Kemmiyet ve keyfiyet arasındaki uygunluk, toplumda ve insanda, iş ve eser ile inanılan arasındaki uygunluk olduğuna göre, muvazene “amil”i ruhtur. Dikkat edilsin; ruh muvazene amilidir ve muvazene onun eseridir. O hâlde kemmiyet ve keyfiyet arasındaki uygunluk, sadece ruhçuluğun hakikatine bağlı hak görüşün tekelinde değil; bâtılda da muvazene var.

İnanılan”nefs” kutbuna da bağlansa, her şeyden mücerret olarak tek başına “inanma”, ruha bağlıdır. İnanmanın hakikati Allah’a imânken, buna inanmayanların “nefs kutbuna” bağladıkları inançları da -ruhu, maddenin fonksiyonu kabul edenleriyle beraber- ruha bağlıdır. Dikkat edilsin; ister ruh, ister nefs kutbuna bağlanılmış olsun, muvazene amili ruhtur.

FELSEFENİN AKIBETİ FELSEFENİN AKIBETİ

Her türlü bilgi ve faaliyetin kaynağı “ruhî çaba” keyfiyetine bağlı olduğuna ve kemmiyet ihtiyacı keyfiyet tecellisinin ifade zeminini belirttiğine göre, (VESİLEYE YAPIŞINIZ, ölçüsünü hatırlayınız.), keyfiyete uygun kemmiyet arayışında kemmiyetin verileri keyfiyeti de belirler.

Kısaca… Keyfiyet öncelikte iken, kemmiyet ve keyfiyet arasındaki ilişki, kemmiyetin de keyfiyet üzerindeki rolünü gösterir. Bunların uygunluk noktasında zuhur eden muvazene, ruhun merkezî fakültesi ahlâkı gösterir ki, kendinden zuhur ettiği kemmiyet ve keyfiyet uygunluğunu daha ileri zuhur ettirir. Dikkat edilirse, kemmiyete ait keyfiyetle, “madde” ve “ruh” kutupları mânâsına “kemmiyet” ve “keyfiyet”, bunların uygunluğunda tezahür eden “ahlâkî keyfiyet” ayrı ayrı…

Nereye varmak istiyoruz?

Kemmiyet değişimleri keyfiyet değişimlerine sebep olduğuna göre, kemmiyet değişiminin getirdiği keyfiyet değişiminin, ruhun merkezî fakültesi ahlâk üzerindeki tesiri nedir? Bunun açıklığa kavuşturulması üzerindeyiz:

“Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanınız!” ölçüsünü gözönünde tutarsak, ahlâk kendi kendinin gayesi olarak, “ruhun ruhla sezilişi” halinde ruhî aksiyonu gösterir. O halde, kemmî değişimlerin getirdiği keyfî değişimler şöyle veya böyle tesirinin tadil edilmesi gereken bir ruhî aksiyona mevzu olurlar. Kemmiyet değişimi, ahlâkî keyfiyeti belirleyen değil, ahlâkî aksiyona mevzu ve vesile olandır. Buna göre ahlâkî değişim, (bozulma, yıkılma v.s.) bu aksiyonun başarılamamasındandır; kemmiyet değişiminin (sebebinin) zaruri sonucu değil.

O halde; ruhî muvazeneyi gösteren ahlâk bozulduğu zaman, bunun tezahürleri halindeki sosyal, siyasî, iktisadî, psikolojik muvazenelerin bozulması esastır da, sosyal, siyasî, iktisadî vs. muvazeneler bozulduğu veya ilişkiler değiştiği zaman, tesiri tadil edilmesi gereken yeni bir aksiyon söz konusudur; bunun gerçekleştirilememesi hâlinde ahlâk bozulur veya başka bir ahlâka geçilir.

Salih Mirzabeyoğlu 

İslama Muhatap Anlayış, s. 102-104