ABD’nin sosyalist üç aylık dergisi Jacobin'de çıkan bir yazı "ABD'nin İran'a yönelik yaptırımların yıkıcı ve etkisiz" olduğu iddiasında bulundu. Derginin yöneticilerinden Vincent Ortiz’in İran izlenimlerini kaleme aldığı makalede, "ABD yaptırımları birçok İranlı için ciddi kıtlıklara neden oluyor. Ancak yaptırımlar İslam Cumhuriyeti'ne diz çöktürmek şöyle dursun, elitlerin ekonomiyi yeniden şekillendirmesi ve yoksulluktan kâr elde etmenin yeni yollarını bulması için bir fırsat" denilmekte.

Tahran'da eczanelerin önünde Sovyet tarzı kuyruklar yok ama kıtlık had safhada. Dolup taşan ilaç reyonlarında hiçbir şey düzensiz görünmüyor ama yine de bazı temel ihtiyaçlar eksik.

İlaç endüstrisi çelişkileri 

İran’a uygulanan ambargonun ila ayağındaki çelişkilerine değiniyor makale. İran’lı bir eczacı; ‘Bugün ilaçların yüzde 90’mı İran’ da üretiliyor’ diyor. Ç ok az sayıda ilaç yabancı. Teorik olarak batı ilaç sektörü oyuncuları ile ticaret yapılabiliyor. Onların ç ekincesi finans piyasalarının bunu öğrenmesi durumunda takınacakları tavır diye belirtiliyor yazıda. ‘İran ilaç endüstrisi bu nedenle artık yalnızca, küç ük miktarlarda ithal ettiği bitmiş ürünleri yeniden oluşturmaya ç alışıyor’diye yazıyor dergi. İlaç ürnetimi gerekli molekül tedariğini Hindistan’ dan yapıyor İran. Yazıda eczacının bu konuda anlattıklarına yer veriliyor; ‘Nadir hastalıklara yönelik antibiyotikler, antikanser ilaçları, cinsel yolla bulaşan bazı enfeksiyonlara karşı aşılar yetersiz. Bunlar arasında “yaygınlığı endişe verici bir hızla artan papilloma virüsü. Bir aşının üretilmesi için yedi molekül gerekir; elimizde sadece iki tane var’ ÷ Dünya Sağlık Örgütü’ nün verilerine yer veriliyor yazıda; ‘6 milyon İranlı hastanın, ülkede yaygın olan bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklarla (BOH) mücadele etmek için gereken temel tedavilere erişemiyor’…

Batı sömürgeciliği şekil değiştirerek devam ediyor Batı sömürgeciliği şekil değiştirerek devam ediyor

Yazıda ambargonun vurduğu ilaç sektörü ve sağlık ilişkisini anlatan çarpıcı örnek şu satırlarda; ‘İranlı bir STK'ya göre, mali ambargo 2018'den bu yana 650 talasemi hastasının ölümünden sorumlu olurken, etkilenen 23.000 kişiden 10.000'i "ciddi komplikasyonlarla" yaşamak zorunda kalıyor. Bu kalıtsal hastalık, hemoglobin eksikliğine neden oluyor ve anemiye neden oluyor; bu durum, yalnızca İran'a girişi altı yıldır yasak olan farmasötik ürünlerin düzenli tüketimiyle önlenebiliyor’.

Yaptırımlar ve GSMH

Yazıda ilaç sektörü özelinden verilen bilgilerden sonra genel bir İran ekonomik tablosu ç iziliyor; ‘Yaptırımlar çeşitli sektörlerde yarattığı doğrudan yoksunlukların yanı sıra ülkenin makro ekonomik performansı üzerinde de, baskı yaratıyor. 2016'da bir dolar 43.000 riyal iken bugün bir dolar ,430.000 riyalden fazla . Donald Trump'ın seçilmesinin ardından yarı yarıya düşen İran'ın GSYH'si hâlâ eski seviyesine dönmedi. Enflasyon 2023 takvim yılı için %50'ye yaklaştı ve bunu telafi edecek önemli bir ücret artışı olmadı’.

