İnsanlar birlikte yaşamalarına rağmen, birbirlerine küsmüş veya birbirine yabancılaşmış gibi duyarsız hale gelmiş. Bir diğerinin düşüncesi, yaşayışı ve dertleriyle ilgilenmeyen bir insan yığını, duyarsızca hayatlarını sürdürüyor. İnsanın sorası geliyor: “madem birbirinizle ilgilenmiyorsunuz, neden bir arada yaşıyorsunuz?”..

Esad rejiminin çöküş hikayesi: Darbe korkusuyla başlayan dağılma Esad rejiminin çöküş hikayesi: Darbe korkusuyla başlayan dağılma

Sadece kendisiyle meşgul insanlar

Gençler, kulaklarına taktıkları kulaklıklar ile, sanki hayat olaylarını önemsiz görüyormuşcasına kendi dünyalarında yaşıyorlar. Onlara bir şeyler sormak, konuşmak ne mümkün.. Bilginin ve sosyal hareketlerin yoğunlaştığı bu devirde, daha bir iç dünyalarına kapanan ve aynı zamanda  asosyal hale gelen insanlar. Modern çağın insanları, görünür nezaket ve kibarlıklarının arka planında bencilliğin ve  kabalığın en üst görünümlerini taşıyorlar.

Başkalarıyla kaynaşma, onlarla birlikte önemli ve temel toplumsal hedeflere ulaşmak şöyle dursun, kendilerini sürekli ön planda tutup, “bencil duygularını” her durum ve şartta ön plana getiren insanların çoğaldığına şahit oluyoruz.

Genç bayanlar, güzellik ve alımlılıklarını ortaya koymak adına en dar ve açık elbiselerle çevrelerindeki erkekleri tahrik ettiklerinin farkında değiller. Belki de bu davranıştan memnunluk duyuyorlar. Buna karşılık, bu durumları bir değer ve ahlak anlayışı ile değerlendirmeyen erkek gruplarının olaya duyarsız kalmaları da, ayrı bir gariplik..

Toplumdaki kadın ve erkek grupları, birbirine saygı ve desteği, neredeyse “cinsel ilgi ve yakınlaşma” gibi görmeye başlamış durumda. Her iki cins, birbirini; kendisine nasıl bağlayıp, ondan istifade edebilme fırsatına yönelme derdinde!..

Hele yeni yetişme çağına gelmiş genç kız ve erkekler, normal davranış ve tavırdan uzaklaşıp, film artistlerine benzer tavır ve mimiklerle, geleceği yönelik “sahte bir dünya”nın aktörleri haline gelme çabası içinde görülüyor. Özellikle genç insanlar, davranış ve konuşmalarında ahlaki ve kültürel tutum ve alışkanlıklar yerine, kimi yabancı film, kimi bir sokak kabadayısının veya spor yıldızının söz ve eylemlerini kendine model almış durumda. Ayrıca, yaşı ve kişiliğiyle bağdaşmayan hareketler ile sanki bir film stüdyosunda çekime hazır aktörler gibi, değişik pozlar vererek “hayal dünyaları”nda kendilerine bir konum oluşturmaya çalışıyorlar.  

Toplum hayatındaki duyarsızlıklar

Aileler, kendi kültürel ve ahlaki değerlerini ayakta tutmakta zorlanıyorlar. Çünkü medya, “kültüre karşı bir kültür” ile insanları ve özellikle gençleri başka bir dünyaya yönlendiriyor. Siyasetçi ve bürokratlar, kendi siyasi ve idari geleceklerinin peşinde, toplumu saran bu korkunç yabancılaşma ile igilenmiyor. Akademisyenler, hazır bilgileri öğrencilere aktarmakla yetinip, öğrencilerin kültürlerinden kopuşları sebebiyle, bilgi ve düşünce sistemine adapte olamayışlarının farkına varamıyorlar.  İnsanlarda ciddi bir maddecilik ve gösteriş merakı var. Filmler ve reklamlarla, duyguları körleşmiş ve hayatı bir “moda defilesi” gibi gören bir yaşama anlayışı toplumu sarmış durumda.

İş dünyasının büyük bölümü, ne kadar sahte ve aldatıcı teknik varsa, onu uygulayarak toplumu sömürmenin yarışı içine girmiş gibi. Halk, her geçen gün; hayati ihtiyaçlarını bile almakta zorlanarak, bir çaresizlik içine girmekte.

Din ve eğitim hizmetlileri, işlerini “lütfen” yapıp, gönül rahatlığı ile sahte huzur içinde yaşarken, toplumda her gün yeni yozlaşmalar, sapıklıklar ve insanlık dışı tutumlar artıyor. Cinayet, hırsızlık, taciz ve çatışmalar normal bir toplumdaki oranı çoktan geçmiş durumda.  Buna karşılık, her problemi çözmek için psikologlardan çözüm aranıyor. Batı insanın özellikleri üzerine kurulan psikoloji ilmi, bizim insanımızın problemlerine çare olamıyor. Toplumu anlama ilmi olan ve en fazla ihtiyaç duyulan sosyoloji ise, başta hükümet olmak üzere, tüm kurumların ilgisizliği ile fonksiyonunu yerine getirme imkanı bulamıyor.

Pahalılık, terör, iki yüzlülük, güvensizlik ve siyasi çatışmalar içinde toplumun ne inancı, ne kültürü ve ne de ahlakı ile ilgileniliyor. Ve biz, bu ülkenin kendi ülkemiz olduğunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Artık; ilim, fikir ve sanat adamlarının, bu duruma müdahil olmaları zamanı geçmek üzeredir.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber