Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim. Hava da çok soğuk değil bugün.
Türkiye’den haberler neler?
(Av. Yılmaz, aynı durumların geçerli olduğunu, herhangi bir problem bulunmadığını söylüyor.)
Türk ordusu yeniden Türkiye’ye giriyor, ha?
(Carlos, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın naaşının, 22 Şubat 2015 tarihinde düzenlenen askerî bir operasyonla, Suriye’nin Haleb şehri sınırları içindeki –Türkiye toprağı statüsünde bulunan- türbesinden alınıp Türkiye sınırına bitişik ve yine Suriye içinde başka bir bölgeye getirtilmesinden bahsediyor.)
Bundan pek hoşlanmadım. Türkiye bulaşmamalıdır bu savaşa.
Neyse; bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Bana soracağınız bir soru yok madem, ülkelerimizde, Latin Amerika’da olan bitenlerle ilgili olarak konuşmak istiyorum o hâlde.
Tam da şu saatte, Uruguay’ın –resmî adıyla Uruguay Doğu Cumhuriyeti’nin- yeni devlet başkanı Tabaré Vázquez’in anayasaya göre cumhurbaşkanlığı görevini devralma merasimi gerçekleştiriliyor.
Cumhurbaşkanı Tabaré Vázquez, CIA destekli askerî diktatörlük döneminde solcu bir militandı ve o dönem Uruguay’da faaliyet göstermiş olan o çok meşhur gerilla hareketi, özgürlük hareketi Tupamaros’la bağlantılı bir insandı.
Şimdi görevi devreden eski devlet başkanı “Pepe” José Mujica da Tupamaros’un askerî sorumlularından biriydi zaten. Yakalandıktan sonra son derece barbarca işkencelere maruz bırakılmış ve yıllarca [15 yıl] hapis yatmıştı. Derken, demokratik biçimde cumhurbaşkanı seçildi José Mujica ve Uruguay tarihinin halkça en sevilen lideri oldu.
Belli bazı hukukî hamleler de yaptı Mujica. Bunlardan oldukça orijinal olan bir tanesi de, marihuana [esrar] kullanımının Uruguay’da kanunen serbest bırakılmasıydı.
Uyuşturucu kullanmak yoktur bizim geleneğimizde ve daima aşağılamış, kötü görmüşüzdür bunu. Ne var ki, Mujica’nın, belli az miktarlarda ve kontrollü olarak marihuana kullanımını kanunen serbest bırakması, uyuşturucu bağımlılığının suça bakan yönünü azaltmaktadır. Bu da kötü bir şey değildir elbette.
Daha önce de birkaç kez söylemiştim sanıyorum: İnsanların uyuşturucu bağımlısı olması değildir esas problem. Tıbbî ve sosyal, aynı şekilde marjinal bir meseledir çünkü bu. Asıl, uyuşturucu kaçakçılığıdır gerçek problem.
Uyuşturucu kaçakçılığını önleyecek hiçbir yol da yoktur. Çin, uyuşturucu kaçakçılarını vatana ihanetten yargılayıp idam eden tek ülkedir meselâ. Bu
gerekçeyle her yıl birkaç bin kişi idam edilir orada. Buna rağmen, kaçakçılık durmaz. Zira, hayatları pahasına da olsa uyuşturucu kullanacak ve bunun kaçakçılığını yapacak düşük ahlâklı birileri mutlaka çıkacak, kaçakçılık için para verilecek birileri de mutlaka bulunacaktır.
Sonuç olarak, uyuşturucu kaçakçılığına karşı baskı tedbirleri uygulamak faydasızdır. Çin gibi güçlü merkezî hükümete sahib bir ülke bile engelleyememektedir bunu.
Uruguay’ın yeni devlet başkanı olan Tabaré Vázquez de bu serbestlik uygulamasını sürdürecek; Kanada ve bazı ABD eyaletlerinde de uygulanmaya başlanan bu serbestlik sayesinde, en azından marihuana kaçakçılığı durdurulacaktır.
Marihuanadan çok daha tehlikeli uyuşturucular vardır ve 1960’larda İngiltere’ye gittiğimde farkettiğim bir şey de şudur ki, uyuşturucu bağımlılarına serbestçe eroin veriliyordu o dönem. Kendileri için düzenlenmiş tıbbî kartları vardı ve her gün belli dozda eroin enjekte ediliyordu bu bağımlılara.
O zamanlar, şimdi gördüğümüz derecede bir suç oranı da yoktu İngiltere’de. Bugünkü silâhlı saldırılar yaşanmadığı gibi, polisler bile silâh taşımazdı o sıralar.
Diyeceğim o ki, sosyal bir problem olarak uyuşturucu bağımlılığı, ikinci derecede bir problemdir gerçekte. Uyuşturucu bağımlısı o fakir insanların kendilerine uyuşturucu bulup enjekte edebilmek için yaşadığı şeyler de çok üzücüdür ayrıca. Örnek tavır, bu insanların elinden uyuşturucuyu almak değil, onlara o bağımlısı oldukları uyuşturucuyu vermektir bu bakımdan.
Ancak İngiltere’de böyle yapmadılar, uyuşturucuyu yasakladılar ve uyuşturucu bağımlıları için kimse beş kuruş harcamayacak dediler. Fakat bu sefer de uyuşturucu hâdisesi patladı ve bugün uyuşturucuya bağlı şiddet olayları bakımından Avrupa’nın en öne çıkan ülkelerinden biri oldu İngiltere.
José Mujica, sadece bu serbestlik uygulamasını başlatma cesaretini göstermekle kalmadı; ekonomi başta olmak üzere, Uruguay’ın başka birçok alanda gelişmesine de öncülük etti. Yeni devlet başkanı Tabaré Vázquez de bu çizgiyi sürdürecektir şimdi.
