Aksa Tufanı'nın Batı dünyasına nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Aksa Tufanı'nın Batı dünyasına etkisi büyüktü. İlk haftasında İsrail ve hatta Türkiye medyası bile olayları sorgulama eğilimindeydi. İsrailliler, masum insanlara yapılan saldırılar ve katliamlar üzerinden Aksa Tufanı'nı, Hamas'ın bir El Kaide veya DEAŞ eylemi gibi göstermeye çalıştılar. Türkiye'de bazı medya kuruluşları da ilk iki gün Hamas'ın saldırısını ve İsrail'in muhtemel tepkisini sorgulayan yayınlar yaptı. Ancak zamanla İsrail'in gerçek yüzü ortaya çıktı ve herkes tarafından görüldü. Batı dünyasında, özellikle de vicdanlı insanlar, sosyalistler ve sosyal demokratlar, Filistin meselesine duyarlılık gösterdi. Batı'daki sosyal demokratların Filistin'e ilgisi, Yaser Arafat döneminden, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün varlığından beri mevcuttu. Nitekim İspanya'nın eski başbakanı ve şu anki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olan Guterres de bir sosyal demokrat. İrlanda, İzlanda, Almanya, İngiltere, İtalya gibi Avrupa ülkelerindeki sosyalist ve sosyal demokrat partiler, Filistin davasına destek için sokaklara döküldü ve mitingler düzenlediler. Amerika'da da benzer bir durum yaşandı. Sosyal medyanın yaygınlaşması ve katliam görüntülerinin Instagram, Twitter, YouTube gibi platformlarda paylaşılması, özellikle Z kuşağı olarak adlandırılan genç neslin olayları sorgulamasına yol açtı. Batıdaki sosyal demokratların Filistin'le olan bu tarihî bağı, vicdanlı insanların insanlık adına sorular sormasına neden oldu. Bu durum, sosyal medyanın manipülasyon aracı olarak kullanılmasının yanı sıra, olayları objektif bir şekilde yansıtabilme gücünü de göstermesi açısından önemli bir gelişme oldu. İsrail'in algı operasyonu istediği gibi gitmedi, başarılı olamadı.

Aksa Tufanı operasyonuyla beraber dünyada yaşanan en önemli değişim sizce ne oldu?

Batı dünyasında son 15 yıldır Müslümanlara karşı çok ciddi bir suni İslâm düşmanlığı, hakaretler ve saldırılar vardı. Evet, Gazze olayı 12 aydır devam ediyor. Gazze'deki Hamas yönetiminin İsrail esirlerle ilgili gösterdiği insanî davranışlar, yaşanan katliamların Batı dünyasında İslamofobiye karşı bir hoşgörü oluşturdu. Beklenmedik kişiler, Filistin'e destek amacıyla ilgili kıyafetlerle dolaşıyor. Öğrenci hareketleri gibi. Batı’da yaşayan Müslüman toplumlar, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri için bu süreç, toleransı teşvik etmek adına iyi bir fırsat sunuyor ve bu süreci çok iyi yönetmemiz gerekiyor.

Bu vaziyet karşısında İslâm dünyasını nasıl görüyorsunuz?

İslâm dünyası, gerçek anlamda bir birlik oluşturamadı ve hiçbir zaman da oluşturamayacak gibi görünüyor. Özellikle 1970'ler ve 80'lerden itibaren Ortadoğu'daki Arap dünyası sürekli olarak İngiltere ve Amerika'nın etkisinde kaldı. Tüm siyasî değişimler bu güçlerin kontrolü altında gerçekleşti. İslâm İşbirliği Teşkilatı ise en büyük trajedilerden biri. 1967'de fanatik bir Yahudi'nin Mescid-i Aksa'yı yakması sonucu kurulan bu örgütün temel amacı, Mescid-i Aksa'yı korumaktı. Ancak maalesef hiçbir zaman etkili olamadı, hatta varlığı bile hissedilmiyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, İslâm İşbirliği Teşkilatı'nın başkanlarından çok daha güçlü bir şekilde İsrail'i kınadı ve sorumlu tuttu. 22 üyeli Arap Birliği ve 57 İslâm ülkesinin oluşturduğu İslâm İşbirliği Teşkilatı'nın ne yazık ki ortak bir fikri, dini, dili veya inancı yok. Bu da birlik ve beraberlikten yoksun olduklarını açıkça gösteriyor.

