Hukuk ve adalet kime hizmet ediyor? Eski TİİKP davasından yirmi sene hapis cezası alan, fırıldaktan fabrikatöre kadar çeşitli lakaplarla tanınan, bu "sicili" ile oğlunu Dışişleri Bakanlığı’na sokma becerisini gösteren Doğu Perinçek'in dediği gibi, "hukuk, siyasetin köpeğidir." lafı doğru mudur ve o halde hukukun köpeklik yaptığı siyaset kimin siyasetidir? "Türk Milletinin hukuku/hakları" için yapılana mı yoksa başka bir yer için mi "köpeklik?"

*

İçinde hâlâ "FETÖ'cü" ve hatta "kripto FETÖ'cü", bunun yanına TBMM 2012 Darbe Raporu'nda bahsedilen "brifingli yargı üyeleri"ni de ekleyin yani "ni’dügü belirsiz tiplerin" olduğu kesin hukuk ve adalet "bünyesi"nin saygıdeğer unsurlarını hariçte bırakarak yazmak gerekir, bazı olaylar ve iddianameler bu "köpeklik" meselesini menfi yönde tartışmak gerektiğini ortaya koyan bir hava yayıyor, dersek kimse kusura bakmasın! Bu havayı hususen Marmaris cumhurbaşkanına suikast dosyasında da gördüğümüz için onun hakkında devamlı makaleler kaleme aldık. Dosyanın Erdoğan ve ailesine yönelik (o gece orada gerçekleşen tüm öldürme, yaralama!) saldırıyı yapanlar kısmının tutarsız olduğunu, asıl faillerin halen serbest olmasının kesinliğe yakın bir gerçek olduğunu yazdık. (Bu husus, şüpheli noktalar ve kişiler, esasta tüm 15 Temmuz davalarına sirayet etmiş durumdadır, bu da not olsun.)

Hukukçu bir arkadaşın gönderdiği yirmi altı sayfalık yeni bir iddianameyi okuyunca, "köpeklik-iz takibi" meselesi iyice soru işaretleri ile doldu!

Hukuk, suçlu olanın peşinde hiç amansız ve acımasız olarak "köpeklik-iz takibi" yapmakla vazifelidir, bunda hiç kuşku yok. Bu "köpekliği" yapmazsa sorun çıkar! Her köpek doğuştan iz takipçisidir; ama her köpeğin belli bir eğitime tabi tutulması, neyi araması gerektiğini öğretmek gerekiyor ki "hususî iz takipçisi" olsun. Bu eğitimi kimin ve ne maksatla verdiği mühim. Hukuk/ Haklar ve adalet mevzu ise, eğitim "gel keyfim gel" bir adalet ve hukuk değildir elbette, "eğitim" tabiatıyla belli bir "proje-plan" üzerinde olur, olmalı.

İşte burada "iş müşgil oldu" levhası çalışıyor: Anayasada yazan ve içeriğini dönem dönem ekleme çıkarma ve "adama göre muamele" ile (mesela 28 Şubat!) doldurdukları ni'düğü belirsiz Atatürkçülük mü yoksa 2011'den beri "resmen devletin referansı" olan "Büyük Doğu İdeolocyası " veya "ayak sesleri" ile mi (plan-proje olarak) yapılacak "köpeklik-iz takibi?" Veya daha "süfli gayeler" için mi? Bütün bu "proje"lere rağmen, "adil yargılanma" denilen husus hepsinin üstündedir yalnız! Hangi sebeple ve gaye ile itham ederseniz edin, zanlı veya sanığın adil yargılanma hakkı "azizdir." Fatih Sultan Mehmet'in Rum bir topçu ustası ile muhakemesi ve "kısas" olarak elinin kesilme cezası hatıra gelsin, efsane değil, kaskatı gerçektir bu ve "köpekliğin-iz takipçiliğinin" esasını gösterir.

Gelelim bu "bakış açısıyla", bahsettiğim yeni iddianameye...