Diğer yandan, Uruguay devleti, Guantanamo’dan gelen mahpuslara siyasî sığınma hakkı vermektedir şu ân. Başka bir sebebten dolayı değil, tamamen insanî sâiklerle gerçekleştirmektedirler bunu. Çünkü bugün Uruguay’ı yöneten devlet ve hükümet adamları, zındanın ne olduğunu, işkencenin ne olduğunu bilen insanlardır. Guantanamo’dan gelen insanlarla ideolojik ve kültürel bakımdan hiçbir ortak noktaları yoktur onların. Uruguay liderleri ne müslümandır, ne de cihadçı. Buna rağmen, yalnızca insanî bir dayanışma ifâdesi olarak, Guatanamo’dan gelen cihadçıları, o “yaşayan şehid”leri kabul etmişlerdir.
Bunlar da hep yoldaş “Pepe” José Mujica’nın şeref hânesine yazılmaktadır.
(Carlos, 1 Mart 2015 günü görevini yeni devlet başkanına devreden Uruguay eski devlet başkanı José Mujica’nın olağanüstü bir insan olduğunu söylüyor ve başkanlık sarayında yaşamak yerine, kendi sürdüğü çok eski model bir volkswagen arabayla başşehir yakınlarındaki küçük çiftlik evine gidip gelmeye devam ettiğini vurguluyor. Evinde hizmetçi falan da çalıştırmayıp, kendi işlerini kendilerinin yaptığını, kendi yemeklerini pişirdiklerini ekliyor…
“Kumandan Mirzabeyoğlu da devlet başkanı olduğunda böyle yapacak demiyorum elbette; bu başka bir durum” diyen Carlos, “Pepe” Mujica’nın, dürüstlüğün, cesaretin ve ikiyüzlü burjuva ahlâkından ayrı olarak hakiki ahlâkın, inancı, politik eğilimi, yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun herkese ve herşeye saygının “sembolik” temsilcisi olduğunu ifâde ediyor. Bunun da hem kendisi hem de Uruguay için bir şeref olduğunu belirtiyor…
Aynı şekilde, Uruguay’ın, Latin Amerika’nın “tüm nüfusu okur-yazar” ilk iki ülkesinden biri olduğu, diğerinin de Costa Rica olduğu bilgisini veriyor Carlos. Uruguay’ın, “yerli nüfus” da dahil olmak üzere, tüm nüfusu okur-yazar ilk Latin Amerika ülkesi olduğunu vurguluyor. Hâlbuki, ABD ve Avrupa’da, öyle göçmen falan da değil, okur-yazar olmayan hâlâ milyonlarca insan bulunduğunu ekliyor. Peşinden, tüm nüfusu okur-yazar Latin Amerika ülkeleri olarak, Venezüella ve Küba’nın geldiğini söylüyor. Okuma yazma bilmedikleri için, ABD’de bugün bile milyonlarca insanın oy kullanamadığını; çünkü orada oy kullanabilmek için okur-yazar olma mecburiyetinin bulunduğunu ekliyor…
Latin Amerika’da sadece solcu hükümetlerin değil, Paraguay’daki sağ görüşlü hükümetin bile Venezüella ile diğer Latin Amerika ülkelerinin oluşturduğu antiemperyalist dayanışma organizasyonuna katıldığını söylüyor…
Venezüella’daki durumun “ağır” olduğunu ifâde etme ihtiyacı duyan Carlos, halkın yanlış hükümet uygulamalarına kızgın olduğunu; hem Chavez’in son aldığı oyun, hem de veliahdı Maduro’nun aldığı oyun muhalefetle birbirine çok yakın oranlarda olduğunu belirterek, açığa çıkarılan Amerikan destekli darbe teşebbüsünün mevcud durumu daha da ağırlaştırdığını vurguluyor…
Diğer yandan, ABD’nin Küba’ya sızma teşebbüslerinin de çok yönlü olarak devam ettiğini söyleyen Carlos, buna karşılık, Küba’nın da son darbe teşebbüsünde Venezüella’ya istihbarat desteği vermiş olabileceğini ifâde ediyor…
Şayet Venezüella hükümeti gereken baskı tedbirlerini âcilen almazsa, Bolivarcı rejimin düşeceğini; vahşi bir iç savaşın yaşanacağını; mevcud rejimin yerine Amerikan destekli, Amerikan firmalarının çıkarını gözeten, hem kendi halkından hem de komşularından nefret eden bir diktatörlüğün geleceğini; binlerce devrimcinin katledilip, kalan binlercesinin de hapsedileceğini vurguluyor. “İnsan hakları ve demokrasi” adına, ABD’nin Venezüella halkı için istediği şeyin işte bu olduğunu söylüyor...
Böyle bir iç savaşta Venezüella halkının muhtemelen kaybedeceğini, çünkü bu savaşın peşinden bir Amerikan müdahalesinin geleceğini belirtiyor. Çünkü Venezüella’nın, ABD için Irak, Afganistan veya Libya’dan çok daha stratejik bir değer taşıdığını ifâde ediyor…
Venezüella’nın düşmesinin, sadece Venezüella halkının karanlığa gömülüşü olmayacağını, Venezüella örneğini takib eden komşu Latin Amerika ülkelerinin yanı sıra, Venezüella’nın ekonomik yardımlarıyla ayakta duran diğer Latin Amerika ve Karayib ülkelerinin de felâketi olacağını söylüyor…)
Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâm söyleyin benden. Kendisini benim gönderdiğim bereyi giymiş olarak görmeyi çok isterim.
Allahü Ekber.
Baran Dergisi 425. Sayısı