İmanın ve dava şuurunun masum ve temiz kalmasıyla yürütülen serüven, dünya tarihinin en kıymetli örneklerini teşkil eder.

Dört Halife sonrası Müslümanlar, Arap yarımadasından Maveraünnehir'e, Maveraünnehir'den Endülüs'e/İspanya'ya kadar olan coğrafyayı İslam'la şereflendirdiler.

Coğrafyanın büyüklüğünü, kaç milyon kilometre kare ettiğini, üçgen içerisine denk düşen kaç ülke olduğunu düşünün.

Bugünün ve o günün imkanlarını mukayese edin.

Müslümanlar bunların hepsini yetmiş altı (76) yılda yaptılar.

Bir asır dahi değil. Hepi topu üç çeyrek...

Üç çeyrek asırda, iki bin yıllık dünya tarihinin 1248 yılına hükümdar ve muktedir olan bir medeniyet inşa edildi. Batının dahi halen referans olarak kaynak kullanma mecburiyetinde olduğu bilimsel ve ilmi çalışmaların isimleri bu Müslümanlar arasından çıktı.

Câbir Bin Hayyân, Harezmî, Fergani, Farabî, Bîrûnî, İbn-i Sînâ, Cezerî, İbn Haldun, Muhyiddin İbn Arabi, Yunus Emre, Mevlâna, Selahaddin Eyyubi, Nureddin Zengi ve bulabildiğimiz kadarıyla 1450 dev isim daha.

Astronomiden Matematiğe, Tıptan Sibernetike, Sanattan İslam ilimlerine, Tarihten Askeri güç ve savaş stratejisine kadar yüzlerce ilim ve bilim alanında eğitim veren medreseler, alimler, bilim adamları, kütüphaneler, külliyeler, kışlalar, laboratuvarlar ve daha niceleri...

"Bir sonraki gün, önceki günden kötüdür" olumsuzluğuyla soluk alanlara; yeis Müslümanlara haramdır sözüyle: Allah'ın izniyle "Bugün dünden iyiyiz, yarın bugünden de iyi olacağız" inancında olmamız gerektiğini de salık verelim.

Ama söylenmesi gereken sözleri de heder etmeyelim.

Çeyrek asır...

Geçmişin kavgalarını, dinsizliğini, eğitimsizliğini, puta tapıcılığını, İngiliz ve Yahudi Medeniyetinin Kemalizm vesayetini ortadan kaldırmak, kadim medeniyet değerlerimizin yeniden inşa ve ihyası için iktifa edilebilecek bir süre.

Çeyrek asır...

"Neden ya neden?" diye haykırmamak mümkün değil.

"Neden hala geçmişin tortularından kurtulamadık?"

Nimetler ayağımızı mı kaydırdı?

Zihnimizi mi bulandırdı?

Kalbimizi mi öldürdü?

Aklımızı mı yok etti?

Batı sömürgeciliği şekil değiştirerek devam ediyor Batı sömürgeciliği şekil değiştirerek devam ediyor

Neden?

Siyonizm'in şemsiyesi altında ve Siyonistler tarafından kurgulanıp üzerimize boca edilen bir dinsizlik modeli masum kabul edilmeye başlandı.

Şunu belirtmekte fayda var, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal'den önce kurulmuş bir yapıdan bahsediyoruz. Yani özü itibariyle Atatürk ile Kemalizm arasında akrabalık yok. İsim benzerliği sadece.

Hatırlıyorum, 28 Şubat sonrasında "ben M. Kemal'i sevmiyorum" dediği için meşhur olmuş gazetecilerimiz vardı. Şimdilerde Kemalizm'i modernleşme formülü olarak kullanır ve kullanılır hale dönüştüler!

Tıpkı Sivas'ta Atatürk büstünü kısa boylu olduğu için tam temizleyemeyen temizlik personelinin belediye tarafından işten çıkarılması gibi!

Kemalizm'i yaşatmak için M. Kemal'i Demokles'in kılıcı olarak kullananların; bir fikir manzumesi olmadığını, entelektüel birikimden fersah fersah uzak olduklarını çok rahat görebilirsiniz.

İslam'ı, sekülerleşmenin/modernleşmenin karşıtı gördükleri için M. Kemal'i ontolojik bir nefret aygıtı olarak kullanıyorlar.

Cumhuriyetten günümüze mirası devam eden darbelerin sloganı "M. Kemal'in askerleriyiz!" olmuştur. Her darbe sonrası ise Müslüman kesime zulüm yapılmıştır.

Bu yüzden Müslüman bu sloganı duyduğunda travması depreşir ve kendini savunmaya alarak Atatürk'ün karşısında görür; kabul eder.

İşte bu psikanaliz, Kemalizm'in M. Kemal'i ontolojik bir nefret aygıtı olarak kullanma nedenidir. "Kemalist" kavramı da böyledir.

Kemalizm de biliyor ki "M. Kemal'in askeri" denmesinin bir karşılığı yok.

Sekülerler; "Atatürk'ün askeriyiz" diye bağırmanın önemli ve koruyucu bir tavır olduğu hükmüne varıyorlar. Bu sadece tek yerde işe yarıyor onlar için; bir ortaokul öğrencisinin Cuma namazı kılmasına şahin kesilen "M. Kemal'in askerleri", uluslararası aksiyon alınması gereken bir meselede sessizliğe bürünen sanat-sepet tayfası için ortadan kayboluyorlar!

Seküler kesimi de İslamcı kesimi de Atatürkçü olduğunu zanneden kesimi de Atatürk'ü kullanarak hizaya sokuyorlar.

Bu söylediklerimiz 5816 sayılı kanuna göre Anayasal bir suçtur.

X'te denk gelmiştim: "30 yıl önce sadece Kızıl Kemalizm vardı. Şimdi bir de Yeşil Kemalizm varyantı türedi. Kızılından kurtulalım derken yeşili peydah oldu!"

Mustafa Sabri Beşer, Star