Yazılarınızda Türk Lirasının altına endekslenmesi gerektiğini sıklıkla işliyorsunuz. Sürekli aynı yerden ısırılıyoruz, Türk Lirası sürekli değer kaybediyor. Türkiye, uluslararası güç sahibi olmaya başlayan bir devlet olmak iddiasındayken, döviz kurlarından sürekli darbe yiyor. Hemen her sene kur krizi yaşıyoruz. Bu krizlerinden çıkış yolu sizce nedir?
Zaten günümüzde savaşlar ekonomi üzerinden yapılıyor. İktisadî olarak güçlenmenize engel olmak istiyorlar. İktisadî olarak güçlenemezsen, siyasî olarak da güçlenemezsin çünkü… İktisaden güçlenmemen için dünyada en çok ekonomik operasyon çekilen birinci ülkesin. Aslında bu yeni değil, Osmanlı’dan beri aralıksız devam eden bir süreç. Bir kere Türkiye’nin temel sıkıntısı, başına bir kriz gelince düşünüyor olması… Türkiye başına kriz gelmeden, muhtemel krizleri masaya yatırıp, operasyon yemeden tedbir almıyor. Senaryoları önüne koyup, “şöyle yaparlarsa böyle yapayım, böyle yaparlarsa da şu yola başvurayım” diye düşünmüyor. Önceki muhtemel senaryoları bilip, bunlara karşı tedbir alması lâzım. Türkiye’nin ilk yapması gereken şey bu. İkincisi de, operasyon yememenin yollarını öğrenmesi lâzım. Operasyon olursa, buna karşı nasıl caydırıcı bir müeyyide uygulayacağını hesaplayıp ânında karşılık vermesi lâzım. Şu anda dünyanın en büyük kripto para borsasında (Binance) “kara para aklandığından dolayı” Türkiye’nin geçen hafta kestiği ceza miktarı 8 milyon lira… Adamın saniyelik kazancı bu.
Bir de en yüksek hadden kesilen ceza.
ABD’de yahut Avrupa’da olsaydı, milyar dolarlık cezalar kesilirdi. Caydırıcı olurdu belki. 8 milyon lira ceza kestin, adam sabah yine yapar. Yapar, çünkü caydırıcı değil. Caydırıcı bir cezası olmazsa, her zaman, her türlü şeyler yapılabilir. 8 milyon lira büyük bir para gibi duruyor bizim için ama; büyük şirketler için bu bir şey değil. Adamın günlük cirosu 20 milyar dolar civarında. Senelik 200 trilyon civarında bütçesi var. Siz son derece sembolik 8 milyon liralık ceza kesiyorsunuz… Cezaî müeyyidelerin artırılması ve ifşâ edilmesi gerek. ABD’nin sadece Volkswagen’e kestiği emisyon cezaları 15-20 milyar dolar ile başlıyordu. Çok büyük, dehşet rakamlardı. Caydırıcı oluyordu. Diğer söz etmek istediğim şey ise; sizin paranızın sağlam bir temeli olması lâzım. Nedir bu? Madenler… Şu an dünyanın en itibarlı madeni altın ve gümüş! Siz bu iki itibarlı madenden birine, altın yahut gümüşe (başka bir maden de olabilir) paranızı bağlarsanız ne olur? Toplumun en iyi bildiği iki maden altın ve gümüş… Bu iki madene paranızı endekslediğiniz zaman, paranızın kıymeti bununla ölçülür hâle gelir; böylece kimse sizin paranıza operasyon çekemez. Tabiî çekmeyi deneyeceklerdir, her şartta denerler. Çekemez demek mümkün değil. Paranızın değeri belirli olur, çünkü paranızı değeri olan bir şeye endeksliyorsunuz. Size bağlı değil, global ekonomilere bağlı olan bir değere bağlı olduğundan; bağlı olduğu şeyde değer artışı olursa, sizin paranız da kıymetlenir.
Tabiri caizse sağlam kazığa bağlamak oluyor.
Tabiî… Ben ekonomist değilim ama; bu ekonomistlerin işi çok bildiğine de inanmıyorum. İşletme okudum, ekonomik terminolojiden haberdarım. Mevcut ekonomistlerin, parayı anladıklarına, global düzeni ve dalavereleri anladıklarına asla inanmıyorum. Onlar teori ile uğraşıyorlar. Dünya gerçekleri teoriden uzak.
