışması neticesinde bir kez daha görmüş olduk. Bizim artık yeni bir insan tipini yetiştirecek, milletiyle mutabık bir eğitim ve öğretim sistemine, bunun neticesinde de yeni bir insan tipine ihtiyacımız var.

Merkez Anadolu’dan başlayarak gönül coğrafyamızın tamamı bizim yurdumuzdur. Anadolu’yu baştan sona İslâm estetiğine uygun, doğru bir şekilde yeniden imar etmeye ve bununla beraber bizim olan gönül coğrafyamıza da sahib çıkmaya mecburuz.

Tüm bunlarla beraber, NATO, bir yandan üyesi olduğumuz, bir yandan da bize düşmanlık eden devletlerin organizasyonu. Dolayısıyla kendimizi artık bu yapıdan sıyırmamız gerekiyor. Gönül ister ki, bu iş NATO’dan ayrılmak suretiyle olsun; fakat böyle olmuyorsa da, yeni bir ordu teşekkül ettirip, NATO’ya bağlı olan mevcut orduyu da küçülterek yolumuza devam edebiliriz. Zaten her hâl ve kârda zihniyeti ve teşekkülüyle yeni bir orduyu tesis etmek zorundayız. Milletimize karşı değil de, milletimizin de içinde yer aldığı yeni bir ordu modeli...

Notlar:

15 Temmuz’un sene-i devriyesinde şehit ve gazilerimizi anmak adına düzenlenen organizasyonlar, adeta kendiliğinden gerçekleşti. Anadolu’nun ücra köy meydanlarına kadar halkın bir araya geldiği bu gösteriler, millette uyanan aksiyon ruhunun bir daha kolay kolay uyutulamayacağının delili oldu. Bilhassa İslam düşmanlarına korku salan, kalabalıkların bir ağızdan getirdiği tekbir ve duaların, 90 bin camiden aynı anda okunan salaların tesiri müthişti. Bununla beraber milyonlarca insanın meydanlara aktığı bir gecede, tek bir kimsenin burnunun kanamadığı, tek bir camın kırılmadığı, Müslüman kardeşliğinin, zarafetinin ne demek olduğunun dosta da düşmana da gösterildiği bir gece oldu.

*

Külliye karşısındaki anıtta, şehitlerimizin isimleri arasında Halil Kantarcı’nın ismi, “Halit Kantarcı” şeklinde yazılmış. Düzeltilmesi gerekiyor. Bir de Bursa Belediyesi’nin hazırlamış olduğu 15 Temmuz broşüründe Halil Kantarcı’nın isminin unutulmuş olduğunu da hatırlatalım.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ankara’da millete hitab etmek için Birinci Meclisi seçmiş olması, son derece yerinde bir karardı.

*

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “tiyatro” diye nitelendirdiği 15 Temmuz gecesi anmalarında Müslüman Milletimizin karşısına çıkartılmaması da, aslına bakacak olursanız, onun için son derece isabetli bir karardı. Öyle ya, şehit ve gazi yakını binlerin karşısında, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimini tiyatro diye niteleyen bir kılkuyruğu çıkartırsanız, olacak olan belli.

***

Başından beri söylediğimiz üzere, 15 Temmuz gecesi, 1999 senesinin Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tarafından “Kurtuluş Yılı” ilân edilmesi suretiyle başlayan millî ihtilâl sürecimizin sonu değil, ehemmiyetli bir dönüm noktasıdır. Bundan sonrasında bu ihtilâl sürecini, inkılâblarla taçlandırarak ilerlemek durumundayız. 16 Nisan tarihinde gerçekleşen referandum ile Cumhurbaşkanlığı sitemine geçilmesi gibi, hızla bir şekilde radikal kararlar alarak yürürlüğe koymalı, rejim-sistem ve millet arasındaki tenakuzu Müslüman Anadolu İnsanı lehine gidermek suretiyle bir asırdır mani olmak için ellerinden geleni ardlarına koymadıkları ahengi tutturmak durumundayız.

***

Kemal Kılıçdaroğlu, Birleşik Krallık’ta yayın yapan Times Gazetesine verdiği demeçte, bundan sonra daha fazla sokak protestosu düzenleyeceğini açıkladı. Son zamanlarda şuurlu ve şuursuz Kemâlistleri tahrik etmeye yönelik olarak gerçekleştirilen provokasyonlar malum. Bu açıklamayla beraber bakınca anlaşılıyor ki; bunlar küçük küçük protestolarla tansiyonu yükseltecek ve üniversitelerin açılacağı sonbahar gibi de, Gezi Parkı eylemleri gibi yeni bir girişimde bulunacaklar. Yine dış basında yer alan haberlerde, son dönemde TSK içindeki Perinçekçi yapının da rahat durmadığını göz önünde bulundurup, hazırlıklı olmak icab eder. Allah bu şuursuzların aklını hepten almış. FETÖ bir yana, son birkaç asırlık zaman diliminde milletimize düşmanlık edenlerin temsilcisi olarak çıkacakları sokaklarda, Müslüman Milletimizin, İstiklâl Mahkemelerinden başlayarak hâlen açık bekleyen büyük hesabı bu salaklardan soracağının idrakinde de değiller.

***

Müslümanlar arasına gizlenmiş hainler tarafından da 15 Temmuz gecesinin itibarına hâlel getirmeye ve böylelikle meydana gelen birlik şuurunu tahrib etmeye yönelik çeşitli girişimler de olacaktır, bunlara karşı da uyanık olmak lâzım. Bilhassa 15 Temmuz gecesi için, sinsi bir şekilde “tiyatro” iması yapanlara dikkat. Enselerindeki etikette ne yazarsa yazsın bunların HAİN diye yaftalanması ve ifrazat muamelesi görerek bünyeden kusulması şarttır. İçinde bulundukları ihanetin hesabı da kendilerinden mutlaka ama mutlaka sorulacaktır. Biz bu birlik beraberlik ruhunu, millet olma şuurunu sokakta bulmadık. Yobazlık kisvesi altında hainlik edenler de ayaklarını denk alsınlar. Herkes kimin ne olduğunu çok iyi biliyor, unutmasınlar!

Baran Dergisi 549. Sayı