1876’da Çorum'un İskilip ilçesine bağlı Toyhane köyünde doğan İskilipli Muhammed Atıf Hoca, Akkoyonlu aşiretinden İmamoğulları ailesine mensup Mehmed Ali Ağa'nın oğludur.
Doğduğu yerde ilim tahsil eden ve bir sene gibi bir zaman zarfında hafızlığını bitiren Atıf hoca, 1893 yılında ilim hayatına İstanbul’da devam etti. 1902 yılında medrese eğitimini bitirdi ve aynı yıl müderris oldu.
Atıf Hoca daha sonra Fatih Camii’nde dersler verdi, İstanbul Dar-ül Fünun'a girdi, 1905 yılında Kabataş Lisesi Arapça muallimi oldu. 1910 yılında da medreselerin genel müfettişi oldu.
Bu süreçte Atıf Hoca’nın çalışmaları da dikkat çekmeye başladı. Rahatsız olan İttihatçılar onun Bodrum’a ardından Kırım'a sürgün edilmesine sebep oldu. Atıf Hoca sürgünden sonra, Beyanül'l Hak ve Sebilürreşad dergilerinde çeşitli makaleler kaleme aldı.
Atıf Hoca’nın makaleleri
Kaleme aldığı makalelerinin başlıkları:
-Esbab-ı Zahireye Teşebbüs Tevekküle Mani Değidir
-İnsanların Bir Kanuna İhtiyaçları
-Nazar-ı Şeriatta Kuvve-i Berriye ve Kuvve-i Bahriyenin Ehemmiyet ve Vücubu
-Nazar-ı Şeriatta Kuvve-i Berriye ve Kuvve-i Bahriyenin Derece-i Ehemmiyet ve Vücubu
-Terbiye-i Etfal
-Say ve Amel Kesilan ve Atalet
-Esbab-ı Zahireye Teşebbüs Tevekküle Mani Değidir
-Kesb, Ticaret-i Beriyye ve Bahriye, Sanat, Ziraat, Madencilik, Sayahat
-Harf ve Sanayi
-Menafi-i Arz ve Sayahat
-Medeniyet-i Şeriye, Terakkiyat-ı Diniyye: Ahkam-ı Kanununiyeyi İcra Edecek Hükümet ve Reisinin Lüzumu
-Bir Müctehid Taslağının Dalalet ve Izlali
-Cihad, Esbab-ı Maddiye ve Esbab-ı Maneviye
-Cihad İçin İane
-Cihad ve Gaziliğin Fezaili
-Din-i İslâmın Vâz'ı ve Beşere Keyfiyet-i Vusûlü
-Ümmet-i İslamiyye'nin Hz. Muhammed Aleyhisselam'dan Din-i İslamı ve Ahkam-ı Şer'iyyeyi Keyfiyet-i Telakkisi
-İctihad ve Din-i İslam'ı Asrîleştirmek
-Diyânet-i İslamiyye Efâl-i Beşeriyye ile Ölçülemez
-Tabakât-ı Müctehidîn
-Haml-i Meryem ve Vilâdet-i İsâ Meselesine Dâir
-Tesettür ve Kadınların Erkekler ile İhtilatı
-Akıl ve Nakil
-Akıl ile Naklin Tesadümüne Dair Mesalik
-Ahkâm ve Hakâik-i Dîniyyenin Cümlesini Ma'rifette Aklın Adem-i Kifâyeti
-Akıl ile Nakli Telfik Kanunu
-Şerâit-i İctihâd ve Tabâkât-ı Müctehidîn
Atıf Hoca’nın eserleri
-Frenk Mukallitliği ve Şapka
-Mirat’ül-İslam (İslam’ın Aynası)
-İslam Yolu
-İslam Çığırı
-Din-i İslam’da Müskirat
-Nazar-ı Şeriatta Kuvay-ı Berriye ve Bahriye
-Tesettürü Nisvan
-Muayenetüt- Talebe (Talebe Ölçüleri)
İttihatçılar Atıf Hoca’dan rahatsız oldu
Atıf Hoca, 31 Mart olayından bir hafta önce yazdığı bir yazı sebebiyle tutuklandı.
Atıf Hoca Tesettür-ü Şer'i, Din-i İslam'da Men-i Müskirat ve Frenk Mukallitliği ve Şapka eserleriyle de Müslümanları şuurlandırmaya çalışıyordu. İskilipli Atıf Hoca; şapka devriminden önce yayımlamış olduğu 32 sayfalık “Frenk Mukallitliği ve Şapka” risalesinde Müslümanları amel-iman bütünlüğüne davet ediyordu. Müslümanların Müslüman olmayanların kılık kıyafet ve kültürel alışkanlıklarına benzemeye çalışmasının caiz olmadığını söylüyordu. Bir Müslüman ile Hıristiyan’ın veya bir Yahudi’nin kılık kıyafetinden ayırt edilebileceğini, hatta edilmesi gerektiğini savunuyordu. Kendi ifadeleriyle Batı medeniyeti insanın ancak hayvanî ve cismanî yönüne hizmet ediyordu. Atıf Efendi kitabını neşrettikten sonra eseri için “Risalede şapkaya dair olan leri Fetava-i Hindiyye, Kadıhan, Bezzaziye, Muhit-i Burhani gibi muteber fıkıh (hukuk) kitaplarından ahz ile (almakla) tercüme ettim. Meselenin ruhuna kendiliğinden bir şey ilave etmedim.” demişti.