Kısacası bu vaziyet, İslâm dünyası için büyük bir trajedi. Bugüne kadar 1948'de yaşanan büyük felaket çok konuşulmuştu. 48, 67 ve 73'te Araplar, İsrail'e karşı bir araya gelip durumları ele almaya çalıştılar, ama maalesef bugün İslâm dünyası ve Ortadoğu Arap ülkeleri, ekonomik olarak petrol, doğalgaz, silah gücüne ve para gücüne sahip olmalarına rağmen, 1967 ve 73'te imkanları çok kısıtlı olan o Arap ülkelerinin yanında, maalesef utanılacak bir duruma düştüler. Bu bir travmadır ve 12 aydır İslâm dünyası büyük bir travma yaşıyor. En büyük travma, İslâm ülkelerinin devletlerinin suskunluğudur. Ancak halklar bazında yeni uyanışlar var ve Filistin'de ilk defa 40 yıl sonra Batı dünyasında, Filistin nedeniyle İslamofobiye karşı Avrupa'da çok değerli bir kazanım elde edilmiştir.

Türkiye'nin bu noktadaki çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

11 ay içerisinde 6-7 tane makalem çıktı çeşitli yayın organlarında. Hep aynı şeyi söyledim. Türkiye 1970'lerden beri Filistin Kurtuluş Örgütü'ne, Filistin davasına her zaman sahip çıkmıştır. Türk solu da öyle, İslâmcılar da öyle. Ak Parti 22 yıllık siyasî hayatında kuruluşunda Filistin davasına, özelde Gazze'ye ve Hamas'a da her zaman yardımcı olmuştur. Bunu inkâr etmek yanlış ve ayıp olur. Ama Filistin halkının ve Arap İslâm dünyasının halklarının Türkiye'den Filistin hususundaki beklentileri maalesef çok yüksekti. Türkiye Devleti'nin de Ak Parti'nin de ekonomik, askerî, siyasî koşulları maalesef, direkt o beklentileri karşılayabilecek bir güce sahip değildi. Gücümüzün çok zayıf olduğunu görüyorum ve bu bir realite. Askerî ve ekonomik anlamda biz buna sahip değiliz. Fakat şunu iyi biliyoruz ki Erdoğan’ın da bu konuda yüreğinin yandığına inanıyorum.

7 Ekim'den bu yana Gazze için yapılan insanî yardımlar ne aşamada?

7 Ekim'den beri Türkiye'nin birçok kuruluşu, AFAD vesaire, Kızılay'la birlikte Mısır'a insanî yardımlar götürdü ve bu insanî yardımların tabii üçte biri içeriye girebildi ama bu da nefes almaya yetmedi ve yetmiyor. Şu an Gazze'nin acil ihtiyacı olan şeyler su, gıda ve ilaç. İnsanlar ilaçsızlıktan ve yetersiz beslenmeden dolayı ölmeye başladı. Çocuklar ve yaşlılar arasında ölümler artıyor. Sağlık Bakanı da bu durumu açıkladı. Gazze'de, "Bari Mısır ile anlaşılıp yardımlar Aşdod Limanı üzerinden gönderilsin" gibi çaresiz tartışmalar yaşanıyor. Çünkü durum çok kritik. Göndermeye çalıştığımız ve Mısır'da bekleyen gıdaların yarısı neredeyse son kullanma tarihine ulaşacak.

Ayrıca maalesef kapıdan çok az izin veriliyor. Şu an yardım konusunda arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz. Mısır'a yardımlarımız devam ediyor ancak yeterli olmuyor çünkü kapılar açılmıyor. AFAD öncülüğünde gemilerle yardım ulaştırmaya çalışıyoruz.

İsrail'in uyguladığı ambargolar neler ve sizce bunlar nasıl aşılabilir?

