Hatırladığım kadarıyla Üstad'ın bugüne kadar 9-10 eseri var sinema ve televizyona aktarılan. Bunlardan en çok ses getireni kuşkusuz Yücel Çakmaklı'nın 1977'de TRT için çektiği "Bir Adam Yaratmak" la bizim 1988'de sinema için çektiğimiz "Reis Bey". Bunlar bilinen meşhur iki eserinden uyarlama. Çok öne çıkamasalar da 1992'de yine Çakmaklı'nın yönettiği "Mü'min ile Kâfir" ve yine aynı yıl çekilen İsmail Güneş'in yönettiği "Siyah Pelerinli Adam" hatırlanabilir. Çok eskiden sinemaya uyarlanmış iki eseri daha olduğunu biliyoruz: 1960'da Ö. Lütfi Akad'ın uyarlaması "Yangın Var" ve 1968'de Faruk Genç'in uyarlaması "Parmaksız Salih". "Mukaddes Emanet/1992", "Para/2010" gibi kayda değmeyen ve hiçbir hafızada yer edecek başarıyı gösteremeyen video ve tv uyarlamalarından söz edilebilir.

Üstad'ın direkt kendi yazdığı senaryolarından filme alınanlar ise yine merhum Çakmaklı'ya ait: "Çile/1972" "Zehra/1973", "Diriliş/1974". Henüz çekilmemiş senaryoları da var. Bunu "Senaryo Romanlarım" isimli yayımlanan eserinden anlıyoruz.

Ancak benim bildiğim Elif Film'in Üstad'a para verip de yazdırdığı ama çekme fırsatı oluşturamadığı "Tarkistan" isimli bir senaryosu daha var. Bunun bulunup hiç olmazsa kitap olarak yayınlanması büyük bir kazanım olacaktır.

Şüphesiz, Üstad sinema için büyük bir kaynak. Eserleri sinemanın ayrılmaz dayanakları olan çatışma unsurları, olaylar ve paradokslar konusunda çok zengin. Keza karakter oluşumu, dramatik yapı, çarpıcı diyaloglar dikkate alındığında görsel uyarlamalar konusunda hâlâ keşfedilmediğini düşünüyorum. "Aynadaki Yalan"dan tutun da "Tohum"a varıncaya kadar daha uyarlanacak pek çok eseri olduğu gibi uyarlanmış olanlar bile defalarca uyarlanabilecek zenginliklere sahip.

Tabii işin en önemli tarafı bunları uyarlayacak olanların seviyeleri ve ruh yapıları... Ne kadar Üstad olabildikleri!.. Üstad'ın hamuruyla yoğrulmamış, içinde ve dışında onun verdiği mücahadenin yankısını bulamamış, varoluş sancısı içine düşememiş birinin nasıl bir uyarlama ortayla çıkaracağı meçhul. Bunun kötü örnekleri ortada duruyor. Üstad önce sancılarıyla var. O önce bir ruh meselesidir, sonra teknik bir mesele. Bu yüzden onu birebir uyarlama cehdi içine girenlerin karikatürize olmamak için durup düşünmeleri gerekiyor. "Reis Bey" filmi için söylediğim bir şey vardı: "Eğer filmde bir başarı varsa bu bizim değil, Üstad'ın başarısıdır. Bizim başarımız ancak onu seviyesini doğru yansıtabilmek olabilir."

Üstad'ın eserleri şüphesiz tartışmasız şekilde mükemmel ve büyük. Hele bugünün içi boşaltılmış neslin düzeyi dikkate alındığında kıyas dahi kabul etmez. Ancak, Üstad'ın dili ve lezzeti, bir dönemin dili ve lezzeti. Hele sinema tekniği dikkate alındığında mutlaka çağdaş bir dile dönüştürülmesi gerekiyor. Bu özellikle sinemada eşyanın tabiatı gereği böyle. Çünkü sinema çok farklı bir teknik ve Üstad bu teknikle yazmış değil. Nitekim eserlerin çoğu tiyatro eseri. Olmayanlarda da yoğun bir teatral bakışın hakim olduğu malum. Teatral bakışta diyalogların öne çıkması kaçınılmaz. Oysa günümüz özgür sineması dilinde görüntüyle anlatım işin olmazsa olmazı.