*

"-İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü FETÖ soruşturması kapsamında Palmalı Grubu'nun kurucusu Azeri kökenli Mubariz Mansimov Gurbanoğlu ve Gurbanoğlu'nun yardımcısı Nuray Nurcihan Perker gözaltına alındı. Fetullahçı Terör Örgütü'ne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Azeri iş insanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu'nun FETÖ'nün tepe yöneticilerinden Akın İpek, Suat Yıldırım, Süleyman Uysal ile yoğun telefon irtibatı olduğu ortaya çıktı. Örgütün Rusya imamı Ahmet Hamdi Vural'la da işyerinde görüştüğü tespit edilen Mansimov'un, bu isimle yaptığı görüşmelerde tedbir amaçlı sinyal kesici 'Jammer' isimli alet kullandığı belirlendi. Gurbanoğlu'nun incelenen HTS kayıtlarına göre örgütün tepe yöneticilerinden Akın İpek, Suat Yıldırım ve Süleyman Uysal'la yoğun telefon irtibatları bulunuyor. Mansimov'un İhsan Kalkavan'la da yoğun iletişim irtibatına girdiği saptandı. Mansimov'un örgütün hukuk alanındaki kozmik yapılanması olan YKK Hukuk Bürosu ile irtibatlı olduğu belirlenirken, tanık beyanlarına göre şüpheli Nuray Nurcihan Perker'in, Mansimov'un tüm işlerinin idaresini yürüttüğü, tüm işlem ve eylemleri birlikte idare ettikleri kaydediliyor." (https://m.sabah.com.tr/gundem/2020/03/17/son-dakika-unlu-is-adami-mubariz-mansimov-gurbanoglu-tutuklandi )

Ülkedeki "zenginleşme" yollarını herkes bildiği için haber çıktığında pek üzerinde durmamıştım, üstelik (asker kökenli) Mubariz Mansimov Gurbanoğlu sıfırdan çok çabuk büyüyen biri ve Gülenistlerin o bölgelerdeki gücü malum olduğundan "bulmuşlardır herhalde bir şeyler" diye içimden geçirmiştim. Haberde geçen noktalar iddianamede geçen noktalar ve "irtibat" açıkça bu şekilde ortada. Gülenistlerin dershaneye gidenlerine açılan davalar kadar dikkatimi çekmemişti bu dava. Ama iddianameye bakınca, haberde geçen kısımlardan başka birşey olmadığı ve bunların da iddia edildiği kadar olmadığını gördüm.

"... Örgütün üst düzey yöneticisi İhsan Kalkavan ile 1.1.2014 - 12.3.2015 arasında üç kez telefon irtibatı..."

"... Örgütün hukuk yapılanmasındaki kozmik birimlerden ve örgüt faaliyeti kapsamında ulusal ve uluslararası aktif rol oynayan YKK hukuk bürosu ortaklarından Murat Karkın ile 4.10.2014 - 15.5.2015 arasında iki kez telefon irtibatı...

Tarihlerine bakarsanız, o dönem hem İhsan Kalkavan hem de meşhur YKK hukuk bürosu ile siyasetçi, işadamı pek çok kimsenin "üç beş telefon"dan daha fazla "irtibatını" bulmak mümkün olacaktır herhalde. Bu YKK hukuk bürosunun Türk Telekom'un satışı işini "resmi" olarak yürüten firma olduğunu da bilmeyenler bilsin! (Başka bir avukat daha vardı Telekom üzerinde birlikte çalıştıkları, aklıma gelmiyor şimdi!)

İddianamede gerçekten önemli bir ayrıntı var, o delillendirilse her şey tamam denilecek kadar önemli! Tanıklara da soruyorlar bunu, yapılan aramada Mubariz Mansimov Gurbanoğlu'nun odasında ele geçirilmiş. El yazısıyla ve büyük harflerle "Fethullah Gülen gazetede övünüz" diye bir yazı. Odasında bulunduğuna göre Gurbanoğlu'nun yazısı olmalı, değil mi?