İsrail, Gazze'ye hava, kara ve deniz yoluyla tam bir abluka uyguluyor ve her türlü giriş çıkışı engelliyor. Hatta Birleşmiş Milletler'in yardımlarını bile engelliyor. Ne Türkiye ne de STK'lar bir şey yapabiliyor. Önemli olan Birleşmiş Milletler'in Gazze'ye girişine izin verilmesi, bunun için de kapıların açılması gerekiyor. Açıkçası ablukanın kaldırılması için somut bir proje yok ancak Birleşmiş Milletler'in bir yol haritası var. Bu yol haritasına göre Mısır üzerinden Gazze'ye günlük 400-500 tır gıda girişi sağlanmalı. Ancak İngiltere ve Amerika baskı yapmadığı sürece İsrail Birleşmiş Milletler'i dinlemiyor.

Peki, destek veren ülkelerle beraber yardım gemisi gönderilmesi gibi bir seçenek gündemde mi?

Şu anda teknik ve uluslararası hukuk açısından bu mümkün görünmüyor. Aslında Amerika'daki seçimlerden bir umudumuz vardı. Belki yeni seçilen lider, Mısır üzerinden Gazze'ye yardım ulaştırılmasına izin verebilirdi ancak bu gerçekleşmedi. İsrail'in uzun vadeli bir planı vardı. 2008'den beri, yani 16 yıldır uyguladıkları hava, kara ve deniz ablukası ile Gazze'yi ilaçsız, gıdasız, susuz bırakarak insanların göç etmesini hedefliyorlardı. Bu planı 16 yıldır uyguluyorlar, hatta tünellerden ekmek, un giriyordu. Bu süreçte Gazze'ye dört defa saldırdılar, en uzunu 53 gün sürdü ama halk direndi ve göç etmedi. Son olarak 2012'de 12 gün süren bir saldırı düzenlediler. O dönemde Mısır'da Muhammed Mursi başbakandı ve İsrail'e karşı çok sert bir duruş sergiledi. Mursî hayatta olduğu sürece İsrail'in Gazze'yi yok etmesine izin vermeyeceğini açıkladı ve İsrail saldırınca Mısır sınır kapılarını açtı. Bir hafta içinde 200 bine yakın insan Mısır'dan Gazze'ye girdi, İsrail'in saldırılarını durdurdu. Ancak daha sonra Mısır'da darbe oldu ve Mursî görevden alındı. Bakın, darbe oldu. Aynı dönemde Suudi Arabistan'da da değişimler yaşandı ve maalesef Körfez ülkeleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Dubai, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ile normalleşme sürecine girdi. Ve o normalleşme sonrasında 16 yıllık Gazze'yi kuşatma planı başarılı olan İsrail ikinci plan olarak diğer Arap rejimlerine el attı. Arapların anası olarak görülen Mısır ve Suudi Arabistan çok önemlidir. Ekonomik olarak Araplar da Suudi Arabistan, Mekke, Medine çok önemlidir ve iki ülke sesini çıkaracak durumda değildi artık. Zaten Irak üç parçaya bölünmüş, Suriye'de zaten halkın yüzde 85'i Sünnî olan bir ülkede siz bir şekilde bir iç savaş çıkmış, bunu yönetememişsiniz. 13 senedir 10 milyon insan ülkeyi terk etmiş, 500 bin insan ölmüş. Artık orada uzun süre barış olmayacak. Kısacası Suriye, Irak parçalanmış. Diğerleri normalleşmiş İsrail'le. Haliyle bu iki planı çökertecek bir hareket oldu Aksa Tufanı. Onun için savaşın daha üçüncü gününde İngiltere ve Amerikan gemileri geldi. Orada birkaç ülkeye mesaj verdiler. Sonra Netanyahu Araplara "Oturun oturduğunuz yerde" dedi.

Yani burada ne İslâm İşbirliği Teşkilatı ne de 22 Arap Birliği'nin bir hükmü kaldı. Buralar tamamen paramparça edilmiştir. Bunların ekonomik bütünlüğü, kültürü, askeri vs. bir homojenliği kalmadı. Bizim durumumuz budur. Orada Gazze ve Hamas, “Bunlar bizi zaten 2024-2025'te bizi ele geçirmeyi kafasına koymuş. Normalleşme ve 16 yıllık ambargo da bunun neticesi” dedi ve bir savunma hareketi başlattı. Yani Gazze halkı “Bizi hiçbiriniz görmediniz, 16 sene ölümümüze göz yumdunuz. Bizim artık yapacak hiçbir şeyimiz kalmadı” diyerek çocuğuyla, genciyle, kadınıyla ve ihtiyarıyla Hamas'la birlikte bir karar verdi. “16 yıl her gün ölmektense bir gün ölürüm” dedi ve inanmış 40 bin insan, ki bunların yüzde 90'ı dedeleri, babaları, amcaları, dayıları hep şehit oldu İsrail saldırılarında. Onun için hiç tahmin edemedikleri büyük bir tufanla karşılaştı İsrail. Filistin halkı için bir yıl önemli değil. Ama dünya için çok büyük bir kayıp. Ve önemli olan tarihe bir not düşmek. İslâm tarihinde böyle çok notlar vardır.