Bir de o teori de zaten kapitalist sistemin politikalarına dayanıyor.
Öyle. Hem onlara hem de daha ötesi… Onlar sizi bir oyunla oyalarken, arka tarafta başka dümen çeviriyorlar, yapı böyle. Dünya öyle hale geldi ki, sadece bin dolar paranız varsa bir borsayı batırıp çıkarabiliyorsunuz. Bunun örnekleri var. Çok sembolik paralarla, borsaların tavanını tabana, tabanını tavana çevirebiliyorsunuz. Eskiden bunu çok büyük parası olan yapıyordu, şimdi küçükler de yapabiliyor. Gençler bu işleri çok iyi biliyorlar. Büyük ekonomistler, profesörler olmaya gerek yok; bazı şeyleri anlamak için zekâ lâzım. Paranızı altına endekslediniz diyelim… Bosna Hersek parasını Euro’ya endekslemiş mesela. Eskiden Alman Markı’na endeksliydi, şimdi Euro… Euro artarsa Bosna Hersek Markı artıyor. Düşerse de düşüyor tabiî. “Benim param bu kadardır.” diyor. Bir de serbest piyasa mevzuu var; ülkeyi batıracak kadar bir serbest bir piyasa olabilir mi? Memleketinizin sanayisini, vatandaşını, bankalarını batıracak piyasa nasıl olabilir? 18 liradan dolar satıldı değil mi; kim aldı bu paraları? 18’den satıldı o gece, 17’den satıldı, 16’dan bile satan oldu. Birileri yaptı bunu. Dolar satıldığı için düştü, peki 18 liradan alan banka ne oldu? Büyük zararlar etti… 18’den alan döviz büroları ne yaptı? İflasın eşiğine geldi. 18-17 dolardan yahut da 20 Euro’dan mal satın alan, hammadde satın alan adam ne oldu? Euro 13’e, dolar 11’e indi… Burada mal satın alan sanayici ne olacak? Kendi ekonominizi batırıyorsunuz burada. Kendinize zarar veriyorsunuz. Başkasının eliyle yahut da sizin yanlışlarınız yüzünden; reel durum bu. 9’dan 18’e yüzde 100 çıkan bir para biriminden söz ediyoruz. Kısacık süre içerisinde 11’e düşüyor sonra… Bu aradaki yüzde 90’lık farktan dolayı sanayici, mal alan, döviz alan vatandaş zarar etti. Peki kazanan kim? Bu kazananı bulup ifşa etmediğiniz müddetçe yine yapar. “Fiyatı indir” diyemezsin ki esnafa. İtiraz ediyorum buna. Adam 18’den mal aldıysa nasıl indirecek? Nasıl?.. Stokçu diyorsun, o iş öyle değil ki… Örnek; benim kardeşim etiket işi yapıyor, müşterisi sipariş vermiş cuma günü, malı o gün tedarik etmiş, Euro bazlı anlaşmışlar, o gün tedarik yapmış, stokuna da eklemiş… Etiketin ham maddesini almış, üretmiş, işi yapmış, müşteriye de götürmüş… Götürdüğü gün de Euro düşmüş 13’e. Kardeşim de almış 20 liradan. Bir yıllık kazancı pat diye gitti bir işlemde! Stok yok bir şey yok; etiket müşterinin talebine göre yapılır zaten. Bir günde bir yıllık kazancı gitti. Bunun stokçulukla falan alakası yok. Bu basit bir örnek. O kadar çok örnek var ki böyle. Adam üretim yapmak için deri almış, demir almış, kereste almış, kâğıt