1979'dan bu yana uygulanan ekonomi

‘Ancak İran'a yönelik yaptırımların en derin etkisi başka yerlerde yatıyor. 1979'dan beri bütün bir üretim tarzı Amerikan yaptırımlarına tepki olarak şekillendi ve artık sınırlarına ulaşıyor, ülkenin en değerli kaynağı tükeniyor’ diyen yazı su kıtlığına parmak basıyor. Kuzistan bölgesi en ç ok etkilenen bölgelerden biri; ‘Huzistan’da kuraklığın ilerlemesi, hem Şadgan (Bu bölgede bir şehir)'ın bataklık bölgelerinde hem de sanayi başkenti Ahvaz'da önemli bir endişe kaynağı. Yaz aylarında bölgede kavurucu rüzgarlar esiyor ve atmosferi turuncu bir toz tabakası kaplayarak bölge sakinlerini günlerce evlerinde barınmak zorunda bırakıyor. Su geri çekildiğinde, aynı derecede ciddi bir sorun kalıyor: içme suyu kıtlığı. Ahvaz'da lüks bir dairenin sahibi olan Soraya, gözümüzün önünde musluk suyunun zehirliliğini ölçüyor. 500 mg/L seviyesindeki su artık içilebilir olarak değerlendirilmiyor. Arıtmak için altı filtreli makine kullanmak lazım. Kim böyle bir makineyi karşılayabilir? “Tanıdığım herkeste bu makine var. Ancak bu bölgedeki herkes için geçerli değil” diye itiraf ediyor Soraya’. Hem su kıtlığı ,hem içilebilir suya ulaşmak pahallı.

İşsizlik ve sömürü

‘Bu bölgeden göç çoktan başladı. Bu kuraklık göçmenleri, ülkenin daha sağlıklı bölgelerine sığınarak, büyük şehirlerin dış mahallelerinde hali hazırda kritik bir kitleye ulaşan, işsizlerin ve kayıt dışı çalışanların saflarına katılıyorlar. Huzistan küresel ısınmadan en çok etkilenen bölgelerden biri. Ancak su stresi esas olarak, iklimsel nedenlerden kaynaklanmıyor. Bunun temel nedeni, yüzeydeki nehirlerin daralması değil, yeraltı sularının yağmalanmasıdır’ makalenin İran’ daki ekonomik çelişkilerin altını çizen önemli bir ayrıntı.

Devrim ve üretim

Yazı su örneğinden hareket ile bir devrim öncesi ve sonrası gelinen nokta krnolojisini çiziyor; ‘Bu durum, İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açan 1979 devriminden sonra uygulanan kalkınma modelinden kaynaklanmaktadır. Dini bileşeni yadsınamaz olsa da, devrim öncelikle Muhammed Rıza Pehlevi tarafından şımartılan, ABD ile bağları olan "komprador" bir burjuvaziyi hedef almıştır. İran'ın son Şahı, Amerikalı liderlerin paha biçilmez desteğinden yararlanmıştı. Böylece 1979 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile büyük bir boşanma yaşandı. Anti-emperyalist devrim, İran'a içsel bir üretim modeli dayatacak ve onu Batı vesayetinden kurtarmayı amaçlayacaktı. Bu nedenle yeni rejim, son derece hızlı bir şekilde kendi kendine yeterliliğe ulaşmaya çalıştı. Bazı açılardan büyük bir başarıydı. İran deneyimi, Güney ülkelerinin serbest ticarete açıldığı bir dönemde, devlet sanayileşmesine yönelik ender başarılı girişimlerden biridir. Ancak birçok sektörde bu, doğal kaynakların dengesiz bir şekilde çıkarılması pahasına gerçekleşti ve bunun sonuçları acı verici oldu’.

Su politikası ve tarım

Yazıda Şah döneminin tarım politikası ile bugün ambargolu Molla rejiminin tarım politikası karşılaştırılıyor; ‘Bugün ülke suyunun yüzde 90'ını kullanan tarım için de durum aynı. Toprakları fakir, kurak bir ülkede gıda egemenliğini sağlamak zordur. Şah döneminde tarım ürünlerinin ithalatı ülkeye yadsınamaz karşılaştırmalı avantajlar sağlıyordu. Ancak 1979'dan sonra artık serbest ticaretin değil, İslam Cumhuriyeti'nin egemenliğini pekiştirmesinin ve Washington'un ülkeyi izole etmesinin zamanı gelmişti’ dedikten sonra, bu yaptırıma karşın tarım hamlelerinin , yanlışlarla ülkeyi getirdiği durum anlatılıyor; ‘ İran hükümetleri, tarımsal verimi artırmak için ülkenin yeraltı su kaynaklarını benzeri görülmemiş bir oranda sömürüyor. İçme suyunun ana kaynağı olan yer altı su rezervleri bunun bedelini ödedi. İran, Çin ve ABD'nin hemen ardından son yıllarda en büyük üçüncü yeraltı suyu kaybına uğrayan ülke oldu.’