İddianamede (11. sayfa) "2.1.6. Tanık Fidan Bayramaliyev ifadesinde" geçen kısımda tanığın Palmali Holding'in basın danışmanı olduğunu ve Azerbaycan uyruklu olduğunu öğrendiğimiz gibi, kendisine sorulan yazıya verdiği cevabı da görüyoruz:

".... Çalışma odasının eklentisinde ele geçirilen üzerinde "FETULAH GÜLEN GAZETEDE ÖVÜNÜZ" yazılı gazete kupürü sorulduğunda; arama yapılmadan 3 yada 4 gün kadar önce Mubariz Gurbanoğlu'nun, Rusya basınında İzvestye isimli gazetede bir milletvekilinin kaleme aldığı ve Fetulah GÜLEN'i öven bir yazı ile Zaman gazetesi yayınlarına ilişkin paylaşımlar hakkında Rusya'da savcılık makamına şikayette bulunduğunu, habere ilişkin gazetenin arşivde yeraldığını belirterek kendisinden ve yanında bulunanlardan bu kupürü bulmalarını istediğini, kendisinin de arşivde yaptığı arama sırasında gazeteyi bulduğunu, Mubariz Gurbanoğlu'nun da konuyu unutmamak maksadıyla gazete fotokopisinin üst kısmına not al dediğini, kendisinin de bu şekilde not aldığını, nottaki el yazısının (tanığın) kendisine ait olduğunu beyan ettiği."

Bu açık beyana ve zıddına hiçbir şey öne sürmesine rağmen savcılık ne yapıyor? İddianamedeki bu beyanın iki sayfa sonrasında "ele geçirilen belgeler" kısmında, "çalışma odasında yapılan aramada çok sayıda digital belge ve "Fetulah Gülen gazetede övünüz" yazılı gazete kupürü bulundu.." diye kaydediyor! Elbette tanık yalan söylemiş veya "gerçeği yansıtmayan" beyanda bulunmuş olabilir, fakat bunu soruşturma safhasında el yazısı incelenmesiyle kolayca çözümlemek mümkün iken, böyle yapmayıp, reddedilmiş iddiayı resmi evraka yazmak ve itham etmek hangi anlama gelir?

İddianameyi satır satır tetkik edip, M.M. Gurbanoğlu'nun, savcının isnatı gibi "FETÖ üyesi" olup olmadığını tartışmak mümkün ise de lüzumu olmadığına inanıyoruz. Çünkü iddia'name de bunu pek kabul etmiyor. Üstelik Gurbanoğlu hakkında 15 Temmuz sonrası aynı iddia ile soruşturma açılmış, netice olarak KYOK** verilmişti. Savcılık o ilk hararetli günlerde bulamadıysa delil, şimdi nasıl bulacak? İlginç olan ve M.M. Gurbanoğlu'na dair hazırlanan iddianame üzerinde durmamızın sebebi, 2019 sonuna doğru "vatandaşlık görevini yapmak üzere İstanbul Başsavcılığına başvurarak bilgi veren" üç kişinin beyanları ile KYOK kararının 6. Sulh Ceza Hâkimliğince kaldırılması ve sürecin başlatılmasıdır. Geçmiş soruşturma esnasında demek ki kendilerine ulaşılamamış veya onların soruşturmadan haberi yoktu ki "bilgi" verememişler diyecek olanlar yanılırlar, çünkü üçü de Gurbanoğlu'nun eski çalışanı, üst düzey yöneticileri! Ve Gurbanoğlu tarafından "zimmete geçirme" iddiasıyla kovulan, mahkemelik olan insanlar! İşte Gurbanoğlu'nun örgüt üyesi olduğu iddiasının yeni delilleri de bu unsurlar eliyle ortaya çıkmış. Aralarında husumet olan taraflardan birinin kabaca bahsettiğimiz iddiaları ile yargılanıyor Gurbanoğlu!