almış, tuğla almış… Malı stoklamak başka bir şey, stokuna temin edip, mal satmak başka bir şey. Biri karaborsacılık yapmaktır, diğeri malı stokunuza alıp satmaktır. İslam’da ticaret nasıldır; malı stokunuza alıp satarsınız. Olmayan şey satılmaz. Müslümana, Müslümanca ticaret yap diyorsun, yapınca da stokçuluk yaptın diye suçluyorsun. Suçlamak kolay da, bu adam nasıl ticaret yapacak. Mesela 20 Euro’dan yağ aldınız Ukrayna’dan, burada satacaksınız 10 Euro’dan. Benim şahsi kanaatim şudur; Türkiye’nin artık oturup akademisyenleri değil, ticareti meşru yollarla yapanları; kolaydan para kazananları değil, üreterek, imalat yaparak para kazananları dinlemesi lazım. Üreten kimdir; topraktan üretilir, sanayide imal edilir. Bizde üretici deyip kapatıyorlar. Üretici başka bir şeydir, imalatçı başka bir şeydir. Fikri üretebilirsiniz ama ürünü imal edersiniz. Toprağa ekersiniz, ürünü hasat edersiniz. Buradaki mefhumları doğru kullanmadığımız zaman, iktisadi olarak da açmaza gireriz. İmalat sanayii diye bir sanayii vardı, şimdi üretim diyorlar. Üretim diye bir şey olamaz ki, üretim topraktan olur. İmalat ise bir malzemeyi alıp başka bir hüviyete sokmaktır. Herkesin dinlenmesi lazım. Bürokratlar ekonomi politikası yapamazlar. Bürokratlar, çok azı hariç bir yerlere iltisaklıdır. Bilerek ya da bilmeyerek, taşeronluk yaparak ya da onlardan beslenerek, bir yerlere iltisaklıdırlar. Genellikle böyledir. İstisnalar kaideyi bozmaz. Bürokrat masa başından memleketi idare edemez, ama ediyor, her ülkede olmasa da böyle. Bakın temel sıkıntı şu; Merkez Bankası kur piyasada artarken kuru nasıl açıkladı. Hayır kardeşim, bizim paramızın değeri 11 TL nereden çıkardınız 16 TL olduğunu dedi mi? Merkez Bankası’nın sitesine girin, piyasa kurlarını açıkladı. Resmi kurlarını açıkladı, kabul etti mi devlet olarak bunu? Piyasa kurunu, resmi kur olarak yazdınız, sonra da dediniz ki bu paranın değeri suni olarak değiştiriliyor. Siz Merkez Bankası olarak kurunuzu 11 TL’de, 10 TL’de sabit tutsanıza. Tutmadınız, siz de artırdınız. Siz niye artırdınız? Sizin kur açıklamanıza gerek yoktu ki. Niye kur açıklayalım ki! Kuru sadece şöyle açıklarsınız; örneğin TL’nin açılış fiyatı 10 TL, kapanış fiyatı 10,10 TL. Ama Merkez Bankası olarak 17 TL açıklarsanız, piyasa nasıl teşekkül edecek? Devlet kabul etmiş bu kuru. Kimse konuşmadı bu konuyu. Koskoca unvanlı iktisatçılar konuşmadı bu konuyu. Tamam bize birisi operasyon çekiyor da, biz de yiyoruz bu operasyonu.
Altına endekslenme mevzuunda, altın da dolar üzerinden hesaplanıyor diyenler var. Bunu derken birkaç sene içerisinde dolar altın karşısında ne kadar değer kaybetmiş, buna bakmıyor.