Önemli bir kriter de Üstad'ın eserlerindeki yoğun mesaj duygusu. Öyle ki bu eserlerde okuyucu/seyirci belli bir bilince sürüklenebilmek için olayların, tiplerin, kurgu ve mizansenlerin yamultulduğu/biçimlendirildiği açıkça hisseder. Hatta kapıcı bile bazen hakim bir edası ile konuşur. Bu Üstad için teferruattandır belki ama bugünkü estetik kabuller, bu tavrı oldukça didaktik bir üslub olarak görüyor. Mevcut sanat ortamında bir filmde en küçük bir mesajı hissettiklerinde bunu propaganda olarak niteleyen ve reddeden hakim bir zihniyet var. Hele mesajınız İslâm'a yönelikse kulaklar daha bir dikkat kesiliyor. Bu sağda da böyle solda da. Bu nedenle sinemada Üstad'ın eserleri bir sinemacı için birinci planda zengin bir kaynak ve bol sinemasal malzeme olarak görülür. Her yönetmen kendi çağdaş dilini kurmada bu eserlerden istifade etmesi gerekir. Bu olursa inanıyorum ki köklü siyasal ve sosyal dönüşümler yaşadığımız bu dönemde kültürel dönüşüme de kapı aralamış oluruz.

Eserler, noktası virgülü dahi değiştirilmeden çekilemez mi? Çekilir tabii. Ama ortaya sinema eseri değil televizyonda tiyatro türü bir çalışma çıkar. Elbet bunun faydası da olur. Elbet, Üstad bir atmosferdir, olduğu gibi uyarlamak da bir kazanımdır ve o eserin yazıldığı atmosferi, dünyayı, tekniği verir; fakat sırf bu tür bir uyarlamada ısrarcı olmak Üstad'ı "dondurmak" anlamını taşır ve bu da Üstad'a haksızlıktır. En azından onun vermek istediği mesaj/kurtarıcı iksir aşkına bırakın, onu bir hazine olarak keşfeden, isteyen - hakaret ve istismar kastı olmadığı sürece istediği bir dille istediği eserini uyarlasın. Ortaya kötü örnekler de çıksa bu Üstad'ı küçük düşürmez. Tıpkı meşru ya da korsan Üstad uyarlaması pek çok tiyatro ve film uyarlamalarında olduğu gibi. Sinema da yapsan dizi de çeksen bu eserlerin virgülünü bile değiştirmeden birebir çekeceksin diyen tavır artık tartışılmalı.

Başyücelik Emirleri: Zevk ve terbiye - Necip Fazıl Başyücelik Emirleri: Zevk ve terbiye - Necip Fazıl

Bunları niye anlatıyorum. Üstad'ın oğlu değerli ağabeyim Mehmet Kısakürek'in böyle bilinen bir tavrı var. Onun Üstad'a olan saygısını, üzerindeki vebâli ve eserlerini korumadaki titizliğini anlamak ve buna hak vermemek mümkün değil. Ancak, eserlerin gün yüzüne çıkmasında bunun doğru bir tavır olduğunu düşünmüyorum. Zaten Üstad'ın eserlerinde çizdiği portre o kadar sağlam, atmosfer o kadar kuşatıcı ve üslup o kadar güçlü ki başta bir başkasının korumasına ihtiyacı olduğunu sanmak abes. Korumak psikozu onu dondurmaya, putlaştırmaya yol açar. Onun mesajını bir vesile ile geniş kitlelere, günümüz insanına ulaştırmak bir vebal... Gereğinde günümüz insanının diliyle yapacağı uyarlamalara da prim vermekten kaçınmamak lâzım... Onu koruyorum diyerek uyarlamacıları engellemek onu ancak ben anlarım tavrının da bir yansıması. Böyle olacağına danışmanlık yaparak uyarlamacılara yol göstermek daha kazanımla olmaz mı? Maksadımız birer polemik konusu oluşturmak değil. 30. Ölüm yıldönümünde günümüz kitlelerine çok daha fazla mâl olması gereken Üstad'a karşı bir vebâl hissi bizimki. Rabbim gani gani rahmet eylesin.

İnanıyorum ki sinemanın keşfi için "Muhteşem bir imkân ve inşâ planı!" diyen Üstad, nasıl hemen senaryolar yazarak yeni tekniğe adapte olmaya kalkıştıysa şartlar müsait olduğunda iyi bir yönetmen hatta en büyük yönetmen olmaya da teşebbüs edecekti. Mecidi'nin de dediği gibi "Peygamberimiz bu çağda gelseydi tebliğini sinemayla yapardı."

Bu söz yabana atılacak bir söz değil.

Mesut Uçakan, 30 Necip Fazıl, s. 341-345