*

Dünyanın en büyük beşinci gemi filosuna sahip olduğu yazılan Palmali Holding'in sahibi M.M. Gurbanoğlu'nun, 15 Temmuz SONRASI tüm varlıklarını Türkiye'ye taşıdığı biliniyor. Aynı zamanda enerji şirketleri olan SCOR ve LUKOİL ile "tapu gibi anlaşmaya rağmen" verdikleri taahhütlerde durmadıkları için davalı olduğu da biliniyor iken, çok kısa sürede çok hızlı büyüyen ve tabiatıyla kurumsallaşma safhasında olup "oturmuş" bir şirket haline gelemeyen her işletmenin "şirketin başının" anlık hamleleri ile yürümesi ve çözümler bulması tabiîyken Gurbanoğlu tutuklanıyor ve cezaevine konuluyor. Tutuklandıktan çok kısa bir süre sonra da bahsettiğimiz ticari mahkemeler aleyhine sonuçlanıyor, Rus şirketi hem kendi ülkesinde hem de İngiltere'de mahkemeye başvurup Gurbanoğlu'nun tüm malvarlığına haciz koyduruyor kısa bir süre içinde de Palmali Holding battığını ilan ediyor!

Bu kronoloji herşeyden önemli! Ve "köpeklik-iz takibi" de işte bu noktadan yapılmalı, herhalde. Dünyanın en büyük beşinci gemi filosuna sahip şirket, battı! Veya batırıldı! Sahibi de FETÖ üyesi olarak içeri tıkıldı!

*

Gurbanoğlu davası ile geçmişte bahsi çok geçen "Malta Files" başlıklı sızıntılar CHP ile Erdoğan ailesinin mahkemelik olmasına sebep olmuştu. Mahkeme sürecinde kısıtlı bilgi paylaşımı gerçekleşmiş ve "şirket sırrı" üzerinde durulmuştu. Mahkemede mevzu edilen şirketlerden biri de Palmali Holding'di. Dikkat ederseniz Gurbanoğlu hakkında verilen gözaltı kararı ile TÜM ŞAHSİ VE ŞİRKET BİLGİLERİNE üstelik resmen erişme imkanı doğdu, "şirket sırları" emniyet ve savcılık makamının erişimine sunuldu! Esas önemli olan husus, işte bu Gurbanoğlu davasında! Bunun içindir ki Silivri'ye girdikten sonra bir müddet açlık grevine başladı, zehir zemberek ama üstü kapalı bir açık mektup ile durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "dikkatine sundu" Gurbanoğlu!

Bu davanın, Gurbanoğlu'nun FETÖ üyesi olması üzerine kurulduğunu, irtibat ve yakında çıkabilecek tahmini tesir ve tezahürleri ile bunun mümkün olmadığını, "kolluk ve savcılık makamının yanlış yönlendirildiğini" düşünmek için çok veri var. Dosyanın, Kapalıçarşı'da halı ticareti yapan küçük bir işletmeden Rus ortakları eliyle dev gibi büyüyen, hakkında FETÖ iddiası üzerinden açılan dosyaların maharetli avukatlar eliyle tek tek düşürüldüğü ama Adalet Bakanı Abdülhamid Gül tarafından "kanun yararına bozma" emirleriyle temyiz edilip tekrar yargılanmaya başlanan kel işadamı ve yargıda etkisi bilinen ama isimleri hiç zikredilmeyen "İstanbul Grubu"na mensup veya irtibatlı avukat ve hukukçu güruhu ile, yani "hesaplaşma/reste rest" denmesiyle ilişkisi çok kuvvetli! SCOR, Lukoil, Petkim, Kel, Ağar vs. Palmali Holding, kullanmasını bilene, "sır bilgiler" verecek hazine kaynağıdır ve artık "açık erişim"dedir.

İddianameye üstünkörü, ek klasörlerine bakma gereği bile olmadan görülen bu açık tehdidi, söz gelimi "Erdoğan'ın avukatlar ordusu" görmüyor mu?" diye tam düşünecek oluyorum, "bir gülme tutuyor beni" o zaman. Açıkça yazalım ve bitirelim: Silivri'de olan Gurbanoğlu mu sadece acaba?

*Köpek kelimesinin Osmanlıca "basar-et, firas-et" kelimeleriyle irtibatı vardır, iki kelime de "iç duygu", zekâya yön veren duygu ile ilgilidir ve aslında "iyi manadadır", "iz takibi", Perinçek'in bunlardan haberi olduğu ise şüphelidir ve BİZ "iyi mana" üzerinde kullanacağız.

**KYOK: Kovuşturmaya gerek olmadığı kararı.

Baran Dergisi 714.Sayı