Amborgo ile mücadele

İhracat yapma isteği karşılığı yaptırım ve iç pazarda yetersizlik sarmalı bir örnek ile veriliyor yazıda; ‘Örneğin, ürünleri yeraltı suyunu önemli ölçüde tüketen fıstık yetiştiricileri, 2016 ile 2021 yılları arasında hasatlarının yüzde 40'ını yurtdışına sattı. Ancak yaptırımlar anlamlı bir değişikliğin önüne geçiyor. Gıda ithalatını engelleyerek İran'ı 1979 devriminin başlattığı kendi kendine yeterlilik modelini sürdürmeye zorluyorlar’. Su verimliliğini arttırmak konusunda kendi içinde yetersiz kalan İran, bu konulardaki ‘yabancı teknoloji’lere de ister istemez kapalı olduğunda çözümsüzlüğün içine düşüyor; ‘Ayrıca su yönetiminin verimliliğini artırabilecek yabancı ülkelerle teknolojik, lojistik veya akademik alışverişlerden de taviz veriyorlar. 2018'de Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan bir makale, yeni ABD yaptırımlarının "kurumsal İran hükümetini kendi kendine yeterliliği daha sıkı bir şekilde sürdürmeye teşvik etse bile, (İran'ın su sorununu çözmek için) ihtiyaç duyulan bu uzmanlık alışverişini muhtemelen engelleyebileceği" uyarısında bulunuyordu’.

Doların egemenliği

‘Dünyanın geri kalanının Amerikan yaptırımlarını körü körüne uygulamayı reddettiği bir dönem vardı’ diyor yazı. Sonra nasıl ‘ABD’ye batının, boyun eğdiğini anlatıyor; ‘2008 krizi bir dönüm noktası oldu. Avrupa bankalarının ve işletmelerinin likiditeye acilen ihtiyaç duyduğu bir dönemde, Amerika Birleşik Devletleri, Federal Reserve ve ardından Avrupa Merkez Bankası aracılığıyla, kendi kurallarına uymaları koşuluyla onları kurtarmayı kabul etti’.

Molla rejimi ve yolsuzluklar

‘Washington'daki şahinlerin kışkırtıcı söylemlerinin ötesinde, yaptırımların asıl işlevi, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle sona ermesi gereken ekonomik sistemi sürdürmek için bir avuç ülkeyle kalıcı bir gerilim durumunu sürdürmek değil mi? İran örneğine bakarsak, tam da bununla karşı karşıyayız.’ diyen yazı, bu fotoğrafı şöyle anlatıyor; ‘Joe Biden'ın da sürdürdüğü Donald Trump'ın İran'a yönelik "azami baskı" doktrini, tuhaf bir şekilde mollaların hegemonyasını zayıflatmakta yetersiz görünüyor. İthalatın kıtlığı, İran rejiminin toplum üzerindeki hakimiyetini açıkça güçlendiriyor ve yönetici sınıfın kârlarını sürekli kılıyor. Şiraz'da buluştuğumuz İranlı bir teknoloji şirketinin yöneticisi, "Yaptırımlar ve sansür aynı makasın iki bıçağıdır" diye açıklıyor; “Yaptırımların kısmen kaldırıldığı 2015 yılında İran özel sektörü gelişmeye başladı ve bu da onun, rejimden belirli bir özerklik kazanmasına olanak sağladı. Daha sonra ambargonun yeniden tesis edilmesi bu ekosistemin gelişmesini engelledi ve devletle bağlarını güçlendirdi’ Huzistan'ın Hamidiye kasabasındaki işçiler ise çok farklı bir tonda konuşuyor. Ancak aynı zamanda yaptırımların etkilerinden de üzüntü duyuyorlar. Birkaç yüz kilometre ötede bambaşka bir dünyada yaşıyorlar: “Burada gelecek yok. İşsizlik, eşitsizlik, yolsuzluk, su kirliliği, hava kirliliği, tüm yıl boyunca boğucu sıcaklar. . . Ambargo inanılmaz yoksulluğun gelişmesine katkıda bulundu. Bu, nüfusu Devlete ve ödemeyi kabul ettiği birkaç kırıntıya daha da bağımlı hale getiriyor’.

Yazı yaptırımları ABD cephesini şöyle özetliyor; ‘Amerikan silah şirketleri ve özel güvenlik firmaları, İran'la artan gerilimden en çok yararlananlar oldu. Amerikan siyasi sınıfıyla ensest bağları olan bu askeri-endüstriyel etkileşimin ötesinde, İran'a yönelik her yeni yaptırımın açıklanmasıyla petrol sektörü patlama yaşıyor. Araştırmacılar Jonathan Nitzan ve Shimshon Bichler'e, bir yandan ABD ile Orta Doğu'daki petrol üreten ülkeler arasında artan gerilimler, diğer yandan Amerikan petrol devlerinin artan karları arasındaki yakın ilişkiyi vurguladıkları için teşekkür edebiliriz’

Çeviri /Odatv.com