Atıf Hoca “Frank Mukallitliği ve Şapka” eserini 1924 yılında Maarif Vekâletinin (Milli Eğitim Bakanlığı) izniyle bastırdığı halde, 25 Kasım 1925 tarihinde Batıcı Kemalizm eliyle çıkarılan Şapka Kanunu’na takıldı. Eser 5 bin nüsha olarak basıldı ve bir yıl içinde hepsi tükendi. Bu risaleyi şapka kanununa muhalefet olarak gören Kemalizm, Atıf Hoca’yı 7 Aralık 1925 tarihinde Giresun’a sevk etti. Diğer yerlerdeki şapka muhalifleriyle bir ilişkisinin olup olmadığı araştırıldı. Herhangi bir suç bulunamadığı için tekrar İstanbul’a getirildi. Ama serbest bırakılmadı.
“Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız”
26 Aralık 1925'te risaleyi yayınlayan ve dağıtanlarla birlikte 13 kolluk kuvveti gözetiminde Ankara'ya gönderildi. 26 Ocak 1926 Salı günü Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı. Risaleyi kanunun çıkarılmasından önce yayınlamış olduğu, içerikleriyle ilgili görüşlerinden vazgeçmemiş olduğu, bununla birlikte kanuna karşı bir harekette bulunmadığı şeklinde bir ilk savunma yaptı.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in birinci elden şahitlerden dinleyip 'Son Devrin Din Mazlumları eserinde anlattığı hatıratta hâkim Kılıç Ali ile Atıf Hoca arasındaki konuşma şöyle aktarılır:
"Kel Ali bi ara büyük bir hışımla Hoca'ya dönerek:
-"Sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!.." dedi
Hoca sakin ve vakur bir tavırla:
-"Evet efendim, Şapka Kanunu çıkmadan "2" sene evvel şapkanın bir müslüman kisvesi olmadığına dair bir risale yazmıştım." dedi.
Kel Ali:
-"Şimdi ne yapıyorsun?" diye sordu.
Hoca:
-"Kanunlara itaat ediyorum" diye cevap verdi. Bunun üzerine Kel Ali yine hiddetle bağırarak:
-"Sen bilmiyor musun ki; şapka da bezdir, fes de bezdir, sarık da bezdir?" deyince Hoca yine aynı sükunetle:
"Evet biliyorum." dedi." Ancak Heyeti Hakiminin arkasındaki bayrak da bezdir. Lütfen o bayrağı kaldırınız da yerine İngiliz bayrağı asınız." karşılığını verdi.
Kel Ali pek hiddetlenmişti:
-"Ne diyorsun?" diye bağırdı. Hoca:
"Efendim şapka bir alamettir. Oysaki; benim de sizin de giydiğiniz ceket, pantolon ve palto bir adettir. Adet ile alamet arasındaki farkı göstermek için o risaleyi yazmıştım." dedi.
Savcı, İskilipli Âtıf Hoca için 3 yıl hapis cezası istedi. Mahkeme, müdafaa için bir gün sonraya bırakıldı. Ertesi gün, mahkeme reisi Ali Çetinkaya, müdafaa yapmaya gerek görmeyen Atıf Hoca'yı idama mahkûm etti. Atıf Hoca bir hafta sonra Ankara Samanpazarı Meydanı'nda asılarak şehid edildi. 4 Şubat 1926'da idam edilirken, etrafındaki Kemalist azgınlara, “Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız” dedi.
Kemalist çeteler, İskilipli Atıf Hoca'nın naaşını akşama kadar darağacında bıraktı. Ardından Mamak Kabristanı’nın kimsesizler kısmına defnedildi. Atıf Hoca’ya bir asra yakın bir zaman sonra iade-i itibar yapıldı ve İskilip İlçesi Gülbaba mezarlığına defnedildi.
İstiklal Mahkemeleri’nde yüzlerce kişi “isyancı” diye asıldı
İstiklal Mahkemeleri’nde İskilipli Atıf Hoca gibi yüzlerce alimi “isyancı” kulpu takarak asıyorlardı. İstiklâl Mahkemeleri için, “sanıkların idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine...” şeklindeki darb-ı mesel meşhurdur.
1 Kasım 1925'te kabul edilen Şapka kanunu “TBMM üyeleri ile genel, özel ve bölgesel idarelere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve Müslümanlar, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek zorundadır. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın sürdürülmesini hükümet yasaklar.” şeklinde olur ve millete zorbaca giydirilir.
Bu zulüm kanunu sebebiyle Anadolu'da Müslümanlar karşı çıkmış ve bu karşı çıkışun neticesinde Erzurum’da 33, Rize’de 8 kişi idam edildi. Sivas’ta 32, Maraş’ta da 63 kişi mahkûm edildi.
İstiklal Mahkemeleri’nin bir de Gezici mahkemeleri vardı. Gittikleri yerde hakkında idam kararı bulunan yeni ölmüş bir kimseyi bile mezarından çıkarıp asıyorlardı. Başka bir yerde sanık bulunamayınca yerine kardeşinin asıldığı bile vakidir. Mesela on yıl ceza alan İsmail Canpolat adlı biri, “aleyhimde tek delil yoktur” diye itiraz edince mahkeme reisi, “mahkemenin kararını beğenmiyorsun ha, öyleyse idam” der ve idam kararı verilerek asılır.
Atıf Hoca’nın idam haberi Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şu şekilde verilir: “İki Mürteci Asıldı! Mürteci hocalar bu sabah asıldılar! İrtica kitapları müellifi İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi haklarındaki idam kararı bu sabah infaz edilmiştir.”
Bugün, “İskilipli Atıf İngilizlerle anlaştı” gibi iftiralarla aksiyoner bir kahramanı kirletmeye çalışan Kemalistlerin tarihçileri, bir asırlık mazilerinde emperyalistlerin köleliğini yaptıklarının acaba farkındalar mı?
Baran Dergisi