Şu anda kamuoyuna gerektiği kadar yansımadığını düşündüğünüz ve sizin dikkat çekmek istediğiniz Gazze'ye ilişkin söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Gazze'yle ilgili artık İslâm dünyasının veya Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin, hukukçuların yapabileceği tek şey, 2008 yılındaki "Dökme Kurşun" operasyonunda Gazze'de bulunduğum zamanki gibi insanlara yardım etmektir. Yani orada insanî yardım faaliyetlerinde bulunduğum Mısır kapısında, en azından çalışıyorduk, içeri yardım giriyordu. İnsanlar açlıktan ölmüyordu. 2008 "Dökme Kurşun" operasyonunda aylarca arkadaşlarla Mısır kapısında durduk. İyi kötü içeri gıda sokuyorduk. Şimdi burada insanlar, temmuz ayından itibaren, özellikle bünyesi zayıf olan, hastalıklı olan çocuklar, kadınlar ve yetişkinler yeterli derecede kalori ve gıda alamadıkları için ölmeye başladı. İlaç ihtiyacı olanlar ise ilaçsızlıktan ölmeye başladı. Bizim, Türkiye'deki sivil toplum olarak, hukuk ve insanî yardım çerçevesinde yapmamız gereken şeyler var.

Sizce Filistin meselesinin çözümü nedir? Bu konuda Türkiye'nin üzerine düşen misyonu ne olmalı?

Evet. Şu an yapmamız gereken şey, hukukçular, sivil toplum örgütleri, insanî yardım ve tabii ki Ak Parti hükümeti, Filistin’i sürekli gündemde tutmalı. Ak Parti hükümeti sürekli Avrupa'da bunu gündeme getiriyor, Dışişleri Bakanı toplantılar yapıyor. Aynı zamanda Ortadoğu ülkeleriyle de bu yapılıyor. Bu güzel bir başlangıç oldu ve devam ettirilmesi gereken en önemli ayağı sivil toplum. Hukukçular, sivil toplum, insanî yardım, bunlar hem Arap ülkeleriyle, özellikle Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün hedef alınarak ve yine batı ülkelerinde sosyal demokratlar ve Filistin davasına destek veren ülkelerle ilişkilerin sürekli diri tutulması gerekiyor. Yani Gazze Refah Kapısı'nın insanî yardıma ve ilaca açılması için gündem yapılmalı. Meydanlardaki yürüyüşlerimiz, bağırış çağırışlarımız artık biraz daha somut, dikkat çekici çözümlere Batı tarafından, daha organize, örgütlü şekle dönüşmeli. Hukuk tarafından da teknik olarak her şey ortaya dökülmeli. İsrail'in bu işi yaptığını artık herkes biliyor, gördü. Artık insanlar sosyal mecralarda o görüntülerden etkilenmiyor, insanların gözü doydu ama biz iki şeye dikkat çekmeliyiz. İnsanlar ilaç, su ve gıdasızlıktan ölmeye başladı. Bunun için yapmamız gereken şey Mısır kapısını, Ürdün kapılarını açarak gıda ve ilacın, suyun girmesini sağlamak, normal bir süreci başlatmak. Bunun için Mısır, Suudi Arabistan'a ve Ürdün’e -ki bunlar önemli ülkelerdir- baskı yapılması ve yine uluslararası alanda Avrupa'da özellikle, siyasî partiler, üniversitelerle hukuk mücadelesi yaparak Filistin’e yardımın girmesi sağlanmalı.

Teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

Aylık Baran Dergisi 32. Sayı, Ekim 2024