1940’ların sonunda 1 ons altın 34 küsur dolar ediyor. Neredeyse 100 kat değer kaybetmiş dolar. Altının fiyatı dolara göre belirlenmiyor, orada da yanılıyorlar. Altının fiyatı talebe göre belirleniyor. İkincisi, doları unutun, TL ile altını aldınız sattınız. Bir şeyi bir şeyle takas ederken ki karşılığı, değerdir. Borsalar altının 1 onsunu dolar ile gösteriyor diye, altının değeri dolara göre belirleniyor diyemezsiniz. Şuuraltını işliyorlar, aynı şeyi tekrarlaya tekrarlaya öyle zannettiriyorlar. Altının değerini iki şey belli eder; miktarı ve arz-talep. Dünya merkez bankaları niye altın biriktiriyorlar, niye son 10 yılda dünyadaki tüm bankalar altın üzerinden hesap açıp altın transfer etmeye başladılar? Önümüzdeki yıllarda, doların mı değeri artacak, altının mı? Türk parasını esas almayın, başka bir para birimi üzerinden, dolar değerlendirin; Türkiye’deki kadar dalgalı mı dolar? Altının durumu böyle değildir. Sabah birisi çıkıp dese ki ben yüz bin ton altın çıkardım. Altının değeri yarıya inecek kendiliğinden çünkü yeni bir miktar girdi piyasaya. Kimse de o arzı hemen ortaya koymaz, kendi değerine oynar çünkü. Ama dolarda böyle değil ki. TL’de de böyle değil. Bir kere enflasyonist bir yapıdan çıkabilmeniz için, muhakkak değeri birisinin kâğıda basıp da çoğaltabileceği bir cinsten çıkarılıp, yeryüzünde madeni olarak oturulup dönüştürülemeyecek bir madene sabitlemelisiniz. Diğer maddeleri altına dönüştüremediğiniz için altın her zaman değerlidir. Dünyadaki miktarı sınırlıdır. Onu nasıl takas edeceğiz; çok basit, bunun için büyük unvanlara gerek yok, 1000 TL eşittir 1 gram altındır dersiniz. Onu bölersiniz, gerekirse kuruşun altındaki para birimlerine de dönersiniz. Ekonominizi yeniden planlayabilirsiniz. Faizin oranlarını, nispetlerini, yüzdelik dilimlerini artırıp azaltmakla bu işleri çözemeyiz. Faiz eksi seviyede Japonya’da. 100 TL paranızı bankaya yatırırsanız, 99 TL olarak alıyorsunuz ertesi sene. Bizde 100 TL getirip, 120 TL götürüyor. Örneğin, Obama iktidara geldiğinde, dünyadaki basılı dolar miktarı 1 trilyon doların altındaydı. Şu anda 10 trilyon dolar basılı para var.
Amerikan tarihinde basmadıklarının kat kat fazlasını bastılar son 10 senede.
Hani kâğıt para bastığınız zaman, paranın değeri düşüyordu. Piyasaya arz edilmiş 1 trilyon dolar varken, 10 yıl içinde 10 kat kâğıt arz ettiğiniz zaman piyasaya, doların değerinin çok çok aşağı inmesi gerekmiyor mu? Hani ülkelerin dış borcuna göre ekonomik hacimler belirleniyordu? Birileri için komik geliyor olabilir ama, 30 küsur trilyon dolar borcu olan bir ülke ABD. Borç miktarı enflasyonu belirliyordu hani? ABD ekonomisi bizim 10 katımız, borcu 30 katımız. Demek ki, o matematik orada tutmuyor. Bu tamamen sizin operasyona açık olup olmamanızla alakalı bir şey. Ve muhakkak para birimimizin, karşılığı dünyaca bilinen bir para birimiyle değerlenmesi gerektiği kanaatindeyim. O zaman bu spekülatif şeylerin hepsi ortadan kalkacaktır. Sıfırlanmayabilir, Türkiye’yi de ABD ile farklı zaviyelerden kıyaslamak yanlıştır. Çünkü ABD’ye ihanet edeni, bir daha yaşarken göremezsiniz. Türkiye’de ihanet edeni, devletin tepesine bile çıkarabilirler. O yetmez, ABD’de yüz tane hain varsa bizde bir milyar tane çıkar. Burası ABD değil, burası çok stratejik bir ülke. Biz dünyanın en kavşağında, bütün yolların çıktığı bir yerdeyiz. Bir de bizim bir mazimiz var, o mazi tüm dünyayı korkutuyor. Ve bizim içimizdeki sermaye, bizden değil. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşımaları bizden olmaları anlamına gelmez.
Zihnen hain ve bu topraklara yabancı insanlar.
Öyleler. Bir iki günde öyle olmuş değiller. Onlar menfaatle bağlılar, onların belki de dünyanın pek çok ülkesine vatandaşlıkları var.
Bizim ekonomimizin bu halde olmasının bir sebebi de zorunlu eğitim. Herkesi okutmak sıkıntısı bizi ekonomik olarak da buhrana sürüklüyor, işsizliği artırıyor. Bugün ilkokul sonrası eğitim zorunlu olmamış olsa işsizlik sıfıra iner. Dünyada sanal parayla en çok uğraşan ülkelerden biriyiz. Üretim yapmak ve ithalat yapmak istemiyorlar. Zirai faaliyetler, büyük şirketlerin eline geçti, küçüklerin eline geçseydi kriz olmaz, çeşitlilik olur, işsizlik olmazdı.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim.
Baran Dergisi 781. sayı